Ne kadar zor değil mi, herkesin mutlu bir ailesi, evi, arabası, parası, dostları en önemlisi hayalleri vardı.
Beş hafta oldu, insanların ne yaşadığını ne hissettiklerini anlamaya çalışıp kahrolduğumuz beş hafta. Ve bir yandan da hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam ettiğimiz, bu beş hafta… Koskoca beş hafta. Nasıl unutulacak, yeni hayata nasıl başlanacak? Çocuklar ailelerine nasıl kavuşacaklar, annelerin hepsi bebeklerini bulabilecek mi? Bir annenin, ‘aslında bir çorabın bile nasıl büyük bir lüks olduğunu’ anlattığı videoyu göz yaşlarıyla izledim. Günlerce çocuğuma giydirecek çorap bulamadım, ayağına poşet sardım diyordu o çaresiz anne. Bir çorapları bile kalmamışken, çadır kentlerde ki çadırlara takılan elektrik sayaçları daha da içimi acıttı. Yahu neyin acelesi bu? Durun insanlar bir kendilerine gelsinler. Sağlıkları düzelsin, psikolojileri biraz toparlasın, yeni bir hayata hazır olduklarında istediğiniz faturayı gönderin dediğimiz noktada hemen kalbimizi yumuşatan açıklama ELDER’den geldi; “Haberlere konu edilen çadır ve konteynerlere takılan sayaçlardan ölçülen elektrik tüketimi tamamen elektrik şebekesinin takibi ve işletilmesi amacına yönelik olup, depremzedelere yönelik herhangi bir faturalandırma yapılması hiçbir şekilde söz konusu değildir." İnancım tam hep birlikte üstesinden geleceğiz, bütün yaraları saracağız.
Ne kadar zor değil mi, herkesin mutlu bir ailesi, evi, arabası, parası, dostları en önemlisi hayalleri vardı. Hepsinden arda kalan sadece büyük bir boşluk. Hem de hiçbir şeyin öneminin kalmadığı büyük bir boşluk. Bu süreç bize kıymet bilmemiz için bir fırsat yaratır mı bilemiyorum ama hayat gerçekten çok kısa. Daha fazla hayallerimizi ertelemeden kalbimizden geçenleri yaşasak çok mu zor olur acaba? Yarının garantisi yok; kırmadan, kırılmadan hadi el ele verip sadece kalbimizden geçenleri yaşamayı deneyelim…