Sosyal medyada bir haber düştü önüme, Manisa'da zabıta görevlileri bir seyyar satıcının elindeki sebzelere el koyup çöpe atacakları için, koca adam salya sümük ağlıyordu. İnsanın içi parçalanıyor.
Yarın okullar açılacak ve birçok anne baba çocuklarına okul alışverişi yapamadı. Bu kadar yoğun bir işsizlik ve enflasyon arasında kalmışken Manisa’da ki abimiz anlının teri ile evine ekmek götürebilmek için çaba harcayanlardan sadece biriydi.
Tabii bunun gibi nice örnekler var. Ve hemen ardından önüme düşen başka bir haber ise Engin Polat tahliyesiydi. Hemen dönüp birkaç ay öncesine bakıyorum. Sıfırdan gelinmiş lüks bir hayat. Görgüsüzce ve insanları aşağılayarak yaşanan bir sosyal mecra. Kara para aklama, vergi kaçakçılığı ne ararsak var ve 9 aylık mahkumluğun sonunda artık serbestler.
İnanır mısınız daha evinin kirasını ödeyemezken bu adamların tahliyesine sevinen binlerce insan var ya. Hepsi bir yana beni en acıtan kısım ne oldu biliyor musunuz, polis arabasından indiğinde kameralara yansıyan alkış sesleri… Ya biz nasıl bir millet olduk söyler misiniz? Hatta şöyle söyleyeyim ben bir konservatuar mezunu olarak alkışında eğitimini aldım.
Alkış; bir insanın çaba gösterip, emek harcadığı bir durum karşısında beğeni ve takdiri ifade etmek için kullanılır. Ülkeyi dolandıran insanları alkışlamak neyin kafası? Ya da nasıl bir eğitimsizliğin göstergesidir? Anlayacağınız biri orada saatlerce ayakta meyve sebze satıp çocuklarına iki kuruş para götürmek için göz yaşı dökerken, kimileri vergileri kaçırmaya devam edecek.
Bu hayat gerçekten de kimileri için hiç adil değil ama olsun bizler yine de doğru yoldan vazgeçmeyelim, gün gelir devran döner. Kapanan kapılar açılır, hak eden herkes istediği yere gelir ben inanıyorum, siz de inanmaktan vazgeçmeyin ve çalışmaktan gocunmayın.