Senin sesini unutmak istemiyorum, birinin sesini unuttuğun zaman, esas işte! o zaman, o! ölürmüş ya.. Ölme ne olur.
Kararlı ve savaşçı.
Eh öyle mi!. Savaşsa savaş diyorum.
Yakalarım, yüzüne vururum, yakalarım suratına yapıştırırım, böylece korkar, utanır ve artık yapmaz diyorum.
Ne yapıyor onu da bilmiyorum ya.
Kadın var, kadınlar var, ama ne kadar onu bilemiyorum.
Neyse dönelim yılbaşı gecesine.
Hindisini hazırlıyorum, içecekler, meyveler ve yılbaşı tatlısı.. Tatlı sevmez ama, en sevdiği tek tatlı, vişneli four a noir, gidip onu da alıyorum.
Hindi ateşte pişiyor, çevire çevire, 6 saat.
Sonra banyo, kuaför, en sevdiğim la praire body motion sürüyorum, güzel ipek elbise, topuklu ayakkabılar.
Hazırım.
İlk yılbaşı şölenine.
Saat 19.30, 20.00’de gelirim diyor, saat 20.00’ye doğru bakıyorum yok, hemen telefon ediyorum, telefonu kapalı, işyerini arıyorum, telefonlar çalıyor açan yok.
Anlıyorum bir terslik olduğunu, vücudum ısınıyor, kalp atışım değişiyor, merak ve endişe sarıyor beni.
Henüz öfke yok, ama bir kelek olduğunu hissediyorum. Hey Allah'ım diyorum bugün mü?
Üst katımda oturan bir arkadaşım var, adamı benden önce tanıyor, aşağıya iniyor, bir bana bakıyor, bir hazırladığım sofraya bakıyor.. Tüh sana diyor ciddi ciddi.
Şu sofraya bak, aynaya kendine bak.
Bu adam yalan söyler, yalancıdır, güvenme ona demedim mi sana diyor.
Duymak istediğim son şeyler.
O anda bu kadına çok sinirleniyorum, sevdiğim adam ve benim aramda olan, bu geceki sırrımı onun yakaladığına sinirleniyorum, söylediği doğrulara bozuluyorum.
Tamam canım, bir kelime daha söyleme, canımı yakma, diyorum.
O gelecek diyorum.
Saatler yüzyıllar gibi geçiyor, aslında geçmek bilmiyor, bu arada ocakların altını, fırını ve mangalı kapatıyorum.
Saat on, on bir, on iki oluyor, kimseyi arayıp soramıyorum, çok zor bir soru, adam yılbaşı gecesi kayıp, kimden sorabilirsin ki, kim sana cevap verebilir ki..
Hem kalbim hem gözüm ağlıyor..
Yeniden yıkanıyorum adeta, gözyaşlarımın tuzu yanağımı yakıyor.
Dedektiflik hayatım işte o gün, yılbaşı gecesi başlıyor.
Diye yazmışım..
Seneler olmuş.
Bu yazdıklarım, gerçek hayat hikayesidir ve benim romanımdan satırlardır..
Bir yılbaşı gecesi bir kadının aşk adına kader sekişidir.
Kaderinin sektiği gündür ve bir başlangıçtır...
Kitabıma dün bi baktım ve çat diye açtığım sayfadan bu satırlar çıktı.
Sonra derin ve çıkmaz duygulara daldım.
Bu aşk haini, bu sadakat bilmez adam.
Senin sesini unutmak istemiyorum, birinin sesini unuttuğun zaman, esas işte! o zaman, o! ölürmüş ya..
Ölme ne olur.
Funda'nın aklındakiler...
... İzmir Aliağa'da yaşıyorlar.
25 yaşındaki Şeyda ve kız kardeşi 23 yaşındaki Beyza, annelerini 24 yerinden bıçaklayarak öldürüyorlar.
Anneleri bu kendi öz kızlarını, hep dövüyor, eve erkek getiriyor, o erkeklerle dans etmeye zorluyor.
Kızlar dahasını anlatmıyorlar ve beş yıldır hapisteler. Davanın hukuku sonuçları, yargıtay tarafından defalarca bozuluyor.
Sonuç olarak, ağır tahrik ve iyi hal indirimi uygulayarak, Şeyda'yı 17 yıl altı ay, Beyza'yı da 10 yıl hapis cezası veriyorlar.
Gepgenç kızlar, ne kadar yazık, ne kadar günah, kendini doğuran annelerini öldürmüşler.
Hep şöyle düşünürüm.
Madem annen böyle, hemen evi terk edip, polise sığınıp, sosyal hizmetler kadın koruma evlerine gitmeyi düşünmek daha iyi olmaz mıydı?
Anneyi, 24 defa delik deşik edip bıçaklamak ne demek?
Gencecik ömürlerinize ne yaptınız siz.
Anlamak çok zor.
... Twitter kurucu ve CEO'su Jack Dorsay, bir televizyon programına katılıyor.. Ve günlük hayatına dair detaylar anlatıyor. Sabah uyanıyormuş ve içi buz dolu küvetine giriyor ve güne öyle başlıyormuş. Ardından bir saat meditasyon yapıyormuş. Ve ofisine, araç kullanmadan, bir saat yürüyerek gidiyormuş.
Günde sadece bir öğün yemek yiyormuş. Ve en ilginci cuma akşamından, pazar akşamına kadar hiç yemek yemiyormuş.
İnsanlar çok para kazandıkça, çok zengin oldukça, hayatı ve yaşama anlayışları bir tuhaf oluyor..
Her şeyin kararı diye bir söz var, bayılıyorum.
O karar var ya, insanı sağlıklı kılıyor.
İnsanı mutlu ediyor.
Hayatın dahası hali, paranın dahası hali, insanı sabah 05.00’de buz dolu küvete sokuyor.