TFF'nin tutarsız bir şekilde futbol kulüplerinin harcama limitlerini yoktan yere önce yüzde 40'a çıkartıp, gelen baskılar üzerine tekrar yüzde 30'a çekmesinin oluşturduğu artçı sarsıntılar devam ediyor.

Geleneksel Türk Gölge Sanatı’nın başkahramanları Karagöz ile Hacivat’ı hepimiz neredeyse çocukluğumuzdan beri bilir ve tanırız. Son yıllarda popülaritesini yitirmeye başlaması biraz da kurgusunun durağanlığından kaynaklansa bile yerli ve milli sahne sanatlarından birisi olma vasfına halel getirmez.

Her Karagöz-Hacivat oyunun klasik bir girişi ve klasik bir bitişi vardır. Hacivat’ın “ah bana bir eğlence, yar bana bir eğlence, medeeet” demesiyle oyun başlar. Bu sırada Karagöz ya uyuyordur ya da hastadır ve istirahat halindedir. Hacivat’ın bağırtısına kızıp aşağı doğru seyirtir ve Allah ne verdiyse Hacivat’a girişir. Bu arbede sonucunda Hacivat perdeden kaçarak canını kurtarır ve giriş kısmı sona erer.

Hacivat’ın tekrar sahneye dönüşü ile “muhavere” denilen karşılıklı konuşma bölümü başlar. Bu bölümde Hacivat’ın anlattıklarını Karagöz’ün yanlış anlaması ve onlara yanlış manalar yüklemesiyle mizah oluşur. Bu bölümün sonunda Karagöz Efendi, Hacivat Efendi’ye bir tokat aşk eder, ardından gene Hacivat kaçar ve sahne kararır.

Asıl öykünün anlatıldığı “fasıl” denilen bölümde ise, beberuhi, zenne, tiryaki, Laz, Bolulu, Arnavut, matiz, Tuzsuz Deli Bekir, köçek, Çelebi gibi karakterler sahne alır. Bütün karakterleri “Hayali” denilen anlatıcı seslendirir genellikle. İşler bu bölümde daha da karışır ve işin içinden çıkılamayacak raddeye gelince Tuzsuz Deli Bekir çıkar sahneye ve kaba kuvvetle olayı çözer. Tüm bunlardan sonra Hacivat Efendi; “hoş olsun külhani, yıktın perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim hemân” diyerek seyirciyi selamlar ve oyundan çıkar. Sahnede kalan Karagöz ise klasik kapanış cümlesini söyleyerek gölge oyununu sonlandırır: “Her ne kadar sürç-ü lisan ettikse affola.”

Şimdi bu gölge oyunu nereden çıktı? Spor sayfasında ne işi var demeyin ve aşağıdaki satırları da bi zahmet okuyunuz lütfen.

TFF’nin tutarsız bir şekilde futbol kulüplerinin harcama limitlerini yoktan yere önce yüzde 40’a çıkartıp, gelen baskılar üzerine tekrar yüzde 30’a çekmesinin oluşturduğu artçı sarsıntılar devam ediyor. Bankalar Birliği ile “düyun-u umumiye” anlaşmasını imzalayıp borçlarını yapılandıranlar yanında henüz bu yolu tercih etmeyenler de bulunuyor. Bu ikinci grupta yer alanlar farklı metotlar ve farklı enstrümanlarla kendilerine hareket alanı açmaya çalışıyorlar. Başka bankalar ve sponsorlarla nakit sıkışıklığını ve devre arası transfer ihtiyaçlarını giderme gayreti içindeler.

TFF’den talep ettikleri ise kendi çözüm yollarını da diğer çözümler gibi değerlendirmeleri yönünde oldu. Önce TFF sonra da Tahkim buna hayır deyince iki İstanbullu gegen die wand/duvara karşı oldu bir anda.

Gölge Oyunu dememiz bu sebepten işte. Hem TFF, hem de Tahkim kendilerini oluşturan harflerin ifade ettiğinin ötesinde anlamları ve güçleri temsil ediyor bu oyunda.

Karagöz var, Hacivat var, beberuhi var, Arnavut var, Laz var, Çelebi var bu oyunda. Esas oyunu kuran ve oynatan bir “hayali” de var elbette. (Biz bilmiyoruz ama kimin kim olduğunu az buçuk bu işe meraklı olanlar tahmin ediyordur.)

Sonra geçtiğimiz günlerde oyun başka bir boyuta evrildi. Karagöz ve Hacivat, Hayali’nin içinden geldiği gibi seyircileri eğlendirirken ve hiç hesapta yokken Tuzsuz Deli Bekir sahneye daldı. Heyyyt yeter be! minvalinde şeyler söyledi ve oyunun oynandığı sahneye/masaya bastı tekmeyi.

“Zaten mevcut dinamiklerden dolayı zordu işi, şimdi daha da zorlaştırdı” diyenler haksız değil ve onun için diyoruz ya; “yıktın perdeyi eyledin viran, gideyim sahibine haber vereyim hemân” diye.

Hepimize güzel bir hafta dileğiyle,

PS: Gölge Oyunu ile ilgili detaylar için Metin And Hoca’yı rahmetle yâd ediyoruz.