Yeni yıla bu soruyla başlamak bir Soğuk Savaş sonrası adeti.
2021, daha önce de yazmıştık çok renkli bir yıl olmadı. Yorgun ve küresel sistemin işleyişi konusunda soru işaretleriyle dolu bir yıl oldu. Yine de bu renksiz, bej yılda Türkiye açısından olumlu gelişmeler de yaşanmadı değil. Bu gelişmeler 2022 senesinin vaatleri konusunda bazı tahminler yapmamıza olanak sağlıyor.
Türkiye- ABD ilişkilerinde ne beklenebilir?
Yeni yıla bu soruyla başlamak bir Soğuk Savaş sonrası adeti. Soğuk Savaş sona erdiğinde ABD, tartışmasız ve bir süre rakipsiz bir güç olarak kalmıştı. Dolayısıyla ABD’nin çeşitli bölgeleri nasıl dizayn etmek istediği, bu bölgesel mimariye ne kadar yatırım yapıp yapmayacağı, dolayısıyla da Türkiye ile bir uyum noktasında buluşup buluşmayacağı merak konusu olurdu. Uzun bir süredir bu soru büyük bir merakla sorulmuyor zira Türkiye ve ABD arasında çözümü şu ana kadar sağlanmamış bir dizi sorun varlığını devam ettiriyor. Türkiye ve ABD’nin özelikle Ortadoğu’daki güçler dengesinin nasıl kurulacağı konusunda birbirini ikna etmekte zorlandığı biliyor. 2021 bu açıdan gri bir başlangıç yapmıştı. Öncelikle Trump dönemi Ortadoğu politikaları bölgede bir istikrar üretmeyi başaramamıştı. Aksine kutuplaşma görüntüsünü artırmıştı. ABD’nin Ortadoğu ve Akdeniz’e geri dönme aracı olarak seçtiği vekil aktörler de kutuplaştırıcı söylemi daha ileri götürerek, Türkiye’ye karşı bir yalnızlaştırıcı söylem geliştirmişlerdi. Aslında bu yalnızlaştırma söyleminin sahada askeri güç ya da sert ve yumuşak diplomasi söz konusu olduğunda bir gerçekliğe oturmadığını daha önce de belirtmiştik. Yine de Trump dönemi politikaları başarısızlığı ve kutuplaştırıcılığı ile artık Türkiye için vaatte bulunamaz hale gelmişti. Bu bakımdan Biden yönetiminin iş başına gelmesi pek çoğumuz tarafından yeni bir başlangıç olarak değerlendirildi.
ABD-Türkiye gerginliğini kontrol altında tutmak
Bunu söylerken pek çok kişinin de çok ümitvar olmadığını belirtmek gerekir. Bilindiği üzere Trump dönemi ABD açısından nadir görünür Demokrat Parti üstünlüğü ile sonuçlanmıştı, kısaca Demokrat Parti ideolojisinin, demokratik saldırganlığının, dizginsiz bir biçimde kendini hissettirmesi ve her saldırgan stratejide olabileceği üzere Türkiye-ABD ilişkilerini daha da germesi bekleniyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse Kongre’nin gerek ideolojik körlük gerek ise lobi etkisi nedeniyle Türkiye-ABD ilişkilerinde bir rahatlama yaratmadığı, Başkanı da tam serbest bırakmadığı bir yıl oldu. Ama ABD ve Türkiye ilişkileri açısından sabit sorunların dışında en kötü krizlerin yaşandığı bir yıl olmadı 2021. ABD demokratik saldırganlığı izleyemeyecek kadar yorgun, telaşlı ve kafası karışık bir haldeydi. Ayrıca Beyaz Saray, demokratik saldırganlığın yumuşak ayağı hususunda- ABD barışının yararları konusunda- kimseyi ikna edemeyecek vaziyetteydi. Afganistan’dan çekilmenin becerisizlikle kotarıldığı ve Doha Anlaşmasının pürüzlerinin ortaya çıktığı bir yıl olduğundan bu sonuç çok da şaşırtıcı değil. Dolayısıyla ABD, kısa yol seçemeyeceği, bir jeopolitik bilmece ile karşı karşıya. Ortadoğu-Doğu Akdeniz-Avrupa hattında büyük bir angajmana girmekten imtina etmek, ama bunu da rakipleri cesaretlendirmeden ve ABD varlığını yansıtan güvenlik mekanizmalarını güçlendirerek yapmak. Kısaca ABD, suyu şaraba dönüştürmek istiyor. Bu sihir için de Türkiye ile olan sorunlarını belli bir dereceye kadar kontrol altında tutabildiğini başta Ankara olmak üzere dosta-düşmana göstermek zorunda. Washington’dakiler her ne kadar sadece Asya’ya bakıyor gibi görünseler de Türkiye’nin kuzeyinde ve güneyindeki yumuşama emarelerini ve bunun ABD açısından getirebileceği fırsat ve riskleri hesaplamıyor değiller.
Ortak istişare mekanizması
Bu bağlamda 2021’de iki ülke arasında ortak bir istişare mekanizmasının kurulması kararlaştırıldı. Bu mekanizma konusunda ilk adımların atıldığını da yılın son günlerinde Sayın Kalın duyurdu. Bu mekanizma iki başkent arasında risklerin kontrolünü sağlayacak bir mekanizma olarak mı işleyecek yoksa Türkiye’nin güvenliğine yönelik endişeler için ABD’nin zamanında bazı siyasi teminatlar verebileceği iki ülke arasında yeni pozitif bir gündemin başlangıcı mı olacak, bunu göreceğiz. Şimdilik Biden yönetimi bu opsiyon üzerinden zaman kazanmak ve Afganistan’dan Avrupa güvenliğine tüm seçenekleri tartıp-biçmek istiyor görünüyor. Türkiyesiz seçenekler, ABD NATO’yu güçlendirme şıkkına oynarken Washington’a bir şey kazandıramaz. Bu noktada Ankara açısından ABD’nin Yunanistan ve GKRY’ne yaptığı yatırımın da Türkiye ve Rusya’yı aynı anda rahatsız etmek dışında ne işe yaradığını ABD’nin uzun erimli olarak açıklaması gerekiyor. Ağır kanlılık, yavaşlık Biden yönetiminin izlediği stratejinin bir parçası üstelik 2022 ABD için ara seçim yılı olacak, yani Demokrat Parti ve Kongre’den ideolojik açıklamalar duyabiliriz. Tüm bu zorluklara rağmen bir gerçeği de hatırlatmak lazım: 2021 Ankara’nın belirli politik adımları ve iyi niyet gösterisini beklediğini gösterdi. Sonuçta yeni ortak mekanizma hareketli gündemde iki başkentin diyaloğunu sürekli kılmayı amaçlıyor. 2022 bu açıdan çok daha kritik bir yıl olacak ve Türkiye bu diyalog mekanizmasının işlevini yerine getirdiği görmek isteyecek.
Moskova tarafı
ABD, jeopolitik hesaplarda suyu şaraba döndürmeye uğraşa dursun, Rusya bu küçük mucizeyi çoktan gerçekleştirmiş görünüyor. Rus stratejik yönetimi belirli alanları Batı’nın etkisine kapatmayı ifade eden bu mucize için yaklaşık 20 yıldır hazırlanmaktaydı. Ama bu küçük mucizeyi büyük risk ve maliyetlerden kurtaran Rusya-Türkiye ilişkilerinin kazanç odaklı pozitif gündemi oldu. Bu gündem ideolojik olmadığı için iki tarafın sürekli kazançlı bir alan yaratması gerekiyor.
2021 bu iş birliği modelinin sınandığı da bir yıldı. Her iki başkent için de bir kazanç alanı yaratmak çok zor olmasa da kazancın ötesinde risklerin de yönetilebildiğini göstermek gerekiyor. Bu risk alanları İdlib özelinde Suriye’de, Libya’da, Ukrayna ve Güney Kafkasya’da görünür hale geldi. Tabi, Libya ve Ukrayna sadece iki başkent arası dinamiklerle açıklanamayan yerler. Yine de Libya’da Batılı aktörlerin hızlı seçim takvimi işe yaramadı ve bu Ankara ve Moskova için sürpriz olmadı diyebiliriz. Ukrayna meselesi doğası gereği Doğu Avrupa ve Baltıklar üzerinden NATO güvenliği ile ilgili ve Rusya’nın bu konudaki pazarlıklarının ana adresi şimdilik ABD. Rusya Washington’dan istediğini bulamazsa, ya da tırmanmayı iki aktör yönetemezse Türkiye, Rusya-Ukrayna arasındaki sürece arabulucu olabileceğini söylemişti. Kısaca Ankara, Kiev ve Moskova ile yapıcı ilişkilerinin Batı güvenliği için bir artı olacağı mesajını vermişti. Bu mesajı vermeye Ankara, 2022’de devam edecek. Bu mesaj Moskova açısından da şaşırtıcı olmamalı. Çünkü Moskova, Ankara’nın Batı güvenlik kurumlarının bir parçası olduğunu biliyor. Ankara’nın stratejik özerklik çabası bugün için Rusya’ya Türkiye’nin kalbini kazanmak için bir fırsat sunuyor gibi görünse de NATO caydırıcılığının geleceğini Rusya’nın sirenvari çağrıları değil NATO caydırıcılığının siyasi ve askeri ayağı belirleyecek. ABD’nin bu konuda müttefiklere verdiği mesaj yarı tatmin edici.
Rusya-Türkiye ilişkileri açısından İdlib ve Suriye’nin geleceğiyle ilgili risklerin yönetimi meselesi temel risk yönetme alanı olmaya 2022’de devam edecek. Hem Ankara hem de Rusya sudan şarabın sirkeye dönüşmemesini sağlamak zorunda. Biliyoruz ki, Ankara-Moskova ilişkilerinde oluşan risklerin kendi doğal akışı var ve bugüne kadar karar vericiler arası oluşan mekanizmalarla statüko korundu. Ancak bu riskleri yönetmeyi kolaylaştıran unsur, kesinlikle yeni kazanç alanlarının yaratılması. Bu noktada 2022 için umut verici gelişme Güney Kafkasya’da 3+3 mekanizmasının Türkiye-Erivan ilişkilerinde normalleşme adımlarıyla beraber başlaması. Moskova-Ankara ilişkileri açısından Kafkaslarda yumuşama ne anlama geliyor, analizimiz devam edecek.