Vakıflar, dernekler, kamu ve özel kuruluşlar, holdingler, belediyeler gibi birçok kurum bu konuda taşın altına elini koymaktadır.

Bayındırlık konusundaki altyapı eksikliklerimizi tamamlayıp dünya standartlarının üstüne çıkardığımız bugünlerde en çok konuşulan konuların başında sanat alanındaki gelişmelerin yeterli olup olmadığı gelmektedir. Devletimizin en üst makamı tarafından “kültürel iktidar” şeklinde dillendirilen bu konunun muhatapları sanatçılar, sanat kurum ve kuruluşlarıdır. Yakın bir geçmişle kıyaslanmayacak kadar nicel artış gösteren sanat faaliyetlerinde nitel artışın aynı seviyede olup olmadığı da diğer bir tartışma konusudur.

Vakıflar, dernekler, kamu ve özel kuruluşlar, holdingler, belediyeler gibi birçok kurum bu konuda taşın altına elini koymaktadır. Bunlardan biri de bir marka olma yolunda ilerleyen Yeditepe Bienali’dir. Cumhurbaşkanlığımız himâyelerinde, Fatih Belediyesi ve Klâsik Türk Sanatları Vakfı tarafından düzenlenen Yeditepe Bienali’nin ikincisi 7 Ocak 2022 târihinde kapılarını açtı. Farklı târihlerde dört farklı mekânda devam edecek olan 2. Yeditepe Bienali 7 Mart’ta son bulacaktır.

Çerçeve İçi/Çerçeve Dışı temasıyla düzenlenen bienalde, bienalin resmî sitedeki (yeditepebienali.com) alfabetik listeye göre yerli ve yabancı toplam 226 sanatçının eserleri sergileniyor. Bu internet sitesinden bienalin sanal turunu yapmak da mümkün.

Bienale bir sanatçı eleştirisi

Ülkemizin önde gelen ve uluslararası üne sâhip hattatlarından biri olan Efdaluddin Kılıç’ın bienal ile ilgili kaleme aldığı eleştirisini sizinle paylaşmak istiyorum:

“Dün Süleymaniye’de açılan Yeditepe Bienalinin ikincisinin hem yurt içinden hem de yurtdışında çok sayıda sanatçının iştiraki ile gerçekleşen gala yemeğindeydim. Pandemi koşullarına da dikkat edilmek sûretiyle sanat çevresinden birçok kişinin bir araya gelme fırsatı yakaladığı önemli akşamlardan biri gibiydi. Darüzziyâfe adı verilen bölümde yer alan sergiyi gezene kadar benzerlerinden herhangi bir fevkalâdeliği olmayan programda eleştirecek herhangi bir aksaklık da görmedim. Hoşsohbet arkadaşlarımızla yedik içtik, özlem giderdik. Hazır oradayken yemeğin sonunda sergiyi gezme imkânı da sağlanmış oldu, fakat gördüklerimi kimseyi incitmeden nasıl ifâde edeceğimi bilemedim. Bienal kavramı kapsamında gözden kaçan bâzı eksikliklerin bulunduğunu gördüm ve çok genel bir değerlendirme olarak söyleyecek olursam sergileme konseptini en azından yadırgadığımı ifâde etmeliyim. En azından târihe bir not düşmek kabilinden kafama takılanları bir kenara yazmak iyi olur diye düşünüyorum. Bizde geleneksel metotlarla yapılan ve uzun ve yorucu bir eğitimin sonucunda icâzet ile taçlandırılan meşk usûlündeki çok önemli bir eksiklik, evrensel sanat kavramlarına ve yeni icra ve sunum şekillerine ve tabi ki temel sanat formasyonuna çoğu zaman bigâne kalıyor olmamızdır. Bu eksiklikler kişisel gayretlerle, özel ilgilerle yahut bizzat mektebinden tahsille, daha da kestirme gidersek gezerek, görerek, okuyarak, bilgi ve görgü artırarak telâfi edilebilecek bir şeydir. Çerçeve içi/çerçeve dışı şeklinde ifâde edilen konseptin sergiye katılan eser sâhipleri tarafından yeterince anlaşılamadığı ve/veya aydınlatılamadıkları, katılımcıların herhangi bir sergiye sıradan bir katılım yapıyormuşçasına serginin konsepti ile alâkalı oldukları izlenimi vermeyen eserler yollamış bulundukları düşüncesine kapıldım. Buraya kadarki kısım, serginin konsepti ve eserlerin konsept ile alâkalı olup olmayışlarıyla ilgili bir tespittir.

Bundan başka ilk defa burada rastladığım metal profillerden oluşturulmuş boşluklu ve çevresi girintili çıkıntılı, hatta ziyâretçiler için belki de tehlikeli olabilecek özensiz bir taşıyıcı sistem üzerinde henüz sergileme tam olarak gerçekleştirilmemiş gibi gelişi güzel serpiştirilmiş çerçevelerin bulunduğu salonlar oldukça şaşırtıcı geldi. Bu durum küratör veya tasarımcının takdiri olabilir. Fakat eser sâhipleri, kültür ve sanat muhatapları ve ilgilileri açısından birçok aksaklıkları da bünyesinde bulundurmaktadır. Sergileme alanı ve şekli sanatın doğası icâbı zaman zaman kışkırtıcı, tahrik edici ve hatta belki rahatsız edici bir tanım üzerinden kurgulanmış olabilir. Fakat burada, şimdilik sanatsal eylemi bir kenara koyarak belirteyim, toplumun bâzı kesimlerini dışlayıcı farklı ve beklenmedik bir takım iletişim kazaları ile yaralı, kapsayıcı ve birleştirici olamayan ayıplı bir garip durum daha var maalesef. Birkaç başlık altında ifâde edecek olursam:

Sergileme alanının en önemli fiziksel (ve temel insan hakları bağlamında şiddetle eleştirilebilecek) sorunlarından biri olarak engellilerin ve çocukların kesinlikle ziyâretçi olarak hesâba katılmadıkları anlaşılmaktadır.

Tercih edilen sergileme yüksekliği ve erişim imkânları Türkiye’de yaşayan insanların boy ortalamalarıyla ergonomik bir uyum göstermemektedir. Adeta eserlere bakılması istenmemekte gibidir.

Seçilen malzeme ve kurgu açısından vücut bütünlüğünü tehdit edebilecek seviyede tehlikeli, insanların kıyâfetlerine ve kişisel eşyalarına zarar verebilecek derecede sivri ve keskin kenarları bulunan paslı malzeme ziyâretçiler açısından tehlikelerle doludur.

Ayrıca sergi alanının içerisindeki aşırı rutubet ne yazık ki eserleri sergilenmekte olan kişilerle organizatörleri karşı karşıya getirebilecek sıkıntılı bir durum arz etmektedir. Kanaatimce eserler birkaç gün içerisinde ortamdaki nemden ziyâdesiyle etkilenip bozulmaya mahkumdur. Bununla ilgili herhangi bir teminat verilip verilmediğini bilemiyorum, tarafları ilgilendiren önemli bir husus olup bekleyip göreceğiz.

Tabi son olarak benim asıl dikkatimi çeken ve eser sâhipleri açısından daha da yıkıcı ve zor bir durum olarak değerlendirdiğim bir mesele var ki bütün bienali çok daha eşsiz başka bir başarı hikâyesine taşıyor. Hep eleştirmek olmaz, elbette sanatsal anlamda beğeni ve takdirlerimizi de ifâde etmemiz gerekir. Bu beğenime sebep ise, müşâhade ettiğim şeylerin tamâmının, üstelik birden fazla mekânı da donatacak mâhiyette dev bir unik enstelasyon görüntüsünü hâiz olması hâlidir. Dışarıdan bir gözlemci olarak baktığımda yüzlerce sanatçının yüzlerce özgün eserini değil, bir tek kişinin tek bir enstelasyonunu görüyorum ve bu bana kalırsa haftalarca konuşulacak ve elbette her bienal teşebbüsünde tekrar tekrar hatırlanacaktır. Bunu kavramsal sanat ve/veya enstelasyonu yapan kişi açısından – eğer birinin aklına gerçekten geldiyse – gerçek büyük bir başarı olarak değerlendiriyorum. Yüzlerce insanı ve yüzlerce eseri kendi bağlamlarından, değerlerinden, özgün ifâde biçimlerinden koparıp kendi dev eserine malzeme yapmış birisi var şeklinde okumak için temel sanat eğitimi almaya gerek yoktur.”

Sosyal medya eleştirisi

Efdaluddin Kılıç’ın bu eleştiri ve yorumlarının yanına ben de şunları eklemek isterim. Sosyal medyanın günümüzdeki önemi dikkate alındığında (21 Ocak 2022 itibâriyle) Yeditepe Bienali’nin Youtube kanalının sâdece 87 abonesinin olması, bu kanalda yayınlanan videoların izlenme sayılarının iki basamaklı olması; Twitter hesâbının 894 tâkipçisinin, Instagram hesâbının 5128 tâkipçisinin, Facebook hesâbının ise 2607 tâkipçisinin olması bienalin markalaşması açısından âcilen giderilmesi gereken bir tanıtım ve sosyal medya eksiği olarak görülmektedir. Ayrıca resmî sitedeki sanal turda eserlerin bulunmaması ve sâdece mekânların görülebilmesi de eleştiriye açık diğer bir başlıktır. Sanatçı ve eserlerinin kataloğunun pdf olarak indirilmesi bunu telâfi etse de, günümüz beklentileri bunun üstündedir.