Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefatının üzerinden 12 yıl geçti.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatının üzerinden 12 yıl geçti. Olay vuku bulduğunda oğlu Furkan Yazıcıoğlu 17 yaşındaydı. Yazıcıoğlu ailesi acıya tuz basıp helikopterin nasıl düştüğünün açığa çıkarılacağı adli sürecin neticelenmesini bekledi..
Sonuç; hayal kırıklığı!.
Adli bir olay vukuunda sanırsınız ki soruşturmayı savcı yapar, gerçeği ortaya koyar, davayı açar veya gerek görmez takipsizlik verir dosyayı kapatır.. Mağdur ailenin kendi imkanlarıyla soruşturma yaptığı; dosyaya temel teşkil edecek delilleri ortaya çıkarıp suçun muhtemel faillerini işaret ettiği benim bildiğim tek vak’a Muhsin Yazıcıoğlu davası..
Furkan meselenin tıkandığını bütün açıklığıyla ortaya koyuyor aslında.. Hadisenin sırt sırta yüksekten uçan iki jet uçağından birinin Yazıcıoğlu’nun bindiği helikopterle aynı hizaya geldiğinde aniden manevra yapıp alçaldıktan sonra ses hızını aşmak suretiyle oluşan vakum etkisi yüzünden helikopterin kontrol dışına çıkıp dağa çakıldığını teferruatıyla izah ediyor. Rahmetli Yazıcıoğlu’nun araçtan sürünerek uzaklaştığını, aktif cep telefonları üzerinden kolayca yer tespiti yapılabilecekken bu yapılmadığı gibi enkazın bulunduğu yer dışında dağın her yanının arandığını, pek çok kişinin aramayı aksatacak bilgi kirliği yaratmak için adeta yarıştığını vs de anlatıyor...
Sonuç: Elde var sıfır.. Helikopterin düşmesine sebep olan FETÖ tutuklusu pilotun kimliği dahil olabilecek ne bilgi lazımsa var ama gelin görün ki ana dosyada sanık yok!..
Hayatını ülkücü harekete vakfetmiş bir insan olan Muhsin Yazıcıoğlu’nun ailesi hala bekliyor.. MHP, Cumhur İttifakının parçası, Ülkü Ocakları yöneticilerinin bir kısmı siyasetin üst katlarında, ama sonuç bu..
*
‘ BEN BİR KONUŞURSAM.. VAR YA..’
Oldum bitti bir şey çok sinirlendirir beni ‘Zamanı gelince açıklayacağım..’ diyenler; Şu an susuyorum ama konuşmazlarsa ben bütün gerçeği açıklayacağım..’ diyenler.. Bu ve benzeri laflar.. Az duymadığınızdan eminim, üstelik içinizden ‘Söyle lan.. söyle ne biliyorsan..’ demeyi geçirerek.. Ya da bunu diyeni yakasından tutup silkelemeyi düşünerek!...
Gözaltındaki emekli amirallerin avukatı Şule Nazlıoğlu Erol hatırlattı bu hissi.. Tehditler aldığını açıkladı avukat hanım.
‘Amiralleri savunmamı istemiyorlar’ diye başladı ve devam etti: ‘Tehdit edildim. Arayan kişi bu soruşturmayı alma, senin için iyi olmaz, müvekkillerine söyle imzalarını geri çeksinler, dedi..’ diye konuştu..
Telefonunun her konuşmayı kayıt altına aldığını, arayan kişinin tehdit kaydının elinde olduğunu ifade eden Avukat Şule Nazlıoğlu Erol, ‘Kayıt altına aldım, vakti zamanı geldiğinde açıklarım. Özellikle şimdi açıklamıyorum..’ dedi.
Tehdit edenin kim olduğu sorusu karşısında da ‘Birazcık akıl yürütülürse kim olduğu anlaşılır..’ buyurdu...
Türkiye siyasette iş hayatında hatta sanat, spor dünyasında hep aynı lafın altında kalmaktan, gevelemekten konuşamamaktan ezildi. ‘Ah ben bir konuşsam.. Yer yerinden oynar..’ diyenden geçilmiyor.. Ama bunu diyenler nedense ‘konuşmuyorlar..’
*
ÖZGE PEKER’E DE YAPILMAZ..
Sedat Peker’i bilmeyen yok.. İsminin çağrıştırdığı her şey herkesin malumu… Emniyet geçen hafta Peker ve adamlarını hedef alan bir operasyon yaptı. Amenna.. Sedat Peker’in uzunca bir süredir yurt dışında yaşadığı sır değil.. Dolayısıyla evinde bulunamayacağı.. Nitekim bulunamadı.. Beni rahatsız eden, evde Peker’in eşi ve küçük çocukları var.. Özge Peker anlatıyor: “Kapıyı kendim açtım.. Üzerlerinde robokop denilen kıyafetler ve ağır silahlarla girdiler.. Küçük çocuklarımın yaşadığı odalara girmeden lütfen silahlarla bu şekilde girmeyin dedim. Ancak dinlemediler girdiler. Sabahın 5'inde gözlerini açan kızımın üzerine doğrultulan silahı görünce o panikle ellerini hava kaldırdığını yaşadığım sürece unutmayacağım. Kızım kursa gittikten sonra akşamleyin eve gelmek istemedi, arkadaşının evinde kaldı. Ve halen eve gelmek istemiyor. Polislerin mutlaka çocuklu evlere nasıl girileceği konusunda eğitilmeleri gerekiyor..”
Bu yakınmanın haksız olduğunu söyleyebilir misiniz.. Şu ana kadar emniyetten ‘Hayır öyle davranmadık diye bir açıklama da gelmedi.. *
GÜLBEN ERGEN’İN PLAKALARI!.
Hep söylenir Gülben Ergen’in taksi plakaları var diye.. Uçuk-kaçık rakamlar verenler duydum.. Sadece Gülben için değil tabii benzer söylentiler başkaca sanatçılar için de dillendirildi.. Doğruluk payı nedir bilmem.. Ama bir zamanlar taksi plakası sağlam yatırımdı.. Kimi emlak alır, kimi iş makinası, kimi otel, kasap… Gülben de plaka almışsa bir şey demek gerekmez..
Geçenlerde demeç verdi Gülben Ergen ‘Taksi plakam yok ama Bitcoin ve Etherium’um var..’dedi.
Bundan çıkarılacak ders var.. ‘Demek ki plakaya para bağlanmaz.. Bir yanda Uber, diğer yanda İstanbul’da ihaleyle yeni taksi plakaları verileceği dedikoduları piyasayı vurdu besbelli.. Ama dedikoduların aksine dijital para piyasası sağlam.. Bitcoin ve Etherium favori..’