Türkiye'de 31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimlerde "seçime hile karıştırıldığı" ortaya çıktıktan sonra AB ve ABD'den gelen açıklamalar tam bir skandal! İstanbul'da CHP adayı Ekrem İmamoğlu lehine bir "seçim sahtekarlığının" yapıldığı artık açık bir şekilde belgelenmiş durumda.
Bu gerçeği CHP bile reddedemiyor. AK Parti’nin adayı Binali Yıldırım’a verilen oyların “çalındığı” ya da “geçersiz” ilan edildiği tekrardan yapılan sayımlarda ortaya çıkmakta. Yeniden sayım kararı alınan sandıklarda sayımlar başladığında İmamoğlu ve Yıldırım arasında 29 bin olan oy farkı bugüne kadar sürmekte olan sayımlar sonucu 16 bine düşmüş durumda. Yani ben bu yazımı yazmakta olduğum sırada Binali Yıldırım’a verilen 13 bin oyun çalındığı ortaya çıkmış halde!
Buna karşın özellikle demokrasi ve adil seçimler konusunda hassas olması gereken AB’den gelen açıklamalar tüm Türkiye kamuoyunu şaşırtmakta. Örneğin AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans’ın 31 Mart yerel seçim sonuçlarıyla ilgili bazı basın yayın organlarında yer alan ifadeleri tam bir hayal kırıklığı yarattı.
23 ve 26 Mayıs 2019 tarihlerinde yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Avrupalı sosyal demokratların ortak adayı olan Timmermans, Türkiye’de adil bir seçim istemiyor mu?
Şimdi Frans Timmermans’a sormak istiyoruz:
Eğer 23 ve 26 Mayıs 2019 tarihinde kendisine verilen binlerce oy “geçersiz” ilan edilseydi acaba nasıl bir tepki verirdi?
Eğer AP seçimlerinde kendisine verilen oylar tutanaklara ya eksik olarak ya da “0 oy” olarak kaydedilseydi acaba ne yapardı?
Eğer seçmenlerin Timmermans’a verdikleri oyların bir kısmı organize bir şekilde ona karşı EPP adayı olan Manfred Weber’e verilmiş gibi gösterilseydi tepkisi ne olurdu?
AB genelinde bazı seçim bölgelerinde sahte seçmen isim ve adresleri düzenlenerek Manfred Weber hak etmediği oylar alsaydı buna Timmermans acaba ne derdi?
Tüm bu saydıklarımız İstanbul’da yaşandı. AK Parti adayı Binali Yıldırım’a verilen binlerce oy “geçersiz” sayıldı. AK Parti adayı Binali Yıldırım’a verilen binlerce oy ya eksik kaydedildi ya da hiç kaydedilmedi. AK Parti adayı Binali Yıldırım’a verilen oyların önemli bir kısmı CHP adayı Ekrem İmamoğlu’na verilmiş oy olarak kaydedildi. Çalındı! İstanbul’da 170 bin civarında seçmenin olduğu Büyükçekmece ilçesinde organize bir sahtekarlık sonucu “usulsüz seçmen kayıtları” yapıldı. Binlerce “sahte oy” kullanıldı. Bu suçu işleyenler yakalanmış durumda. Bu ilçede seçimlerin iptal edilmesinden daha doğal ne olabilir?
Kısacası İstanbul’da seçimlerin sonucu organize bir şekilde çarpıtılmaya çalışıldı ve bu belgelendi.
Böyle bir “seçim sahtekarlığı” Hollanda’da olsa acaba Frans Timmermans, “bu seçim sonuçları tanınsın” şeklinde skandal bir açıklama yapar mıydı?
Türkiye’de seçmenler 31 Mart’ta bir kez daha Avrupa ülkelerinde nadir görülen bir katılım oranıyla sandığa gittiler ve demokrasiye bağlılıklarını gösterdiler. Maalesef seçmenlerin bu temiz davranışı İstanbul’da “seçim sahtekarlığı yapılarak” sabote edilmek istendi. Buna rağmen, Avrupa Birliği yetkililerinin henüz bazı yerlerde sayımlar tekrarlandığı ve haksızlıklar düzeltildiği için resmî sonuçlar açıklanmadığı halde buralardaki sonuçların tanınması yönünde yaptığı çağrılar bizleri şaşırtmakta. Oysa hukuki çerçevede ilçe, il ve Yüksek Seçim Kurulu nezdinde yapılan itiraz ve başvuruların sonucunu beklemek hukuka saygının bir gereğidir.
Bir kez daha Türkiye söz konusu olduğunda AB’nin çifte standarttı sergilenmiş oldu. AB’de hiçbir şekilde kabul edilmeyecek olan “seçim sahtekarlığını” görmezden gelmek en başta AB değerleri ile çelişmekte.
En başta Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aday olan Frans Timmermans olmak üzere AB yetkililerinin siyasi heves ve tercihleri uğruna Avrupa Birliği’nin temsil ettiği demokratik ve hukuki değerleri aşındırmaması gerektiğini hatırlatmak isteriz.