Avrupa Birliği'nin yeni yöneticilerini duyduğumuzda aklımıza ünlü bir ata sözümüz geldi: "Dağ fare doğurdu".
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde her siyasi grup bir aday ile seçime katıldı. Bu adaylardan hangisi en çok oyu alırsa o AB Komisyonu Başkanı olacaktı. AB Liderler Zirvesi bu planı onaylamış olduğu için herkes buna inanmıştı. Her ne kadar AB genelinde seçmenlerin büyük bir çoğunluğu bu adaylar konusunu pek fark etmediyse de bilinçli seçmenler oylarını bu kritere göre verdiler. Seçimler sonunda Hristiyan demokratların adayı Manfred Weber beklendiği gibi kazanan aday oldu. Manfred Weber, AB Komisyonu Başkanı olma rüyasını görmeye başladığında AB Liderleri çoktan fikirlerini değiştirmişlerdi.
Manfred Weber tecrübesiz olduğu için istenmiyordu. Ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un başka planları vardı. Weber ise bu planlarda yoktu. Angelika Merkel ise Weber’i desteklese de artık AB’nin güçlü şansölyesi değildi. O nedenle Weber her geçen gün daha fazla “kaybeden” olmaya başladı. Weber’in sosyal demokrat rakibi ve AP seçimlerinin ikinci ismi Hollandalı Frans Timmermans AB Komisyonu için önerilen ikinci isim oldu. Ancak onun komisyonda görev yaparken kızdırdığı Çekya, Slovakya, Macaristan ve Polonya liderleri onun adaylığına kesinlikle karşıydılar. Sonunda Fransa, Almanya, İspanya ve Hollanda bu direniş karşısında “pes” ettiler.
Macron’un da içinde olduğu bir plan sonucu Almanya Savunma Bakanı Ursula Gertrud von der Leyen AB Komisyonu Başkanı olarak önerildi. AB Liderleri bu öneriyi kabul ettiler. Elbette pazarlıklar bitmemişti. Hristiyan demokrat ve Alman von der Leyen AB Komisyonu Başkanı olursa, sosyal demokratlar, liberaller, Fransızlar ve İspanyollar (hatta Katalanlar) da “mutlu olmalıydılar”. Ona da çözüm bulundu.
Belçika Başbakanı Charles Michel, AB Konseyi Başkanı, İspanya Dış İşleri Bakanı Josep Borell Dışişleri ve Savunma Komiseri ve IMF’in başındaki Fransız Christine Lagarde AB Merkez Bankası şefi oluverdiler. Macron çok mutlu, çünkü dört isim de Fransızca konuşabiliyor. Elbette henüz Avrupa Parlamentosu tarafından seçilmediler.
Sahi bir de Avrupa Parlamentosu vardı, değil mi?
AP milletvekilleri çok ama çok kızdılar. Laf aramızda aslında birçoğu Manfred Weber’i AB Komisyonu Başkanı olarak istemiyordu! Gene de “istemiş” gibi yapıp, AB Liderler Zirvesi Kararını çok sert bir şekilde eleştirdiler. Bu arada onların da bir Avrupa Parlamentosu Başkanı seçmesi gerekiyordu.
Hristiyan demokratlar çok demokratik bir şekilde sosyal demokratların adayı “kim olursa olsun” onu destekleyeceklerini açıkladılar. Çünkü yine hızla çok demokratik bir şekilde iki buçuk yıl sonra Manfred Weber’in Avrupa Parlamentosu Başkanı olmasını planladılar. AB Liderleri tarafından istenmeyen Weber’e de bir makam lazımdı. Bu arada sosyal demokratlar seçimden birkaç saat önce planladıkları bir adaydan vazgeçip yeni bir aday belirlediler: İtalyan David-Maria Sassoli. Ona karşı ise ufak gruplardan Jan Zahradil, Ska Keller ve Sira Rego aday olarak seçime katıldılar. Seçimlerin ikinci turunda Sassoli 751 milletvekili olan Avrupa Parlamentosu’nda sadece 701 milletvekilinin katıldığı ve bunlardan sadece 667’sinin geçerli oy kullandığı oylamada 345 oy alarak seçildi. Tüm vekillerin vekillik sorumluluğu gereği oy kullandığı bir oylama olsaydı 376 oya ihtiyacı olacaktı.
AB’nin en yüksek demokratik organı olan Avrupa Parlamentosu’nun yeni döneminin ilk seçiminde 50 milletvekilinin oylamaya hiç katılmaması ve 37’sinin geçersiz oy kullanması da ayrı bir ilginç durum olarak kayda geçti.
Sonuç olarak şimdi 15 ve 18 Temmuz 2019 tarihlerinde yapılacak olan yeni dönemin ikinci oturumunda AB Komisyonu Başkanı ve komiserler seçilecekler. AB Komisyonu Başkanı olarak önerilen Von der Leyen’e karşı en fazla muhalefeti Alman sosyal demokratları yapmakta. Sayıca artık çok azalan bu grubun çıkardığı gürültünün oya dönüşmesi beklenmiyor. Von der Leyen şimdi AP’yi temsil edilen gruplar ile görüşecek. Onları ikna etmek için çalışacak.
Ben şahsen başaracağına inanıyorum. Hristiyan demokratları ve liberalleri ikna etmesi hiç zor olmayacak. Sosyal demokratlar “zor ikna oluyormuş” resmine özen gösterecekler. Yeşiller, her zamanki gibi “isim değil programı önemli” anahtarını sunacaklar. Sonunda AB Liderleri bir kez daha “AB’nin efendileri olduklarını” kanıtlayacaklar.
AP Başkanı Sassoli’ye “hayırlı olsun” demek düşer bize.
Almanya’nın Aile eski bakanı, Çalışma eski bakanı ve Savunma eski bakanı olarak hem de 7 çocuk annesi bir kadın politikacı kimliği ile AB Komisyonu Başkanı olacak olan Von der Leyen’de hem Almanya’nın ilk AB Komisyonu Başkanı hem de AB Komisyonu’nun ilk kadın başkanı olarak tarihe geçecek. Ona da “hayırlı olsun” diyeceğiz.