Doğu Akdeniz'i doğalgaz ve petrol kaynakları için tek taraflı olarak parselleyip uluslararası şirketlere kiralayan Kıbrıs Rum yönetimi bu davranışı ile Kıbrıs'ta kalıcı bir barıştan yana olmadığını zaten kanıtlamıştı.
Oysa Kıbrıs’a kalıcı bir barışın gelmesi ve Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türklerin huzur içinde adada yaşamlarını sürdürmesi ne güzel olurdu. Bunun gerçekleşmesi için Kıbrıslı Rumların da bunu istemesi gerekiyor. Sadece Kıbrıslı Türklerin ve onları destekleyen Türkiye’nin istemesi ile Kıbrıs’ta kalıcı barışın sağlanması mümkün değil.
Oysa Kıbrıs’ta huzur demek aynı zamanda Doğu Akdeniz’de de daha az sorun anlamına gelmekte.
Maalesef Kıbrıs Rum Yönetimi attığı yanlış adımlarla hem Kıbrıs’ta kalıcı bir barışın gerçekleşmesini imkânsız hale getiriyor hem de Doğu Akdeniz’de yeni sorunların çıkmasına neden oluyor. AB ise bu konuda bugüne kadar olduğu gibi Güney Kıbrıs’taki Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yani Kıbrıslı Rumların etkisi altında yanlış kararlar vererek bölgede barışın sağlanmasına hiçbir katkı sunmamakta.
Oysa AB’nin Doğu Akdeniz’i doğalgaz ve petrol kaynakları için tek taraflı olarak parselleyip uluslararası şirketlere kiralayan Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tek taraflı attığı adımlara karşı çıkması gerekirdi. AB, sadece Kıbrıslı Rumların değil aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin de haklarını korumalıydı. Ne yazık ki öyle olmadı.
Doğu Akdeniz’deki doğalgaz ve petrol kaynakları üzerinde sadece Kıbrıslı Rumların değil aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin de hakkı var. Hatta Türkiye’nin de hak sahibi olduğu ruhsat bölgeleri olduğu bilinen bir gerçek. Tüm bunlara karşı Güney Kıbrıs’taki Rum Yönetimi’nin Kuzey Kıbrıs’taki KKTC ve Türkiye’ye ait parseller ve Türkiye ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında tartışma konusu olan ruhsat bölgelerine yönelik olarak saldırgan tutumu Doğu Akdeniz’de barışı da tehdit etmekte.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tek taraflı olarak yaptığı İsrail ya da Mısır gibi ülkelerle iş birlikleri sonucu zaten bölgede Exxon Mobil, Total, Noble ya da Eni-Kogas gibi şirketler tarafından sondaj faaliyetleri gündeme gelmekte. Bu şirketlerin KKTC ve Türkiye’ye ait bölgelerde izinsiz sondaj çalışması yapması mümkün değil. Kıbrıslı Rumlar buna rağmen yapılmasını talep ederek kışkırtıcı tavırlar içinde sorunun çözülmesini engellemekteler.
Aynı şekilde diğer şirketler gibi Türkiye Petrolleri Anonim Şirketi de Türkiye ve KKTC’nin parsellerinde sondaj faaliyeti sürdürmekte. Bu amaçla Fatih sondaj gemisi zaten bölgede çalışmalarını sürdürmekte. Şimdi ona destek amacıyla Yavuz sondaj gemisi de bölgeye geliyor.
Bölgenin tamamını “gasp etmeye çalışan” Güney Kıbrıs Rum Kesimi ise hataların belki de en büyüğünü yaparak gerginliği daha da arttıracak bir karara imza attı. Fatih sondaj gemisinin KKTC açıklarında faaliyete geçmesi ve Yavuz sondaj gemisinin de sondaja hazırlanması üzerine paniğe kapılan Rum yönetimi, Fatih gemisinin personeli ve Türkiye Petrolleri Anonim Şirketi ile iş birliği yapan şirketlerin yetkililerinin de aralarında olduğu 25 kişi için Avrupa tutuklama emri çıkardı.
Güney Kıbrıs Rum hükümeti Fatih gemisine ikisi ABD, biri Hırvat üç yabancı şirketin destek verdiğini iddia ediyor. Bu şirketlerin yetkilileri ve Fatih gemisinin personel listesi olarak aralarında İngiliz vatandaşlarının da bulunduğu 25 isim hakkında bir Rum mahkemesi yetkisini aşarak kabul edilemez bir Avrupa tutuklama emri çıkardı.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı bunun üzerine “Kıbrıs Türklerini yok sayarak ve haklarını gasp ederek hareket eden GKRY’nin bu haddini aşan karar şayet doğru ise bizim açımızdan hiçbir hükmü ve geçerliliği olmayacaktır. Bu cürette bulunduğu takdirde gereken cevabı vereceğimizden de kimsenin şüphesi bulunmamalıdır. Biz de ilgili kurumlarımızla gerekli karşı hukuki süreçleri başlatacağız. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin bu tür beyhude yöntemlerle kendi kıta sahanlığımızda yaptığımız çalışmaları durdurma çabaları hiçbir sonuç vermeyecektir. Türkiye, hem kendi kıta sahanlığındaki haklarını korumak hem de adanın eşit ortağı olan Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak için petrol ve doğalgaz arama/sondaj çalışmalarını, planlandığı şekilde kararlılıkla sürdürmeye devam edecektir.” diyerek gereken cevabı verdi.
Türkiye ve KKTC Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin kışkırtıcı tavrına karşı “Kimse Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını yok sayamaz, bizi ve Türkiye’yi haklarımızdan geri adım atmaya zorlayamaz. Doğu Akdeniz’de bir yasadışılık, haksızlık, hukuksuzluk yapan varsa o da bizim önerilerimizi ve haklarımızı yok sayarak anlaşmalar ve araştırmalar yapan Rum tarafıdır. Rum yönetimini bizimle uzlaşmaya davet ediyoruz. Ya hakkaniyet ve adalet ölçüleri çerçevesinde uzlaşacağız ya da onlar ne yapıyorsa biz de yapacağız. Rum tarafının gerginliği artırıcı kararlar almasından doğacak sonuçların sorumlusu biz olmayacağız.” diyerek bölgede haksızlığa ve hukuksuzluğa izin vermeyeceklerini açıkladılar.
Kıbrıslı Rumlar bu kışkırtıcı tavırları ile ne amaçlamaktalar? Kolaysa Fatih Sondaj Gemisi’nin personelini tutuklamaya kalksınlar. Bunun bedeli ödeyemeyecekleri kadar ağır olacaktır. Oysa bölgenin yeni huzursuzluklara değil barışa ihtiyacı var. Bölgede barış ise ancak bölgedeki yeraltı kaynaklarının adil paylaşımı ile mümkün olacaktır.
Bu konuda AB’nin artık Kıbrıslı Rumlara “dur” demesinin zamanı geldi. Bugüne kadar onlara “dur” dememesini “AB devam” diyor diye yorumlayan Kıbrıslı Rumlar aksi takdirde bölgede büyük felaketlere yol açmak üzereler. AB, Kıbrıs’ta sadece Rumların değil Türklerin de olduğu gerçeğini görmeli artık!