Yıllardan beri çok hızlı değişimler en çok sıkıntı çektiğimiz beklentilerimizden. Çabuk değişiyoruz veya değişimler hayal ediyoruz. Zaman zaman beklentilerimiz de bunlar ama, değişimlerden medet ummak yerine istikrarı sağlayabilmeye daha çabuk adapte olabilmeyi başarabilsek çok daha iyi olacak.
Ulusal takımımız için de öyle bir beklenti içinde olduk ve hiç ummadığımız bir sonuçla karşılaştık İzlanda’da. Hele hele, belki de en kötü Fransa’yı yakaladık, cumartesi gecesi kendi sahamızda 2-0 yendik, iyi de oldu. 2020 Avrupa Kupası elemelerinde grubumuzda üçte üç yaparak liderliğe yükseldik. İyi mi oynadık, pek iyi oynadığımız söylenemez ama, grubumuzun en güçlü adayı Fransa karşısında 2-0 galip gelebilmek. Dünya Şampiyonu Fransa’ya akılda kalacak bir pozisyon vermeden galip gelmek ve üç galibiyetten aldığımız dokuz puanla üç karşılaşmalı periyotta namağlup grup lideri olmak tabii ki çok güzel. Ama, daha başında olduğumuz grubumuzda her şey demek değildi. Asıl işimiz şimdi başlıyordu bunu asla göz ardı etmemeliydik.
Genç bir Ulusal Takım oluşturmuştuk ve fazla abartmadan, haddimizi bilerek, maç maç yola devam etme konusunda daha sakin ve biliçli olma çok daha iyi olacak. Bence Fransa karşılaşması biraz bizi kısa süreli rehavete bulaştırdı. Bazı şeylerden çabuk etkilenebilecek çok genç bir Ulusal Takım kadromuz var. Ve günlük başarıların yaratacağı heyecandan korunmaları gerekiyor. Grubumuzda katedeceğimiz daha çok zorlu yol var.
Grup lideri ve Dünya Şampiyonu Fransa’yı yenmenin fiyakası ile deplasmandaki İzlanda karşılaşmasına pek iyi hazırlanamamışız gibi göründü. Bir de; İzlanda’ya giderken havaalanında yaşanan olayların biraz fazla abartılmış olması, takımı oldukça etkilemiş gibi göründü. Bu konunun olumsuz etkisi ve Fransa karşılaşmasındaki takımda yapılan bir iki değişiklik takımı fazlaca etkilemiş.
Hele hele, birinci devre sahada ne yaptığını bilemeyen, orta sahası tamamen oyundan düşen, rakip takımın, orta sahamızı hızla geçip savunma hattımıza musallat olduğu bir oyun şekli sergilendi. Ve ilk yarı 2-0 gibi bir sonuca mahkum olduk. Orta sahamız yok gibiydi. Savunmadan doldur boşalt uzun toplarla ileride tek başına kalan Burak Yılmaz sadece dolaşan adam durumunda kaldı. Allahtan ikinci devre biraz toparlandık ve daha sakin oynamaya başladık da var olduğumuzu gösterebildik ama iki devrenin savrukluğunun sonucuna mahkum olduk.
Henüz kaybedilmiş bir şey yok. Gurubumuzda daha çok maç var. Bu mağlubiyet telafi edilebilir. Ama dikkat edilmesi gereken orta sahamızdaki zaaf ve oyuna katkı yapamamasıdır. Böyle giderse, maçlarda orta sahamızı hep rakiplere teslim ederiz.
Bir başka eksik ise; orta saha ve savunmada tecrubeli bir iki desteğe daha ihtiyaç var gibi. Stoper, sağ bek ve orta sahada tecrübeli futbolcuların bu genç takıma çok katkısı olur diye düşünüyorum. Bu işleri iyi bilen Şenol güneş mutlaka bir çözüm bulacaktır.
Geçtiğimi hafta, yeni nesil Ulusal Takımımız ve Şenol Güneş ile ilgili olarak şunları yazmıştım ve hala da aynı düşüncedeyim.
“Bilindiği gibi, Ulusal Milli takımımız bir süre önce Şenol Güneş yönetimine teslim edilmiş ve yeni oluşturulan gençler ağırlıklı bir Ulusal Takım kadrosu kurulmuştu. Şenol Güneş, işini iyi yapan ve konusunda çiddi olan, Dünya Kupası’nda ülkemizi Dünya üçüncüsü yaparak çok önemli bir başarıya imzasını atan tek teknik adamımız. Şenol Güneş’e hep inandım ve Ulusal Takım yönetiminde çok da başarılı olacaktır. Yeter ki, rahat çalışmasına izin verilsin.”
Asıl mücadele şimdi başlıyor. Bu gençler, tecrübeli futbolcularla harmanlanınca çok daha iyi işler yapacaktır.
Bakalım neler olacak, bekleyelim görelim.