CÜNEYT ÖZDEMİR'E BİR HALLER OLDU

Micheal KUYUCU 20 Haz 2020

Micheal KUYUCU
Cüneyt Özdemir'i ben sosyal medyaya geçince bıraktım.

Uzun zamandır takip ettiğim bir yazar: Cüneyt Özdemir. Geçmişine bakınca Mehmet Ali Birand ekolünden yetişmiş,  sevimli, sempatik bir gazeteci. Bir dönem CNN TÜRK’te de zevkle izlerdim. Doğan Medya Grubu ona büyük destek oldu, CNN TÜRK’ün tüm kapılarını açtı,  bir ara ana haber bülteni sundurdu, daha sonra yurt dışına gittiğinde ona müthiş bir destek verdi, progamlarınu yayınladı. Yani babasının bile ona yapmayacağı kıyakları yaptı patronları. Aydın Doğan’ın grubunu satın alan Demirören de aynı biçimde Özdemir’e sınırsız bir destek verdi. Yani bu aldığı destekleri inanın bir baba oğluna veremez. Cüneyt, bu destekleri fazla kullanamadı, bir ara muhalif oldu, bir ara ortaya kaydı, bir oraya bir buraya gitti geldi. Son bir kaç yıldır Amerika’ya yerleşti ve oradan takılmaya, gazetecilik yapmaya başladı.

Youtube Cüneyt’i değiştirdi

Cüneyt Özdemir’i ben sosyal medyaya geçince bıraktım. Çünkü televizyon ekranlarındaki o efendi, cici çocuk gitti, yerine biraz insanlara tepeden bakan,  biraz da işi şova vuran bir çocuk gelmişti. Bana inanılmaz itici geldi. Videolarında yakaladığı izlenmeleri de bir kaç arkadaşla “incelediğimde bu çocuk sempatik herhalde ondan dolayı izliyorlar” şeklinde yorum bile yaptık. Sosyal medya ve Youtube Özdemir’i alıp başka bir yere götürdü. Bir evrim geçirdi desem abartmış olmam.

Sen kimse ile alay edemezsin

İşte bu evrim, geçen günlerde yine kendisini gösterdi. Bu evrimin en büyük göstergesi Cüneyt’in videolarında sürekli gülmesi ve karşısındaki ile adeta dalga geçer gibi konuşması oldu. Bu benim bir insanda en sevmediğim şeydir. Kim olursa olsun bir insan bir hitap sırasında ukalalık yaptı mı deliriyorum, o an da adamı dövmek istiyorum. Cüneyt, Youtube’da eski çizgisini aştı. En sonra HDP ile ilgili bir video yaptı. Videoda ana akım medyanın HDP’li siyasilere yer vermediğini, onlara haksızlık yaptığını söyledi. Buraya kadar tamam. Devamında, kendisinin onlara söz vermek adına Youtube programına çağırdığını, dört kişiyi davet ettiğini ama onların yoğun olmalarından dolayı bu daveti kabul etmediklerini söyleyerek onları tiye aldı. Bunu yaparken de, “sizin ne önemli işiniz var” filan tarzında sözler söyledi. O gün Twiter’da TT oldu, ben videoyu izleyince çok garip oldum. Bana da çok itici geldi bu tavrı. Bu sözlerinden dolayı halktan ciddi tepki aldı. Bu alaycı uslubünü ben hiç beğenmedim. Ona sadece halk değil diğer gazeteci akranları ve büyükleri de tepki verdi. Mesela Merdan Yanardağ benimde çok merak ettiğim bir konuyu gündeme getirdi. Yanardağ “Sen kimse ile alay edemezsin, bu gazetecilik midir, gazeteciliğin anlamı nedir?” şeklinde eleştirdi onu. Bu söylemi sırasında benim de çok merak ettiğim yazının başında dile getirdiğim konuya deyindi. Yanardağ “CNN TÜRK’ün ona bu kadar kıyağı neden yaptığına bir anlam veremediğini söyledi.” Yalnış hatırlamıyorsam bir ara onu Kanal D’nin ana haber bültenine de çıkartmışlar ama başarı yakalayamamıştı.

Öte yandan iş o kadar büyüdü ki TELE 1 internet gazetesinde Cüneyt Özdemir’in Pensilvanya’yı ziyeret ettiği ve o dönemden sonra bir değişim yaşadığı iddia edildi. Ahmet Şık, Cüneyt’e “Medya artığı kahkasından kendisini ele veren sinsi” tanımlamasını yaparken, binlerce sosyal medya iletisi onu sert sözlerlerle eleşirdi. Bunlardan biri çok manidardı, Erol Mütercimler’in parodi twitter hesanı  Cüneyt’in bir videosunu yayınlayarak “Cüneyt Özdemir Akit’e göz kırpıyor.. Yakışır” yorumunu yaptı. Bu yorum bizi ilgilendirmez, Cüneyt muhaliflikten yandaşlığa geçebilir, Amerikada’ki masraflarını çıkartmak için ek işler de yapabilir. Bu başka bir konudur. Ama Cüneyt’e bir haller oldu. Onu eskiden beğenen biri olarak aşağıda size deşifresini yaptığım videoyu görünce soğudum ondan. Bu videodaki  sözleri değil Cüneyt’e, hiçbir gazeteciye yakışmıyor. Bakın videodaki diyaloğa:

Arkadan itiyorlar, arkadan itiyorlar

Öndeki kadın, gençte bir kız, kadın herhalde,

Döndü bana dediki ‘beyefendi yaslayıp durmayın’ dedi.

(Gülerek) Ben size niye yaslim ki arkadan itiyorlar (kahkaya atıyor)

Ordada ki kadın diyor ki: ‘Ama Cüneyt Özdemir, yaslarsa yaslasın..’ (Çılgınlar gibi gülüyor)

Şimdi bu nedir abi? Bu diyaloğun amacı nedir? Megalomanlık mı? Kendini methetme mi? Sözde bal artı espiri mi? Bu kahkaha, bu ukala söylem nedir? Bir gazeteciye yakışan bir uslup mudur?

Ne değiştirdi Cüneyt’i?

Zaten bu videoyu görünce iyice soğudum Cüneyt’ten. Bu nasıl oldu bilmiyorum. İddia edildiği gibi Pansilvanya ziyareti mi? Yine iddia edildiği gibi muhaliflikten ortaya geçmenin sonucu mu? Onu bilmem, bilmek de istemem, beni de ilgilendirmez. Ama Cüneyt Özdemir’e bir haller oldu. Düşüncesi kendisine kalsın ama yaptığı videolarda sürekli dalga geçer gibi gülen bir adamın gazetecilik yapması çok saçma. Yani yeni yetme bir çocuk olursunuz, tamam deriz. Tenneager olsa yine laf etmem. Ama Cüneyt dünkü çocuk da değil, boş adam da değil. E peki nedir bu? Benim Cüneyt Özdemir’e bir tavsiyem bir de sorum olacak.

Cüneyt sana bir haller oldu, bu yeni tarzın uslüp olarak sana hiç yakışmıyor, sen efendi bir çocuk olarak sevdirdin kendini, şımarıklık sana yakışmıyor. Sorum ise şöyle, Cüneyt’e bu özgüveni sağlayan ve ona Amerika’da da hayatını ikame ettiren değirmenin suyu nerden geliyor?  CNN TÜRK’mü? Bir  başka şey mi? Onu bunu bilmem İbrahim Tatlıses’in şarkısında dediği gibi: ...”ben de isteremmmmm..”

Zeynep Dizdar ‘Kör Kurşun’u attı

O Türk pop müziğinin milenyumda yetişen en iyi kadın vokallerinden biri bence. Yayınladığı albümlerin hepsinde ciddi başarılar elde etti. Ama arkasında ona ivme verecek bir güç bulamdığı için hak ettiği yere tam olarak gelemedi. Yine de her yayınladığı şarkı başarılı oldu, sound ve müzik tarzı ise hep popüler müziğin bir tık üstünde kaldı. Ben Zeynep Dizdar’ın şarkılarını çok beğeniyorum, organik pop müzğik onun müziği.

Son yıllarda o da single olarak devam ediyor çalışmalarına. Geçtiğimiz hafta “Kör Kurşun” adlı yeni şarkısını yayınladı. "Kör Kurşun" içinde aşk, acı, ihanet ve ayrılık duygularını barındıran duygusal bir şarkı olarak bu yaz da dikkatleri Zeynep Dizdar üzerine çekecek. Ben beğendim siz de dinleyin beğeneceksiniz.

Meraklılara yeni sanat kitapları

İnkılâp Kitabevi, resimden fotoğrafa, grafik tasarımdan senaryo yazımına farklı alanlarda sanatseverlere ilham veren, ufuk açan ve yol gösteren kitaplardan oluşan bir seçki hazırladı. Aralarında çok güzel kitaplar var. 75 ünlü sanat eseri hakkında açıklayıcı yorumun yanı sıra 500’ün üzerinde figür, sembol ve alegorinin ayrıntılı anlatımının yer aldığı “Sanatın Gizli Dili”, 1300’lerin Gotik sanatıyla başlayıp 1960’ların Pop Art’ıyla sonlanan görsel anlamda büyüleyici bu kitap, dünyayı algılayışımızı şekillendiren en önemli ve etkili sanatçıların yaşamını ve sanatını keşfe çıkaran “Büyük Sanatçılar ve Eserleri Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey” adlı kitap bunlara örnek.

Prof. Dr. Özer Kanburoğlu’nun kaleme aldığı Dijital Fotoğraf Akademisi adında dört kitapta ise “Gece Fotoğrafları Nasıl Çekilir?” , “Manzara Fotoğrafı Nasıl Çekilir?”, “Makro Fotoğraflar Nasıl Çekilir?”, “Portre Fotoğrafları Nasıl Çekilir?” gibi ana temalarda eğitimler yer alıyor.

Işıl Yücesoy ninni söyledi

Işıl Yücesoy'un çocuklar için hazırladığı "Evvel Zaman İçinde Ninniler" projesi L'anima Production tarafından dijital müzik platformlarında yayınlandı. Tansel Doğanay'ın düzenlediği albümde "Dandini Dandini Dastana", "Lay Lay (Azeri Ninni)", "Benim Şirin Nazlı Kuşum", "Mis Gibi Uyu Bebeğim" ve "Kovan Kovan Balın Olsun" adlı beş anonim ninni yer alıyor. Bugüne kadar dramatik romantik aşk şarkılarıyla dinlemeye alıştığımız Işıl Yücesoy’un bu projesi gerçektende çok farklı olmuş. Artık çocuklara ninni okuyamayanlar, açsın Apple Music’i Işıl Yücesoy’un ninnilerini dinletsin. Teknoloji her şeyi çözüyor.

Koronaya 100 Mektup

Doç. Dr. Süleyman Doğan tarafından korona günlerinde kaleme alının “Koronaya 100 Mektup” isimli kitap yayınlandı. Karantina dönemini verimli geçiren ve korona günlerini fırsata çevirerek üç kitap yazan Doğan, “korona bize uzun süre dışarı çıkmadan evde yaşanacağını da öğretti. Evde kalırken zamanı iyi kullanarak üç kitap yazma fırsatı oldu. Bunlardan birincisi “Hayatı Güzelleştiren Hikayeler”, ikincisi “Rektörler Konuşuyor” ve üçüncüsü “Koronaya 100 Mektup” isimlerini taşıyor. Süleyman Doğan korona ile ilgili yazdığı kitabını “Yazı yazmak, özellikle de mektup yazmak, duyguların dışavurumunda önemli etkinliklerdendir. 21. Yüzyılın en büyük salgını olan koronavirüs günlerinde meydana gelen bu eser, insanların aslında ortak bir duyguya sahip olduğunu açıkça bizlere gösteriyor. Her şeye rağmen içinde güzel ümitler besleyen gençlerle bir araya gelmemizi, hepimizin aynı gemide olduğumuzu hissetmemizi sağlıyor. Zor zamanlarda herkesin eşit ve ölümlü olduğunu, doğanın insanların davranışlarına âdil bir şekilde karşılık verdiğini, maddiyatın yetersiz kaldığını, uzayda bile hayatın bir yolculuk olduğunu yeniden kavrıyoruz. Okuduğum mektuplarda olaylar, kişiler, zamanlar mektupların sayısı kadar farklıydı, fakat özüne baktığımda aslında ortak kaygının ölüm korkusu olduğu görülüyor.” sözleriyle anlatıyor.