Pazar günü Avusturya vatandaşları oylarıyla, kısa bir dönem öncesine kadar Avusturya Başbakanı olan Sebastian Kurz'u ve partisi ÖVP'yi yeniden iktidarda görmek istediklerini gösterdiler.
Seçmenlerin yüzde 37,2 civarında oyunu alan Sebastian Kurz bu şekilde Avusturya’nın yeniden başbakanı olacağını da ilan etmiş oldu. İlk önce hemen belirtmek isterim, Sebastian Kurz ve partisi ÖVP çok başarılı bir seçim kampanyası yaptı. Seçmenlere ulaşmayı ve FPÖ ile olan koalisyon hükümeti döneminde gündeme gelen skandalın “kurbanı” olduklarını anlatmayı başardılar. Seçmenleri ikna ettiler.
Sebastian Kurz, muhafazakar seçmenlerin oyunu almakla kalmadı. FPÖ’nün “aşırı sağcı ve popülist” söylevlerle etkilediği seçmenlerin de oldukça önemli bir kesiminin oyunu ÖVP’ye geri getirdi. Avrupa Birliği, sığınmacılar, yabancılar, Müslümanlar ve işsizlik gibi konuları “popülist” vaatler sunarak istismar eden “aşırı sağcı ve popülist” politikacıların aslında “boş laflar konuştuklarını” ve sadece “skandallara neden olduklarını” seçmenlere ustaca anlatmayı da başardı. Bu açıdan Avusturya seçimleri oldukça önemli bir gerçeği de ortaya çıkardı.
Avusturya’da, İtalya’da ve birçok başka Avrupa ülkesinde “aşırı sağcı ve popülist partileri” umut olarak görmenin aslında bir çözüm olmadığını ve “ülke için vakit kaybı” olduğu mesajını seçmene anlatabilen muhafazakar bir partinin “aşırı sağcı ve popülist” partilerle mücadeleyi kazanabileceğini kanıtladı.
Avrupa Birliği’nin geleceğini göz önünde tuttuğumuzda FPÖ’ye giden oyları bile almayı başaran Sebastian Kurz’u doğru analiz etmeliyiz. Avrupa’da seçmenlerin ister muhafazakar merkez partileri olsun, isterse “aşırı sağcı ve popülist” partiler olsun her geçen gün daha fazla “radikal çözümler” önerenlere destek verdiği gerçeğini görmek zorundayız. Avrupa artık savaş sonrası Avrupa değil. Yeni dünya düzeninin içinde yerini almaya başlayan yeni Avrupa tekrardan ulusal değerlerine geri dönen insanların çoğaldığı bir Avrupa.
Avusturya seçimi bize bunu bir kez daha göstermekte.
FPÖ yaşattığı büyük skandala rağmen yüzde 16 civarında oy aldı. Seçmenlerinin “dörtte birini” kaybetti. Bu doğru. Ancak seçmenlerinin “dörtte üçü” hala FPÖ’yü desteklemekte. Bardağın sadece “boş” olan yarısını değil aynı zamanda “dolu” olan yarısını da görmeliyiz.
Buna karşın savaş sonrası Avrupa’nın büyük umudu olan sosyal demokrasi çökmeye devam ediyor. Savaş sonrası Avusturya demek, SPÖ demekti. Avusturya’da SPÖ neredeyse her şeydi. 1980’li yıllarda yaşadığım Avusturya’da SPÖ’nün ne kadar güçlü bir konumu olduğuna şahit olmuştum. Aynı Almanya’da olduğu gibi “umut” olan ve yığınları heyecanlandıran sosyal demokrasi maalesef her geçen gün daha fazla “hayal kırıklığına” neden olan hataları nedeniyle günümüzde artık “dünün partisi” olarak hep kaybetmekte.
SPÖ eridikçe ve muhafazakar blok güçlendikçe Yeşiller’in de güçlenmesine şaşırmamalıyız. Çünkü Yeşiller her iki taraftan da beslenmekteler. Bir yandan sosyal demokrasiden umudu kesen demokratlar, liberaller ve gençler Yeşiller’i “son umut” olarak seçmekteler. Diğer yandan ülkelerinde daha fazla yabancı istemeyen ve Müslümanları sevmeyen (ama bunu açıkca söyleyemeyen) ve de dünyalarının ekolojik yok oluşa gidişinin engellenmesini isteyen bir kesim de Yeşiller’i tercih etmekte. En pahalı arabalara binen, en büyük konutlarda oturan ama “temiz bir dünya ve temiz bir çevre” isteyen seçmenin de tercihi Yeşiller.
Yeşiller ve Avusturya söz konusu olduğunda “Liste Jetzt” ile yüzde 1,9 oy alan Peter Pilz’i de unutmayalım. Yeşiller’in eski üyesi ve Türkiye düşmanlığı söz konusu olduğunda “aşırı sağcıların” bile onun gerisinde kaldığı bir şahsiyetin de bu kadar oy alması hiç hafife alınacak bir konu değil. Avusturya’da “Pilz’ler” hiç de az değiller.
Evet sonuç olarak Avusturya seçimini yaptı. Fazla değişen bir durum yok. Avrupa Birliği açısından bakıldığında dengeler değişmedi. Elbette Sebastian Kurz kuracağı koalisyon hükümeti ile “yeni bir başlangıç” adımı atabilir. FPÖ ile devam edecek olursa şaşırmayız. FPÖ muhalefete giderek yaralarını sarmayı tercih edebilir.
Sebastian Kurz tüm partilerle görüşeceğini açıklamıştı. Biz de bu görüşmeleri ve sonuçlarını izleyeceğiz. Ne olursa olsun ÖVP’siz bir geleceği olmayacak Avusturya’nın.