ANTİ-EMPERYALİST SOL NASIL EMPERYALİST OLDU?

Ekin GÜN 02 Ara 2016

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
Hatta öyle ki şu sıralar 6. Filo limana yanaşsa bunlar "defol" değil, "hoş geldin, sefa geldin" diyecek kadar gözleri karartmışlardır.

Başlığa bakıp da aldanmayın sakın.

Bunlar kendilerini senelerce millete “anti - emperyalist” diye yutturmaya çalıştılar ama iş pratiğe gelince emperyalizmin kitabını baştan yazdılar.

Hatta öyle ki şu sıralar 6. Filo limana yanaşsa bunlar “defol” değil, “hoş geldin, sefa geldin” diyecek kadar gözleri karartmışlardır.

Peki neden?

Nedeni basit, “Erdoğan nefretinden”.

Erdoğan nefretleri öyle bir aşamaya gelmiştir ki emperyalist oldukları gibi emperyalist Batı’yı da öve öve bitiremiyorlar artık.

Anti – emperyalist caka satmaları kof bir şovdan ibaret anlayacağınız.

Emperyalist Batı’ya karşı çıkmak ne hadlerine; Erdoğan nefretleri hastalık derecesinde seyrettiği için Marks mezarından çıksa ve “Erdoğan’ın mücadelesinin yanındayım” dese anında onu da satarlar.

Zaten hepsinin geçmişteki hikâyelerini dinlesen koltuk altlarında taşıdıkları Das Kapital’den bahsederler ama açıp da içlerini okumuşlukları yoktur.

Das Kapital serisinin hikâyesini de bilmezler.

Mesela Das Kapital’in son iki cildini tamamlayan Friedrich Engels’in babası zamanın saygın fabrikatörleri arasındadır.

Deyim yerindeyse, “işçileri sömüren” bir kapitalisttir.

O nedenle Engels, soylu ve zengin bir aileden gelir ama bunlara sorsan Engels’i işçi sınıfından biri zannederler.

“AP’nin kararı çok ağır bir yaptırımdır” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’nu hala “devrimci” sanmaya devam eden bazı saftiriklerin bu ülkede yaşamaya devam ettiğini düşünecek olursak Engels’in yaşam öyküsünü bilmemelerini abartmamamız gerekir aslında.

Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin AB ile müzakere sürecinin dondurulması yönünde tavsiye kararı alınca Kılıçdaroğlu bu kararı “çok ağır” bulmuş, AP’nin çifte standartlıklarına takacağına yaptırımın bizzat kendisine takmış.

Kendisine “sosyal demokrat, devrimci” diyen bir partinin Batı’ya böyle kulluk yapmasını insan haliyle anlayamıyor tabi.

Şimdi bizim bildiğimiz, öğrendiğimiz sol emperyalizme şiddetle karşı çıkacağına CHP’nin temsil ettiği sol emperyalizmin oluşumlarından biri olan AP, AB gibi kurumlara sahip çıkıyor, tek kelime dahi eleştirmiyor.

Bu nasıl iştir açıkçası ben anlamadım ama Kılıçdaroğlu bizim gibi “çomarlara” bu meseleyi bir zahmet anlatıversin.

Gerçi o da şu sıralar Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro için ağıt yakmakla meşgul ama o konuyla alakalı olarak da Kılıçdaroğlu’nu üzecek bir iki kelam edelim de “yoldaşı” Castro’yu iyi tanısın.

Fidel Castro 15 Mart 1997’de bakın ne demiş: “ABD ve AB destekli Türkiye’deki olayları yakından izliyorum. Sizin oradaki PKK öncülüğünde süren Kürt hareketi, ABD’li Yankee’nin petrol bekçisidir…”

Kemal Kılıçdaroğlu “yoldaşı” Castro’nun bu açıklamasını duysa eminim çok üzülür.

Çünkü hatırlayacak olursak CHP’nin iki milletvekili geçenlerde HDP’nin Kartal mitingine katılmıştı bir de parti olarak mitingde stant açmışlardı.

Mustafa Kemal ile Abdullah Öcalan’ın flamaları yan yana gelmişti ama ne CHP tabanından bir ses duyduk ne de Kemal Kılıçdaroğlu’ndan.

PKK’nın siyasi uzantısı HDP’yle aynı safta olmaktan memnunlar demek ki.

Bundan memnun oldukları gibi bir de bunların bir İzmir milletvekili vardı.

O da, “İzmir Türkiye’den ayrılsın, AB’ye girsin” aymazlığında bulunmuştu.

Hem “bölücülerle” birlikte aynı mitinge katılıyorlar hem de kendi partilerinden biri AB için “bölücülük” yapmaktan çekinmiyor.

Mustafa Kemal’in verdiği bağımsızlık mücadelesinden dem vuruyorlar ama Batı’ya kapı kulu olmak için ellerinden geleni yapıyorlar, Batı’nın ülke içindeki taşeronlarını da desteklemekten geri durmuyorlar.

Hadi onu geçtim “sosyal demokrat, devrimci bir parti” olduğuna göre CHP işçi sınıfının yanındadır herhalde değil mi?

Yani hiç değilse öyle olması gerekir.

O zaman neden CHP Siirt’te meydana gelen bakır madeni göçüğüyle ilgili tek açıklama yapmadı?

Bu açıklama yapmamasına sebep olacak şey yoksa bakır madeninin “koalisyoncu” bir medya patronuna mı ait olması?

Eğer öyleyse CHP işçilerin mi yanında yoksa kapitalist patronların mı?

Bu sorulara da cevap versinler diyeceğim ama vermezler, cevap verecek yüzleri yok çünkü.

Sosyal demokrasi derler Batı’ya kul olmak isterler, halk derler ama halktan değil zengin tabakadan oy alırlar, işçi derler ama kapitalistlerin yanında dururlar.

Bukalemun gibi durdukları yerin rengini alırlar, hamur gibi her şekle girerler.

Lakin Deniz Gezmiş’in bit pazarından almış oldukları parkaların taklidini kapitalist tekstil firmalarından alıp giyerek “devrimci” olduklarını zannederler, hayatları böyle gelip geçer.

Sırf “Erdoğan nefreti” hastalıklarından dolayı emperyalistte olurlar, kapitalistlerin yanlarında da yer alırlar, “Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin” diye en pespaye anlayışı bile savunurlar.

Bunlar böyledir, değişmezler, bunlarla ne uzlaşılır ne de birlikte hareket edilir.

Hatta mümkün olduğunca uzaklaşarak kutuplaşmak en hayırlı olanıdır.

Hani Bolşevikler işçileri kapitalistlerden bile daha fazla sömürmüşlerdir ya bunların tarihine bakacak olursanız zaten halkı en fazla sömürenin, en fazla aşağılayanın bunlar olduğunu görürsünüz ama bir o kadar da “halkçı, devrimci” geçindiklerini de.

E tabi bunların kültürel hegemonyasını kırmak da muhafazakârların başlıca görevlerindendir.

Az daha cesaretle solcuların vermiş oldukları bu malzemelerle hegemonyaları da çok rahat bir şekilde kırılır.

Ha gayret demesi bizden olsun.

***

Adana’nın Aladağ ilçesindeki kız yurdunda çıkan yangın yüreklerimizi dağladı, içimizi yaktı.

Yurt kimdir, kimindir, nedir, necidir bilmem; bildiğim bir şey var ki o da bu yangının çıkmasında ihmali olan kimler varsa en ağır şekilde hesabı sorulsun, en ağır şekilde cezalandırılsınlar.

Ve bundan sonra bu tarz yurtların denetimleri de devlet tarafından düzgün ve düzenli bir biçimde yapılsın.

Hayatını kaybeden çocuklarımızın mekânı cennet olsun, Allah ailelerine sabır versin.