Bugün bu köşeme bir "Konuk Yazar" davet ettim.

Bugün bu köşeme bir “Konuk Yazar” davet ettim. İstanbul’dan çok uzak diyarlarda Elazığ’ın önemli günlük gazetelerinden Fırat Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapan, Kocaeli Üniversitesi, İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden çok sevdiğim öğrencilerimden Kübra Türkan’ı konuk yazar olarak köşeme misafir ettim.

Yazı; Elazığ Fırat Gazetesi ,7 Kasım tarihli “Kent Güncesi” adlı köşesinde yazdığı, Elazığ Depremi’nde yaşadıklarını anımsayarak, Eazığ’dan İzmir’e, İzmir Depremi’nden hissettiklerini dile getiren çok anlamlı bir köşe yazısıydı. Benden okumamı istemişti, yazıyı çok anlamlı ve günü iyi anlatan bir yazı olarak birkaç kez okudum ve izniyle yazısını bu haftaki köşe yazıma aktarmak istediğimi ilettim. İzniyle köşe yazısını, köşeme, “Konuk Yazar” olarak aktarıyorum.. Umarım beğenirsiniz.

………………………………………………….

“SAHİ SİZ DÜNYALI MISINIZ?”

“Ah şu insanlık sınavını geçmek herkese nasip olmuyor işte. Acıların üzerinde provokatif eylemlere soyunanlar, acılar tekelinde siyaset üretenler ve bu acılar karşısında ceplerini doldurmak adına fırsatçılığa soyunanlara; sahi siz dünyalı mısınız? Demek istiyorum. Gerçekten yuh artık!

17 Ağustosta yine sahnedeydiniz, yakın bir tarih 24 Ocak Elazığ depreminde de aynı vaziyetteydiniz, İzmir depreminde de ne yazık ki yine sahnedesiniz! Biz sizlerin yaptıklarını izlerken yüzümüz kızardı. Vicdanlar nasıl olur da bu kadar kararabilir diye sorguladık sorgulamasına da sahi sizlerin hiç yüzü kızarmadı mı? Ama pardon olmayan şey nasıl kızarsın ki? Yüzsüzlükte, ahlaksızlıkta ve vicdansızlıkta nirivana seviyesindesiniz!

Kalp herkeste var olmaya var da vicdan işte önüne gelene nasip olmuyor.

Bu yazıyı yazarken çıkardığım klavye sesinden inanın ben bile rahatsız oluyorum. Mesai arkadaşlarıma biraz gürültü kirliliği yapmaktayım. Elimde olmadan ama ne yapayım; bu kadar olmaz dediğimiz olayları yazmaya çalışırken soğukkanlı kalamıyorum. Sonuçta bizler de insanız ve duygularımız var. İzmir’de alanda olan meslektaşlarımız hem acılara hem de mucizelere şahitlik ederken nasıl duygularını gizleyemiyorsa bu acıları yaklaşık 10 ay önce bizzat yaşayan bizler de yeniden o enkazdaki çığlıklarla boğuşurken bulduk kendimizi…

Biz gibi dünyalı olduğunu unutmadan hareket edenler neyse ki var ve tamamen karamsar tablolar çizmiyoruz. Ama inanın böylesi acılar tekelinde insan kisvesine bürünerek gezen sözde dünyalılar yüzünden acımızı bile yaşarken bir de öfke duygusu ile boğuşmak zorunda olmak ne kötü.

Oysa acının dili, dini ve ırkı yok! Acıların sonunda kenetlenerek, bu acıları en kısa sürede sarmak tek gayemiz olmalı! İlimizde depremin üzerinden 10 ay gibi ciddi bir zaman geçmesine rağmen yüreğimiz hâlâ yangın yeri… Bu acılar öyle kolay kabuk bağlayacak cinsten değil! Ne olur acılara duyarsız dahi olsanız bunları gözümüze sokup durmayın!

Bıktık sizin gibilerden…

İnsanlar canlarını dişine takarak enkazdan gelecek güzel bir habere kenetlenmişken bazıları cadılar bayramı telaşında hakikaten bayramınızı bulmuşsunuz, bayramınız size mübarek olsun demekteyim. Kimisi ise acılar tekelinde siyaset yaparak, siyaseti hepten alaşağı etme çabasında. Birileri ise geçmişte olduğu gibi fırsat bu fırsat diyerek topluma ayrılık tohumları ekmekte neyse ki İçişleri Bakanlığımız provokatörlere göz açtırmadı. Toplumun; dil, din ve ırk gibi kavramlar ile karşı karşıya getirmeye çalışanları kısa sürede tespit etti.

Artık çekin o kirli ellerinizi de zihinlerinizi de güzel ülkemizin ve güzel insanlarımızın üzerinden!

Ha bir de, ortalık tam olarak yangın yerine dönmüşken ceplerini düşünen açgözlüler yine iş başında! Bunların gözünü toprak bile doyurmaz diyeceğim demeye ama böylelerini toprak bile kabul eder mi,

Bilemedim şimdi.”

Depremi yaşamak ve ta uzaklardaki bir depremden hissettiklerini, yaşananları paylaşmak ancak bu kadar güzel dile getirilebilirdi.

Teşekkürle Kübra Türkan.

Köşe yazındaki başlığına aynen katılıyorum.