Vatansever görünümlüler, târihi unutmaya şartlandırıldıkları ve bunun farkında olmadıkları için hem genel bir unutma vasfı kazanırlar, hem de kendilerini vatansever zannederler.
Vatansever görünen ama “vatanı sevmek” kavramının içini doldurmak için gereken özelliklerden mahrum olan “vatansever görünümler”in özelliklerinden biri de, unutkan olmalarıdır. Hepimiz bâzı şeyleri unutabilir veya kolay hatırlamayabiliriz. Kimimiz sayıları, kimimiz isimleri, kimimiz adresleri unutabiliriz. Günleri karıştıranlar bile vardır. Bâzıları da Alzheimer gibi genelde yaşa bağlı ya da fazla meşguliyet sebebiyle daha ciddi unutkanlık sorunları yaşayabilir. Ama “vatansever görünümlüler”deki unutkanlığın sebebi, bir dalgınlık ya da çok meşgûl olmanın verdiği iyi niyetli bir ihmâl ya da bir hastalık değildir. Aksine onların unutkanlığı, bâzı şeyleri kasten uzun süre hatırlamaktaki zâfiyetleridir. Bu zâfiyete, en mâsum ve tarafsız ifâde ile “balık hâfızalı olmak” da diyebiliriz. Yaşları ne olursa olsun “bâzı şeyler”i çok çabuk unutuverirler.
Bu yazı dizisinin 21 Mart 2021 târihli (Madde 6- Sloganperest) bölümünde belirttiğim slogana düşkün olma ve söylemlerini düşünceye değil de slogana dayandırma özelliğinin bir yansıması olarak, söyledikleri şeyleri, kendi içlerinde özümsemedikleri, hazmetmeden ve düşünmeden dışarı vurdukları için, çoğu bilinçsizce atılan sloganlar gibi, söylediklerini de kısa süre içinde unuturlar. Ne anlama geldiğini bilmeden, sürü psikoloji ile söylenmiş sözlerin unutulması kolay olduğu için unutmaları normal sayılabilir. Ama vatansever görünümlerde rastlanan yaygın ortak özellik, yaptıkları ya da söyledikleri ama unuttukları şey hatırlatıldığında bile hâfızalarını tâzeleme becerisi gösterememeleridir. Hatta hatırlatırken delil ve şâhit gösterilmesi durumunda bile inkâr etmeye devam ederler.
Politikacı olmadan politika yapmak
Politikacılarda sık ve yaygın olarak gözüken ve dokuzuncu cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in en bilinen sözlerinden biriyle özetlenen “Dün dündür, bugün bugündür” tavrı, politikacı olmayan vatansever görünümlerde de görülür.
Daha önce belirttiğim özelliklerinden biri olan “mutlak doğruyu bildiğini zannetme” özellikleri sebebiyle konuşurken bol keseden atan, araya sloganlar katarak ifâdelerini güçlendirmeye çalışan vatansever görünümlüler, iddiaları boş çıktığında ya da öngörüleri gerçekleşmediğinde önce kasıtlı bir sessizliğe bürünürler. Bir süre ortada gözükmezler. Söylediklerinin unutulmasını beklerler. Ama bu bekleme çok uzun sürmez, çünkü başkalarını da kendileri gibi zannederler ve herkesin kendileri gibi balık hâfızalı ve unutkan olduğunu düşünürler.
Sessizliklerini bozup ortaya çıktıklarında hiçbir şey olmamış gibi yaparlar. Rahat davranırlar. Kilisedeki kabine girip günah çıkartınca bütün günahlarından arındığına inanan Hristiyanlar bile bu kadar rahat hissedemez. Söyledikleri veya yaptıkları yanlarına kâr kalır. Bu tavırları günlük dilde “pişkinlik” olarak da tanımlanabilir. Ateşli bir futbol takımı taraftarının önemli bir maç önce atıp tutması ve “En az beş atarız” demesi, ama maçın hezimetle sonuçlanmasının ardından birkaç gün mahallede gözükmeyip kahveye çıkmaması gibi basit bir şey zannederler. Ama söyledikleri değil imâ edilmek, doğrudan hatırlatılsa bile, “Ben öyle bir şey demedim”, “Nereden çıkartıyorsunuz?” gibi inkâr yoluna gitmenin yanında, tam aksini söylemiş gibi yapacak kadar yüzsüzleri de vardır. “Sen beni anlayamamışsın” deyip karşısındakinin aklıyla alay edecek kadar ileri gidenler de yok değildir.
Alâka kuramazlar
Hatırlama becerisindeki zâfiyetlerini bir yaşam tarzı hâline getirdikleri için, işlediği suçu unutanlar gibi, canhıraş şekilde ortaya koydukları iddiaların gerçekleşmemesinden rahatsız olmazlar. Aklî meleke açısından cezâî ehliyeti olmayanlar için bu, hukuksal bir konudur ve bu gibi kişilerin toplumsal hayattan alıkonması gibi çözümlerle sorun kontrol altına alınabilir. Ama dışarıdan normal gözüken,
diğer aklî melekelerinde sorun olmayan, herhangi psikiyatrik bir muayenede teşhis konamayacak şekilde davrananlar ise, toplumsal düzen açısından gizli bir tehdit oluştururlar.
Unutkanlıklarının bir sonucu olarak basiretleri çoğu zaman bağlı olduğu için, farklı zamanda gerçekleşen ve birbiriyle ilgili olan hâdiseler arasında alâka kuramazlar. Unuttukları ve inkâr ettikleri şeyler, sebep- sonuç ilişkisi bağlamında ortaya konduğunda genellikle – elbette slogan olarak öğrendikleri – “Ne alâkası var!” sözünü söylerler. “Onlar bile” alâka kuramıyorsa, böyle bir alâka yoktur zâten!
Bâzı ilâhiyatçıların âyetlere târihsel açıdan bakıp bugün için bir anlam ifâde etmediklerini iddia etmeleri gibi, bu vatansever görünümlüler de unutkanlıkları sonucu olarak her olayı sâdece kendi zaman ve mekân bağlamında düşünürler. Ama eğer kendi menfaatlerine yarayan konular varsa, hiçbir bağlantı olmasa bile, birden fil hâfızasına sâhip gibi davranıp olmadık bağlantılar kurarlar. Örneğin bir kişinin suçunu bütün kurum üzerine atıp iddialarını ithamın ötesine taşıyarak savcı ve hâkim rolünü üstlenerek yargıda bulunurlar.
Vatansever görünümlülerin unuttukları için ilgili olaylar arasında alâka kuramamalarının en vahim örneği, askerî darbe belirtileri ile gerçekleşmiş darbelerin hazırlanış süreçleri arasındaki benzerliği görememektir. Yakın geçmişteki olayları unutup ya da unutmuş gibi yapıp, şimdi ya da gelecekteki olaylar hakkında hiçbir öngörüde bulunamazlar. Oysa bu öngörü eksikliğini herkes yapınca çok sevdiklerini iddia ettikleri vatan, o vatan üzerindeki devlet ve o devleti kuran millet akla hayâle gelmeyen zorluklar yaşamıştır.
Öğrenilmiş unutkanlık
Mâsum göstermek için söylemiyorum ama vatansever görünümlülerin unutkan olmalarının sebebi, unutkan olmaları için verilen eğitimdir. Maalesef bu eğitim bu devletin, millî olduğu iddia edilen eğitim sistemidir. Bu eğitim sisteminin ilk unutturduğu şey, milletimizin gerçek târihidir. Târihimizin hem iyi hem de kötü tarafları unutturulmuştur. Gerçek târihin unutturulması için de içi boş, kolay unutulan ve unutmayı alışkanlık hâline getiren bir târih kurgulanmıştır. Bir tarafta binlerce yıllık târihi unuturken, bir taraftan da on beş yirmi yıl geçmişi unutur hâle gelmişlerdir.
Diğer taraftan, kendi târihlerini yâni târihimizi unuttukları için başkalarının târihini de unuturlar. Onların yaptıkları kötülükleri, düşmanlıkları unuturlar. Onlara yardım edip vatan hâinliği yapanlarla işleri bitince ilk önce onların yarı yolda bırakıldıklarını unuturlar.
Vatansever görünümlüler, târihi unutmaya şartlandırıldıkları ve bunun farkında olmadıkları için hem genel bir unutma vasfı kazanırlar, hem de kendilerini vatansever zannederler. Bilgisayarda çöp kutusunu atılan dosyaların bir süre sonra otomatikman silinmesi gibi, bunların hâfızaları da unutmaya şartlanmıştır. Unutmak için özel bir çaba harcamalarına gerek yoktur. Kısaca öğrenilmiş bir unutkanlıktır. Millî kimliğin temel taşı olan kendi târihini unutacak ve bunu modernlik zannedecek kadar ileri gidenlerden her şeyi unutmaları beklenebilir.
Unutmayanlar vardır. Onlar ise eğitimin vermeye çalıştığı unutkanlık özelliğine karşı kendini koruyan ve özel emek harcayarak hâfızalarını muhafaza ve müdafaa eden gerçek vatanseverlerdir. Gerçek vatanseverler, kendilerine yapılan kötülüğü affetse ve unutsa bile, vatana yapılan kötülüğü ne affeder ne de unuturlar.