Kötü günler bazen içinde bazen de ardında hediyeler bırakır.

Eline makina alıp saç kesmeyen bir ben kaldım. Yanlış anlamayın kimseyi kınamıyorum. Bende şu “kınadığını yaşarsın” karması zaten haddinden hızlı çalışıyor. Sadece sevmiyorum öyle herkesin yapıp, ayağa düşürdüğü şeyleri yapmayı. Ama aramızda kalsın, belime yastık bağlayıp evde 2 tur atmışlığım var. Neyse gelelim şu berber özentilerine... Beyler oturmayın şu kadınların önüne. Bu ne cesaret… Hepsi birikmiş intikamlarını alıyor sizden. Topçu birliğine yarın teslim olacak er gibi bir de poz veriyorsunuz. O deney maymununa dönen halinizi siz unutursunuz, ben unuturum ama sosyal medya unutmaz. Çocuklarınızı da günah, onlar da size özeniyor. Oturuyor anasının önüne, sonra Nazi SS subayına dönüyorlar. Salın, bırakın azcık da uzun gezin, gezsinler. Ne var? Dünyanın sonu değil ya! Bakın kadınlara siz hiç Safiye Soyman dışında, adamın önüne oturup saçına elleten kadın gördünüz mü? Beyler biraz aklınızı çalıştırın, bunlar ucundan azcık diye önüne alır sizi, sonra 8 yıl önce ki maceranızı hatırlayıp kulağınızı keser. Bir kadın olarak potansiyeli biliyorum yani…

Şerrin hayrı

Kötü günler bazen içinde bazen de ardında hediyeler bırakır. İşte bu kötü günlerinde bize hediyeleri Doktor FaKo, Ziya Hoca ve Soylu… Onlar için artık çok geç! Onlar artık bizim! İnsanım tuhaftır… Zor basar bağrına ama bir kere basarsa da bitti. Biz gördük ya içlerindeki samimi, babacan tavrı o an oturdular gönül tahtımıza. Sevilip, önemsendiğimizi hissettik ya açtık gönül kapılarımızı. Vatan, millet sevgililerinin lafta olmadığını algıladık ya titrettiler gönül sazımızı. Çabaları samimi biliyoruz ya olurda işler ters giderse, biz yine severiz. Hata? Hatasız kul mu var? Affetmeyi, tekrar şans vermeyi de biliriz. Şu saatten sonra siyasi görüşü, görünüşü umurumuzda değil. Bastık ya bir kere bağrımıza, artık onlar da aileden. Ekrana çıkınca onlar duymasa da onlarla konuşuruz biz. Güvenen, ardından gidecek, onlarla onlar için üzülecek sevenleri var. Dedim ya tuhaf bir milletiz bastık bir kere bağrımıza… Verdik tüm sevgi ve güvenimizin ağır sorumluluğunu onların omuzlarına. Allah yardımcıları olsun.

Umuş

Her sabah uyandığımda, “Güneş’e, batıdan mı doğuyor?” diye bakar oldum. Evimden çıkarken, “Sağım solum, Yecüc Mecüc sobe…” diye kapımı açar oldum. Eğer ki adım adım kıyamete yürümüyorsak, neler oluyor? Karma, İlahi adalet, doğanın öcü ya da okkalı bir beddua mı? Artık onu da kim ettiyse, sırtımız doğrulmuyor. İki yakamız bir araya gelmiyor. Yaşadıklarımız film değil, filmin ta kendisi. Gelecekte torunlara anlatılacak, macera dolu anı bile çıkmaz bu yaşananlardan. Öyle garipliklere dolu bir Araf ki… Yaşıyoruz desem yaşadığımız günlere hakaret. Öldük desem ölülere saygısızlık. Siz bakmayın kıyamet kopsa da ölüp kurtulsak diyenlere. En ütopik iyi haberin aslına astarına bakmadan ilk kanan onlar. Umut ya insanı yaşatan, inatla tutunuyoruz o umut saçaklarına. Umuyor, inanıyoruz güzel günlerin kapıda beklediğine!