Eylül ve ekim ayları sanat aylarıdır. Bir sanat gurusu olarak.

Eylül ve ekim ayları sanat aylarıdır. Bir sanat gurusu olarak. Özel sergilerin özel açılışlarına ülkenin Kültür ve Sanat kanaat önderlerinden biri olarak takip etmeye sizleri bilgilendirmeye çalışıyorum. Tanrıça Hina bir gece ahşap kanosunu alıp ayın keyfini çıkarmak üzere denize açılmış… Ay o gece kocamanmış, ışıltısıyla okyanusu aydınlatıyormuş. Mest olmuş bir halde yansımalarına dalıp ışığında kaybolmuş. Hina işte böyle Ay tanrıçası olmuş. Ancak yalnız yaşamak zorunda bırakılan tanrıça kendisini bir kuşa, parıltılı tüyleriyle bir ‘u’upa’ya dönüştürmeye karar vermiş, böylece uçup gezebilecek, dünyaya inip insanları ziyaret edebilecek, gündelik hayatlarına karışabilecekmiş. U’upa a Hina Sergisi çoklu dünyalar teorisini, dünyaların üst üste binmiş, bir arada varoluşlarını keşfetmek üzere yola çıkıyor. Üç sanatçı: Gonzalo Lebrija, Florian & Michael Quistrebert, Sylvie Fleury. Iraksayan Kozmosa doğru durmadan usanmadan ayrışan üç evren, birbirlerinden farklı, birbirlerine ulaşamayan. Tek bir anda farklı durumları deneyimleyen her bir gözlemcinin kendine has versiyonlarını içeren üç dünya. Gonzalo Lebrija zamanı dondurur, geçici anları, düşünüp kavrayabilmemiz için yakalamaya çalışır: hayatla ölüm arasında ölçülemeyen ama yine de sonlu olan anları. Sanatçı, ince katmanlar halinde kullandığı yağlıboyayla, üst üste binmiş üçgen yüzeyler resmeder; birbirleriyle etkileşime geçtikçe koyulaşan, daha karmaşık hale gelen yüzeylerdir bunlar. Sanatçının kâğıttan bir uçağın katlamalarını temel alan karmaşık kompozisyonları bu keşfin hafifliğini, maharetini, gelip geçiciliğini düşündürür. Bunun bir uzantısı olarak izleyici bu resimlerde varoluşçu felsefeye dair bir şeyler hisseder. Sanatçının bu hipnotize edici işleri, yumuşak tonlarda, yarı saydam, prizmatik soyutlamalar oluşturan bu katmanların uçucu, gizemli anlarında zamanın akışını askıya alır. Zen pratiklerinden kişisel gelişime, bilimkurguya uzanan geniş bir yelpazeden temaları ele alan yapıtlarıyla ortaya çok kapsamlı bir eserler bütünü koyan Sylvie Fleury, sergideki işleriyle hepimizin aşina olduğu makyaj paletlerini anıtsal boyutlarda yeniden tahayyül eder. Markası olmayan, özenle boyanan siyah eğriler arasına yerleştirilmiş parıldayan paletleri gösteren bu resimler, pekâlâ bir arabanın iç mekânına veya bir renk alanı resmine de benzetilebilir. Burada oyuna davet eden makyaj imasıyla, dokunulması yasak olmasından ötürü arzu mefhumunu, yasaklı olanı ve suçluluk duygusunu çağrıştıran sanat eseri arasındaki gerilimi hissederiz. Florian & Michael Quistrebert’in resimlerinin temel unsuru ışıktır: “Işıkta ilginç olan, onun kutsaldan maddiyata, ezoterizmden teknolojiye geçişler yapmasına neden olan müphemliktir…” İşlerinde doku-renk etkileriyle, eğriler ve boyutlarla oynarlar. Son dönemde sprey boya yerine sadece daha parlak ve katışıksız renklere olanak tanıyan sprey mürekkep kullanmaya başladılar. “Amacımız bunu kullanarak da insanı mide bulantısı noktasına getirecek, taşkın bir resim formu üretebilmekti. Son resimlerimizdeki renk tonları, Georgia O’Keeffe’in koyu tonları ile havalı fırçayla yapılmış bilimkurgu manzaralarındaki tonlar arasında gidip geliyor.” ‘U’upa a Hina bir evrenden ötekine yapılan uzun seyahatlerdir; bir mercanadadan diğerine geçişlerdir; ister geometrik olsun ister yoğun renkli, ister parçalı, çeşitli soyutlama formlarıyla tezahür eden halüsinasünatif bir gündüz düşüdür. Sergi, bir sanat eserinin tek bir anda büründüğü çeşitli formları barındıran, aynı anda hem burada hem başka bir yerde bulunmanın mümkün olduğu, sonsuz ölçüde büyük ve sonsuz ölçüde küçük, çoklu ve paralel gerçeklikleri; madde ve bilinç arasında bir bağ olarak sanat eserini sorgular.

ENTELİJANSİYA OLMANIN KURALLARI VAR MIDIR?

Son zamanlarda kulağıma ve kulağımıza gelen bir şeyler var. Bizler belli bir zümrenin yüksek nitelikli insanları olarak şöyle suallerle karşılıyoruz. Tabii bazı kesim hala arabesk müzik dinlemek, arabesk yaşam kültüründen beslense de biz o kültüre çok ama çok uzak insanlarız ve insanım. Belli gruplar ya da insanlar nasıl ENTELİJANSİYA olunur diyorlar. Bu ben ENTELİJANSİYA oldum demek ile olmuyor ilk önce bu bir kilometre birikim işi, nitelikli yaşamı, yaşamınızın merkezine koymanız gerekiyor. Evdeki yaşam kalitenizden, yediğiniz, içtiğiniz, gezdiğiniz, görüştüğünüz insanlar dahil olmak üzere bu iş çok ama çok mesai harcanması gereken bir nokta... Köklü bir aile geçmişiniz olması en temel şart. Aristokrat, Yüksek Burjuva bir aile alt yapınız olmalı. İşte size ENTELİJANSİYA olmak konusunda altın anahtar kurallar Arabesk yaşam tarzı içinde olan insanlarla diyalog halinde bulunmayacaksınız ve sizle diyalog kurmalarına izin vermeyeceksiniz. Arabesk müzik ve arabesk yaşamdan uzak yaşamalısınız. Sanat tarihini adeta su gibi içmeniz ve o ruhu yaşamanız gerekmekte. Ev dekorasyonunuz daha yaşanmış eşyalardan oluşmalı. Değerli tablolar, değerli sanat eserlerinin olduğu klasik, artnevu, neo klasik tarzda bir ev dekorasyonu içinde yaşamanız ana hatlarından bazıları. Kısaca eviniz bir müzeyi andırmalı. Bol bol kitap okunmanız gerekmektedir. Sanattan felsefeye, tarihten müziğe kadar birçok konuda temel düzey bilgininde üstünde bilgi sahibi olunmalıdır. Lev Tolstoy, Napolyon, Franz Kafka v.b yazarlar hakkında bilgi sahibi olmak bu yazarların kitaplarını okumak da ENTELİJANSİYA olmanın temel yollarındandır. Her yerde her fırsatta çalışmak, okumak, didinmek önemlidir, her an kendimizi değiştirmek çok önemli bir konudur. Birçok müzik listeniz olsun. Caz, pop, klasik vb.(Arabesk) hariç konserlere gidin. Zevkinizi geliştirmeniz gerekmektedir. ‘Suç ve Ceza', 'Dönüşüm', 'Kara Kitap' gibi romanları dünya ve Türk klasiklerini okumaya özen göstermeniz gerekmektedir. Önemli ve ödüllü film ve dizileri izleyin. Bol bol belgesel izleyin. Bol bol gezin. Tatile gidin ve gittiğiniz yerler hakkında bilgi sahibi olun. Tarihi yerlere, müzelere, sergilere gitmeye özen gösterin.

GÜNÜN SÖZÜ: NİTELİKLİ YAŞAYIN