Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu'nun uzun bir zamandır ağzından düşürmediği bir laf var.
Diyor ki “Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalmalı!” Bu benim de sonuna kadar desteklediğim bir söylem. Bazıları aynı zamanda internet servis sağlayıcısı da olan Turkcell’in kendi ekonomik çıkarları için böyle açıklamalar yaptığını söylese de ben işin o kadar basit olduğunu düşünmüyorum.
Zaten Kaan Terzioğlu da verinin yurt dışında olmasının zararlarından bahsederken, veriye ulaşmak için ödenen parayı sadece tek bir maddede belirtiyor ve bu ödemelerin ülke ekonomisine ne kadar zararlı olduğunun altını çiziyor.
“Yurt dışındaki veri” konusunda kafaların tam olarak netleşmediğini düşünüyorum çünkü işin iki boyutu var. İlki bireysel olarak insanların ulaştığı veri. Örnek vermek gerekirse başta Facebook, Twitter, Instagram olmak üzere bütün sosyal medya platformlarını, google.com üzerinden yapılan aramaları, YouTube ve benzeri video platformlarında izlenen videoları sayabiliriz.
Teorik olarak hangi internet servis sağlayıcıdan hizmet alıyor olursa olsun Türkiye’de yaşayan birinin yurt dışında barındırılan bir veriye ulaşmasının, o servis sağlayıcısının ekstra bazı maliyetler sırtlanmasına neden oluyor. Tam olarak doğru olmasa bile kolay anlaşılması için haritayı açıp ülkemiz sınırları ötesindeki herhangi bir yerdeki her veriye ulaşım için bu maliyetlerden bahsedebiliriz.
Bu durumda abone internet servis sağlayıcısına standart aylık bir bedel öderken, servis sağlayıcının yurt dışına bir başka ödeme yaptığından ve dış ticaret açığı oluştuğundan bahsedilebilir.
Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu’nun “Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalmalı” derken sadece bunu kast etmediği ise çok açık ortada.
Büyük veriyi şirketler tüketiyor
İşin diğer bir boyutu ise verilerini yurt dışında tutan şirketler. Bu gruba yurt dışı kaynaklı bulut bilişim çözümleri kullananları da dahil etmemiz gerekiyor. Yukarıda bahsettiğimiz veriye ulaşım bedeli, bu şirketlerin çalışanları veya verilerini paylaştıkları iş ortakları için de geçerli oluyor. Daha doğrusu veriye ulaşan şirketlerin internet servis sağlayıcıları bu bedeli ödüyorlar.
Ayrıca bir de işin güvenlik tarafı söz konusu. Verilerin hangi ülkedeki hangi sisteme emanet edildiğinin bilinmemesi, o ülkedeki regülasyonlara tabi olma zorunluluğu gibi sorunlar da çoğu BT yöneticisinin şu an için pek de umursamadığı ama yakın gelecekte baş ağrıtabilecek detaylar. O nedenle Türkiye’nin en büyük veri merkezlerinden Radore’nin Kurucu Ortağı ve Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Kubilay Akyol da büyük veri işleyen ve bulut bilişim çözümleri kullanan şirketleri bu noktada uyarıyor. Zeki Kubilay Akyol, bu riskleri sırtlamaktansa bulut bilişim hizmetlerini bile yerel veri merkezlerinden tedarik etmeyi öneriyor.
Türkiye’nin verisinin Türkiye’de kalması anlamında riskler ortada. Bence Turkcell’den Kaan Terzioğlu da, Radore’den Zeki Kubilay Akyol da doğru noktalara dikkat çekiyorlar.
Ancak ne yazık ki finans sektöründeki gibi konuyla ilgili bir düzenlemeye henüz sahip değiliz. Bu nedenle de herhangi bir arayüz tasarlayıp, arama hizmetini Google’dan alarak “yerli internet tarayıcı yaptığımızı” söylemek çok kolay olsa da doğru değil. Veya yine sadece bir arayüz tasarlayarak herhangi bir mesajlaşma yazılımının yerli olduğunu söyleyebiliyoruz. Oysa ki mesajlarımız yurt dışındaki bir sunucu üzerinden iletildiği için zaten hizmeti “yerli” olarak tanımlamak pek doğru olmuyor.
Ülkenin yeni yönetim sisteminde görev alacak olan Dijital Dönüşüm Ofisi ve Bilim, Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurulu’nun Kaan Terzioğlu ile Zeki Kubilay Akyol gibi sektörün nabzını tutan kişilerden de fikir alarak Türkiye’nin verisini Türkiye’de tutacak çözümler üreteceğini umuyorum.