'Zelenski Türkiye'nin "güvenlik garantisi" verebilecek ülkelerden bir tanesi olduğunu ifade ediyor. Türkiye'nin garanti verebilecek bir sorumluluğu olduğunu düşünmemekle beraber Ukrayna, Ankara'nın savaşta taraf olması için tuhaf bir çaba harcıyor.'
Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşta Türkiye’nin taraf pozisyonunda olması için herhangi bir sebep yok. Ne Ukrayna NATO ülkesi, ne de Suriye meselesinde olduğu gibi sınır güvenliğimizi tehdit edecek bir unsur bulunmuyor.
İYİ Parti lideri Meral Akşener’in “Putin haddini aşmıştır, vakit yaptırım vaktidir” sözlerindeki derin öngörüsüzlüğün Türkiye’ye kazandıracağı bir şey olmadığı gibi kaybettireceği çok şey var. Akşener, ne gibi yaptırım arzuluyor acaba, Dostoyevski’nin kitaplarını meydanlarda mı yakalım ya da iki ülke arasında devam eden ilişkileri askıya alıp zarara uğrayacağımız bir yola mı girelim?
Uluslararası İlişkilere Giriş 101 dersi gibi olacak ama söylemeden de geçmemek gerekiyor. Dış politika duygusal temelli parametreler üzerinde ilerlemez, çıkar ilişkileri doğrultusunda ilerler. Ülkeler arasındaki ilişki de tamamen mutualizme dayanır. İki ülke birbiriyle kanlı bıçaklı olabilir ama ekonomik çıkarlar doğrultusunda ilişkisini sürdürebilir.
Dünyada tüm Rusları her alandan tecrit etmeye yönelik bir delilik halinin olduğu sır değil. Mezardaki Ruslar da bundan nasibini alıyor, bu deliliğe Türkiye’nin ortak olmasının da hiçbir getirisi yok. Zira şu ana kadar Batı’nın ortaya koyduğu yaptırım performansı Kremlin’den daha çok Rusları cezalandırmaya yönelik. Bu ırkçılığa varan ve Rusları tüm dünyadan izole etmeyi amaçlayan çılgınlıkların Putin’e karşı bir “ayaklanma” doğuracağı hesap ediliyor olabilir. Fakat Sovyet tarihine bakıldığında bu yaptırımların hepsi Rus milliyetçiliğini körüklemekten başka bir işe yaramayacağa benziyor.
Türkiye, Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşta üzerine düşen her şeyi şu ana kadar kusursuz bir şekilde yerine getirdi. Uluslararası hukuka uygun bir şekilde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Rusya’yı kınadı. Avrupa Konseyi’nden Rusya’nın temsil haklarının askıya alınmasına yönelik yapılan oylamada çekimser kalarak doğru bir hamle yaptı. Ekstra olarak arabulucu rolünü üstlenmek için de Erdoğan, Zelenski ve Putin’le telefon diplomasisini başarıyla yürütüyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski son birkaç zamandır bilinçli mi değil mi bilmiyorum ama Türkiye’nin “güvenlik garantisi” verebilecek ülkelerden bir tanesi olduğunu ifade ediyor. Türkiye’nin garanti verebilecek bir sorumluluğu olduğunu düşünmemekle beraber Ukrayna, Ankara’nın savaşta taraf olması için tuhaf bir çaba harcıyor. Öyle ki Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi’nin TÜRSAB Başkanı’nı hedef alarak kendilerinden sonra Rusya Büyükelçisi’yle görüşmesinden dolayı “suç ortağı” tanımlaması da bunun başka bir örneği.
Zelenski, önce boş vaatlerle ABD ve NATO’nun gazına gelen, daha sonra ise uçuşa yasak bölge ilan etmeyi reddeden NATO’ya isyan bayrağı açan bir lider. Türkiye’nin insani temelli diplomasilerinin yanında tek zorunluluğunun Ukrayna halkının yanında olması gerektiğine inanıyorum. Bunu da savaşın başladığı ilk günden itibaren son derece itinalı bir şekilde yerine getiren Ankara var. İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş döneminde Türkiye’yi de ayakta tutan bu denge politikası oldu. Bunun da sürmemesi için bir sebep yok.
Tüm dünya gibi Türkiye de bu savaşın ekonomik faturalarından etkilenecek elbette. Fakat ortada bir gerçek var. Bugün Türkiye’nin kusursuz bir diplomasi örneğini sergilemesi Rusya’dan Ukrayna’ya kadar çeşitli ülkelerle kurmuş olduğu doğru ilişkiler. Bunun hem insani taraflarının yanında enerjiden tarıma, savunmadan turizme kadar birçok parametresi de var. NATO’nun dahi Ukrayna’yı yalnız bıraktığını ilan ettiği bir düzlemde bu karşılıklı çıkar ilişkilerimizi bozacağımız bir sebep göremiyorum.