Devlet yönetiminde "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." şiarını hayata geçiren yönetim şekline Cumhuriyet diyoruz.

Ne mutlu bana ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin 50’inci kuruluş yıldönümünden sonra, 100’üncü yıl dönümünü de görebildim.(M.A)

Devlet yönetiminde “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." şiarını hayata geçiren yönetim şekline Cumhuriyet diyoruz. Arapça ‘cmhr’ kökünden gelen cumhūr جمهور “birikme, yığın, birikinti, halk kalabalığı” anlamına gelmektedir.

(Nişanyan Sözlüğü).

Yeni Türk Devleti’nin yönetim şeklinin 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet olarak ilan edilmesinin hikayesine bir bakalım.

Ulusal kurtuluş savaşının veya o günkü adıyla Milli Mücadele'nin zaferle bitmesi üzerine Mustafa Kemal ve arkadaşları yeni bir yönetim şekli üzerinde çalışarak bunu en kısa zamanda tüm dünyaya duyurma kararı almışlardı.

Ankara'nın, Türkiye'nin başkenti olmasının ardından rejimin adının konulması ve yeni devletin başkanının da seçilmesi gerekiyordu. O güne kadar devlet başkanlığı görevi, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı olarak Mustafa Kemal Paşa tarafından yürütülüyordu.

25 Ekim 1923'te hükümetin istifasıyla bir bunalımın ortaya çıkması, Atatürk'e, cumhuriyeti ilan etmek için beklediği fırsatı verdi. 28 Ekim 1923 akşamına kadar hükümetin kurulamaması üzerine Mustafa Kemal Paşa, Çankaya Köşkü'nde arkadaşlarına "Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz." diyerek fikrini açıklar.

Atatürk o gece, İsmet İnönü ile 1921 Anayasası'nın bazı maddelerini değiştiren kanun tasarısını hazırlar.

Büyük Millet Meclisi 29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 18.00'de İsmet İnönü başkanlığında toplanır. Anayasa Komisyonu tarafından sunulan ve anayasa değişikliğini içeren teklifte şu hükümler yer almaktaydı;

"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Ulusal işlerin fiili idarenin yönetim şekli halka dayanmaktadır.

Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.

Türkiye Devleti'nin dini İslam, resmi dili Türkçedir.

Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı, Genel Kurulun toplantısında bir yasama dönemi süresi için kendi üyeleri arasında Millet Meclisi tarafından seçilir. Cumhurbaşkanı görevini halefi seçilene kadar sürdürür. Geçmiş başkan yeniden seçilebilir.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Türk Devleti'nin başıdır. Bu sıfatıyla gerekli gördüğü zaman, Büyük Millet Meclisi ve Bakanlar Kurulunun başkanlığını yapar.

Kurul Başkanı, Cumhurbaşkanı tarafından ve Meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer bakanlar yine milletvekilleri arasında, Kurul Başkanı tarafından seçilir. Kurulun listesi Büyük Millet Meclisi’nin onayına, Cumhurbaşkanı tarafından sunulur."

Meclis’te Komisyon adına söz alan Yunus Nadi Bey, Mondros Mütarekesi'ne kadar yaşanan olayları hatırlatarak cumhuriyetin ilanının gerekliliğini dile getirdi. Daha sonra kürsüye çıkan Vasıf Bey, cumhuriyeti rejimini över. Eyüp Sabri Hoca Efendi, gecikmeden cumhurbaşkanının seçimiyle devam edilmesini talep eder. Konuşmaların ardından tasarı saat 20.30'da oturuma katılan 158 üyenin tamamının oyuyla kabul edilir. (Oylamaya katılan bu 158 milletvekilinin adlarını ne yazık ki Meclis zabıtlarında bulamadım. TBMM arşiv bölümü görevlileri de “Böyle bir kayıt tutulmadığını sadece sayı verildiğini dile getirdi,) Cumhuriyetin ilanı "Yaşasın Cumhuriyet" sesleri ve alkışlarla karşılanır.

Yönetim şeklinin ‘Cumhuriyet’ olarak ilan edilmesinin ardından cumhurbaşkanlığı seçimine geçilir. Yapılan gizli oylamada 158 milletvekilinin tamamının oyunu alan Gazi Mustafa Kemal, TBMM tarafından yeni devletim ilk cumhurbaşkanı seçilir.

Kürsüye çıkan Mustafa Kemal’in sözleri TBMM kayıtlarına aynen şöyle geçer;

"Efendiler; asırlardan beri Doğu'da haksızlığa ve zulme uğramış olan milletimiz, Türk milleti, gerçekte soydan sahip bulunduğu yüksek kabiliyetlerden yoksun zannediliyordu.

Son yıllarda milletimizin fiili olarak gösterdiği kabiliyet, istidat ve kavrayış kendi hakkında kötü düşünenlerin ne kadar gafil ve ne kadar gerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel ispat etti.

Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükümetin yeni adıyla medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.

Arkadaşlar; bu yüksek rejimi yaratan Türk milletinin son dört yıl içinde kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç misli olmak üzere kendini gösterecektir. Bendeniz, kazandığım bu güven ve itimada layık olmak için pek önemli gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı arz etmek mecburiyetindeyim. O ihtiyaç, yüce heyetinizin şahsıma karşı gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır. Ancak bu sayede ve Tanrı'nın yardımıyla, bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri en iyi şekilde yapabileceğimi ümit ediyorum.

Daima sayın arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir şekilde yapışarak, kendimi onların şahıslarından bir an bile uzak görmeyerek çalışacağım. Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır."

Nice 100 yıllara Türkiye’m.

[email protected]

*{1921 Anayasası’ndan)

—————————————————————

Kadınlar havacılıkta da öncülük etti

Cumhuriyet’e kanat olup uçuran ilkler

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’üncü yıldönümü nedeniyle daha önce yazdığım “Cumhuriyet’e kanat olup uçuranlar” başlıklı yazımızda ülkemizin ilk uçak üreticisi ve tasarımcısı Vecihi Hürkuş’tan, birçok zorluğa rağmen havacılık okulları kuran ve uçak üreten Nuri Demirağ’dan ve uçak tasarımcısı Selahattin Alan’ın üstün başarılarından övgüyle ve minnetle söz eylemiştik.

Onların vatan için yaptıkları ödenemez, ruhları şad ve mekanları cennet olsun.

Askeri havacılıkta hayatlarını ortaya koyan Yüzbaşı Fethi Bey’in, Üsteğmen

Sadık Bey’in ve Üsteğmen Nuri Bey’in cesaretlerini unutabilmek ne mümkün!

Onların şahsında, askeri ve sivil tüm hava şehitlerimizi rahmet ve minnetle anmak boynumuzun borcu olsa gerek.

Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayarak vatanın ve milletin bekası için askeri ve sivil havacılık alanında çok önemli olan, ‘İlkler’i hayata geçiren kadınlarımızdan öncelikle bahsetmeden geçemeyiz.

Türkiye’nin ve dünyanın ilk kadın savaş (askeri) pilotu Sabiha Gökçen’i en başa yazabiliriz. İlk sivil kadın pilot Bedriye Tahir Gökmen’i (1933), ilk planörü kullanan Madelet Granbe Başusta’yı, ilk Türk kadın jet pilotları Leman Bozkurt Altınçekiç’i ve Şenay Günay’ı (1958), ilk kadın paraşütçü Yıldız Eruçman’ı, ilk kadın akrobasi pilotu Edibe Subaşı Kutucuoğlu’nu ve ilk kadın hava şehidi Eribe Kartal Hürkuş’u rahmet ve sevgiyle anıyoruz. İlkler arasında önemli bir isim olan Berna Şen Şenol Türk Hava Kuvvetleri’nin ilk kadın F-16 pilotudur.

Akrobasi pilotu Ali İsmet Öztürk’ün kızı olan Semin Öztürk Şener, Türkiye’nin en genç kadın akrobasi pilotudur.

Onlar birer kadın olarak Cumhuriyet rejiminin kendilerine sağladığı imkan ve özgürlükleri sonuna kadar kullanarak ‘ilk ve öncü’ olmak için hiç bir fedakarlıktan kaçınmadılar.

O nedenle havacılık tarihimizde ilk ve öncü kadınların yeri ayrıdır, önemlidir.

Aramızdan ayrılanları rahmet, hayatta olanları da sevgi ve saygıyla anıyoruz.

Aerodinamik Mühendisi olan ve havacılık tarihiyle ilgili kitaplar da yazan Dr. Emir Özgüner, Eskişehir’de verdiği konferans öncesinde havacılık tarihimizde ihmal edilmiş, yeterince araştırılmamış ve popüler kültüre kazandırılmamış önemli mühendis ve akademisyenlerimizin de olduğunu belirterek ''Hürkuş ve Demirağ dışında başkaları da mı varmış?'' diyen ve konuya ilgi duyan herkesi beklerim diye çağrıda bulunmuştu. Dr. Özgüner, ‘ilkler’e adını yazdıranları şöyle sıralıyor.

Tayyare mühendisliği alanında eğitim görmüş diplomalı ilk isim Ali Yar’dır.

Havacılık alanında patentli bir buluşu ilk olarak Müh. İbrahim Ayad almştır. Doktora derecesi almış ilk tayyare mühendisimiz Ertuğrul Esat’tır.

Ülkemizde tayyare mühendisliği eğitim şubesinin kurulması için resmî başvuruyu (Kronolojik olarak) Hüsnü Hamid Sayman, Salih Murat Uzdilek, Nuri Demirağ ve THK'da istihdam edilen Polonyalı Jerny Wedrychowskı yapmış.

Havacılık üzerine Türk diliyle ilk teknik ders kitabını Kudret Mavitan yazmış.

Jet motorları hakkında Türkçe yazılmış ilk kitabın yazarı Yavuz Kansu’dur.

Ülkemizde aerodinamik dersini ilk olarak 1941 yılında Ratip Berker vermiş.

27 Mayıs İhtilâlinde akademideki görevinden alınan 147'likler arasında eski bir fabrika teknik müdürü olan Kudret Mavitan da vardı.

Donanma subayı olmasına rağmen bir tayyare atölyesinde teknik müdürlük yapan kişi Hüseyin Hami Özger’dır.

II. Dünya Savaşı sonrası Alman Havacılık ve Uzay Merkezi Müdürü’nün danışmanlığında doktora yapan profesörümüz Saffet Müftüoğlu’dur.

Her biri kendi sahasında önemli başarılara imza atmış bu değerli bilim adamlarını ve havacıları da minnet duygularımızla anıyoruz. Her biriyle ayrı ayrı gurur duyuyoruz. Saygılarımızla.