Ucu kendilerine dokunana kadar "terör sevdâlısı" olanlar ve "terörist seviciliği" yapanlar, şimdi nasırlarına basılmışçasına bağırıyorlar.
Akademisyen müsveddelerinden biri, Diriliş-Ertuğrul dizisinin Türk insanını savaşa hazırlamak için yapıldığını ve yayınlandığını iddia edecek kadar patolojik durum sergiliyor. Aynı patolojik kafa, zerre kadar utanmadan “pornoma dokunma” diye eylem yapmıştı, çünkü onlar için bunun tecâvüz ile hiçbir alâkası ve ilgisi yoktu. Kadın ticâretini “seks işçiliği” kılıfı ile mâsum göstermeye çalışanlar, şimdi kalkmış, Türk ordusunun Cumhuriyet târihimizdeki ikinci büyük barış harekâtına “savaş” diyorlar. Kıbrıs Barış Harekâtı’nı işgâl zannedenler de hâlâ, aynı patolojik durum ile Rum ağzıyla havlayıp duruyor.
Bir anlamda bu havlamalar, bizim haklı olduğumuzun ispâtıdır. Bu devlet, millet, vatan aleyhtarı imza meraklılarının bir kere olsun PKK aleyhine parmak kımıldattıklarını ben hatırlamıyorum. Ne yazık ki, PKK’nın farklı tonları olan YPG ve PYD aleyhinde de tek kelime ettiklerini duymadık. Namaz sırasında câmiye yapılan roketli saldırı ise onları için hiçbir anlam ifâde etmemektedir. Stanislaw Lec’in dediği gibi “Hiç kullanmadıkları için çok temiz bir vicdanları var.”
Ne zaman ki, târihinde yağma, talan ve tecâvüz bulunmayan Türk ordusu, uluslararası kamuoyunda denenen onca diplomatik çözüm yolundan ve yapılan ikaz ve uyarılardan sonra, devreye girdi ve aslî görevini ifâ etmeye başladı. Tanklar, darbe yapmak değil, barış getirmek için hareket etti. Tabi bu patolojik tipler de gıdık aldı, rahatsız oldu.
Cepheye Yaprak Sarması
Annesine “Bugün eve geç geleceğim, yemeğe bekleme” rahatlığında “Beklemesinler” mesajını gönderen asker, yağmacı ve talancı asker değil, barış elçisidir. Bu asker, devletinin, milletinin ve İslâm’ın elçisidir.
Bu millet ki, tank yanlış kullanıldığında önüne yatar, ama doğru kullanıldığında da yanında durur.
Cephedeki askerlere yaprak sarması gönderen kadınlarla, enerji versin diye teneke teneke bal gönderen amcalarla bu askerin hem ülkü, hem töre hem de iman birliği vardır. Bu töre, onu ata binince Yavuz, attan inince Yûnus yapar.
Amerika Korkusu
Zeytin Dalı Harekâtı, bir kör dövüşü değildir. Bölgedeki tüm dengeler dikkate alınarak, bütün diplomatik unsurlar kullanılarak ve her türlü askerî önlem alınarak, her adım plânlanarak yapılan bir harekâttır. Askerî uzmanların dediği gibi, harp akademilerinde her dakikası ve her manevrası ders olarak okutulacak kadar başarılı bir operasyondur.
Buna rağmen, bu milletin bireylerini kendisi gibi soysuz zanneden, 15 Temmuz gecesinin darbe sevicileri, Amerika’ya olan bağlılıklarını korku tellallığı yaparak gösteriyorlar. Hristiyan olsa zangoçluktan ileri gidemeyecek bu din adamı müsveddelerinin Amerika korkusu, Allah korkusunun önündedir.
ABD’nin Askerleri
Bu ve bunun gibi soysuzların korktuğu Amerikan askerinin girdiği hiçbir yerde barış, huzur ve güven tesis etmediği târihî bir gerçektir. Siz bakmayın Hollywood yapımı filmlerde Amerikan bayrağına sarılı tabutlarda vatansever rolü kesen askerlere. Vietnam Savaşı sırasında, aldıkları binlerce dolara rağmen savaşmak için bir de kadın isteyen Amerikan askerleri, Amerika’dan gönderilen hayat kadınları ve eşcinseller yeterli olmayınca, Vietnamlı kadınlara tecâvüz etmiş ve üç milyon sivil Vietnamlıyı öldürmüştü.
Asker ve ordu deyince sâdece Amerikalıları bilenler, kimliğini taşıdıkları devlet ve vatanın insanı olmadıkları için, ya “barış havarisi” kılıfında teröristlik yaparlar, ya da Amerika korkusunu pazarlamaya çalışırlar.
Türk devleti ve Türk ordusu hiçbir zaman, ne DEAŞ gibi teröristlerden ne de ANZAKlar gibi sömürge ülke çocuklarından medet umacak kadar küçülmemiştir. Kafkas dağlarında da, Yemen çöllerinde de kendi evlâdını fedâ etmiştir.
TÜRK ORDUSU BÂZEN YENİLMİŞTİR AMA HİÇBİR ZAMAN DÜŞMANA BENZEMEMİŞTİR.