Cumhurbaşkanı'nın sözünü ettiği senaryoların büyük kısmı Kürtler üzerine yazılıyor, Kürtler üzerine oynanıyor, Kürtler kullanılarak Türkiye'nin üzerine gelinmeye çalışılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan hafta sonu Şırnak’ta AK Parti’nin İl Kongresi’ne yaptığı konuşmada, "Dün 3-5 teröristle 3-5 milyar dolarlık manipülasyonlarla Türkiye'yi köşeye sıkıştırıyorlardı. Artık bunlar işe yaramadığı için olsa gerek küresel ölçekte senaryolar ve oyunlarla üzerimize geliyorlar” dedi.
Cumhurbaşkanı’nın sözünü ettiği senaryoların büyük kısmı Kürtler üzerine yazılıyor, Kürtler üzerine oynanıyor, Kürtler kullanılarak Türkiye’nin üzerine gelinmeye çalışılıyor.
Düne kadar bu, daha çok Türkiye’nin içindeki Kürtler üzerinden yapılıyordu.
Zira 80 yıllık yanlış politikalar kronik bir Kürt sorunu yaratmış, bu sorun terörizm ile iç içe geçerek ülkenin iç barışını, huzurunu bozan, kaynaklarını tüketen, on binlerce insanının canına mal olan devasa bir soruna dönüşmüştü.
AK Parti iktidarında bu soruna neşter vuruldu.
Ret, inkâr ve asimilasyon politikalarına son verildi.
Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik temelinde yeni bir anlayış geliştirildi.
Yasaklar kaldırılıp, özgürlükler genişletildi.
Bu yaklaşımlar içerde Kürt sorununun önemli ölçüde çözümünü sağladı.
Kürt sorununun çözümü, on yıllardır bu sorundan beslenen terörü çırılçıplak ortada bıraktı.
Bugüne kadar barış, özgürlük, demokrasi, insan hakları gibi evrensel kavramlar üzerinden kendini var eden terör örgütünün gerçek niyeti ifşa oldu.
Amaçları önce bir yerleri ele geçirmek -ki bunu Suriye’de sağladılar- ardından egemenlik alanlarını genişleterek Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sunu da kapsayacak uydu bir terör devleti inşa etmek.
Bu emelleri kapsamında yeni söylem geliştirdiler; “statü”.
Türkiye, kendi içinde Kürt sorununun çözümünü sağlayarak hem Cumhurbaşkanı’nın sözünü ettiği küresel güç odaklarının elinden önemli bir kartı almış oldu hem de siyasi argümanları elinden alınan terör örgütünün çökertilmesi için büyük bir avantaj elde etti.
O nedenledir ki birkaç yıl öncesine kadar her yıl binlerle ifade edilen terör örgütüne katılım oranı bir elin parmaklarıyla sayılır hale geldi.
Dahası yine yurt içinde 5 bini aşan terörist sayısı birkaç yüze indi.
Terör örgütü ülke içinde eylem yapamaz hale geldi.
Yani sözün özü Kürt meselesinin önemli oranda çözümü, PKK terörünü ülke içinde bitme noktasına getirdi.
O nedenle 2005’te Diyarbakır’da “Kürt sorunu vardır ve bu aynı zamanda benim sorunumdur” diyerek bu süreci başlatan Erdoğan, geçen 15 yıllık süreçte bu sorunu önemli ölçüde çözmüş olmanın verdiği özgüvenle Şırnak’ta, “Şayet tüm bu konularda herhangi bir eksik, aksaklık varsa işte ülkenin Cumhurbaşkanı ve AK Parti’nin Genel Başkanı burada, muhatabınız doğrudan benim. Size hem demokrasi hem kalkınma anlamında en küçük bir ayrımcılık yapılıyorsa, failinden hesabını sormak boynumun borcudur” ifadelerini kullandı.
Türkiye gerek siyaseten gerekse de askerî olarak ülke içinde terörü önemli ölçüde geriletti ancak Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi küresel şer odakları boş durmadı, durmuyor.
Düne kadar insan hakları, demokrasi kavramları üzerinden Türkiye’yi sıkıştırmaya çalışan bu odaklar, terörizmi canlı tutmak için epey süredir yukarıda sözünü ettiğimiz “Kürtlere statü” kavramına sarılmış durumdalar.
Bu kavram üzerinden Türkiye’yi “Kürt düşmanı” olarak lanse etmeye çalışıp hem terörün sürmesini sağlamaya çalışıyorlar.
Türkiye de buna karşı uzunca bir süredir terörü yerinde yok etme konseptine yönelerek ülke dışındaki terör hedeflerine yönelik amansız bir mücadele yürütüyor.
Bu konuda sahada büyük başarılar da elde edildi, ediliyor.
Ancak kanımca bu mücadelenin siyasi ayağının zayıf kalması, yani ülke içinde terörle mücadeleyle eşzamanlı olarak Kürt sorununun çözümüne dönük adımların atılmasına benzer, güçlü bir siyasi perspektif ortaya konmamış olması bir eksiklik olarak ortada duruyor.
O nedenle Türkiye’nin dışarda terörü kaynağında yok etme konseptine eşlik edecek güçlü bir “dış Kürt politikası” geliştirmelidir diye düşünüyorum.
Yani Türkiye, terör örgütü PKK ve uzantılarının etkin olduğu Suriye’de, Irak’ta ve İran’daki Kürtler için ne düşünüyor, onlar için ne istiyor, onlar için ne tür bir çözüm önerisi veya önerileri öngörüyor bunların ortaya konması gerek.
Kuşkusuz Türkiye’nin söz konusu ülkeler için “toprak bütünlüğü” politikası biliniyor.
Ancak bu politikanın hem Suriye hem de Irak için aynı formatta işlemesinin ne derece mümkün olduğunun değerlendirilmesi ayrıca toprak bütünlüğü ekseninde ne tür bir yönetim arzulandığının daha güçlü, daha belirgin bir şekilde dillendirmesinde yarar vardır.
En önemlisi de geliştirilecek politikaların ve dillendirilen söylemlerin bu ülkelerdeki Kürtler ve diğer bileşenler tarafından ne derece kabul göreceği hesap edilmelidir.
Yüzyıl önce Sykes-Picot ile bölge halklarını birbirine düşürerek, onları yönetme ve sömürme hedefleri güden küresel güçler bugün aynı amaçlarını farklı senaryolarla, yeni oyunlarla sürdürme çabasında.
10 yılı aşkın süredir bu oyunlara karşı amansız bir mücadele yürüten ve kendi sınırları dahilinde bunda önemli ölçüde başarı sağlayan Türkiye, kendi içinde olduğu gibi parçası olduğu bu coğrafyanın tümü için de benzer bir vizyon geliştirerek, söz konusu küresel güçlerin bu hesaplarını boşa çıkarmalıdır.
Bir sonraki yazıda nasıl bir “dış Kürt politikası” konusunu ele almaya çalışalım…