Tam sayfa bir maymun fotoğrafı düşünün. Daha doğrusu goril. Göğüs plan.

Tam sayfa bir maymun fotoğrafı düşünün. Daha doğrusu goril. Göğüs plan. Yani gorilin göğüs hizasından başlayan ve başını kapsayan bir resim. Goril hafifçe dişlerini çıkarmış. O kadar.

Söz Gazetesi’nin 1988, 24 Ocak tarihli sayısının ekonomi sayfası.

Söz Gazetesi, Ünlü Nokta Dergisi’nin sahibi Ercan Arıklı ile Sabah Gazetesi’nin sahibi Dinç Bilgin tarafından çıkarılmıştı. Şimdi basında olan bir çok ünlü gazeteci orada yer alıyordu. Şu kadarını söyleyeyim, sayfalarını Salih Memecan çiziyordu, Kültür-Sanat servisinin şefi Murathan Mungan’dı. Ekonominin başında ise Mustafa Sönmez vardı. Şimdilerde gurme olan Mehmet abi, Mehmet Yaşin ise yazı işleri müdürüydü. Sadece 108 gün çıkabildi.

Neyse, Mustafa Sönmez yönetimindeki ekonomi servisi 24 Ocak kararlarını eleştirmek için böylesi bir yönteme başvurmuştu. Tabii ki büyük tartışma yaşandı.

İşte dün o ünlü 24 Ocak kararlarının 37’inci yıl dönümüydü. Bu kararların alındığı gün doğanlar şimdi 37 yaşında ve çoluğa çocuğa karışmış durumda. Hatırlayan yok. Dün, yazarlara göz gezdirdim kimse değinmemiş bile. Belli ki unutulmuş. Ama içinde yaşadığımız ekonomik iklim tamamiyle bu kararların mahsulü.

Başbakan Süleyman Demirel 1979 yılında Başbakanlık Müsteşarlığı’na getirdiği Turgut Özal’a ekonomik program hazırlama görevi vermişti. İşte hazırlanan bu program 24 Ocak 1980’de kamuoyuna açıklandı. Ve ondan sonra Türkiye bir daha hiç bir zaman aynı olmadı. Eleştireni vardır, destekleyeni. Kitap yazsan içinden çıkamazsın.

Ama lehte veya aleyhte her iki görüşün de katıldığı kısmı, 24 Ocak kararlarının çok önemli olduğudur.

Bu kararlar kabaca, öncelikle yüzde %32,7 oranında devalüasyon içeriyordu. Ve döviz kurlarının Merkez Bankası tarafından günlük olarak ilan edileceğini. Evet, bir zamanlar döviz fiyatları “ilan” edilirdi. Bu ondan da önceki zaman anlayacağınız.

Devletin ekonomideki payının küçültülmesini öngörüyordu. Üzerine tarım ürünlerinin destekleme alımları sınırlandırılmıştı. Bunun işçi ve çiftçilerde hoşnutsuzluk yaratacağı çok açıktı.

Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırılmıştı. Dış ticaret serbestleştirilmiş, yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmiş, kâr transferlerine kolaylık sağlanmıştı. Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri desteklenmişti. İthalat kademeli olarak liberalize edilmiş, ihracat; vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemi ile teşvik edilmişti.

Türkiye ekonomisine getirdiği yenilikler ve açılımlarla 24 Ocak kararları Türkiye’nin kapitalistleşme ve liberal ekonomiye geçiş sürecinde bir kırılma noktası olarak çok önemli bir yer tutar.

Ve tabii, sadece 7 buçuk ay sonra askeri darbe yaşanmış olmasında 24 Ocak kararlarının ne kadar etkisi olduğu da ayrıca araştırılması gereken bir konu..

İÇİMİZDEKİ DÜŞMAN

Sayıları gittikçe artıyor. Hiç bir denetim yok. Öylesine artıyorlar ki muhtemelen bir süre sonra bizi geçecekler. Uygun ortam bulduklarında geometrik olarak çoğalıyorlar.

Aslında masum görünüyorlar. Çok da sevimliler. Ben dâhil birçoğumuz çok seviyoruz. Hele çocuklarımız. Cebimizden para verip onları beslerken onlar bizim eserlerimizi tahrip ediyorlar. Görünmez gibiler. Ama oradalar.

Ama doğadaki her şey gibi bir denge kurulamazsa çok geç olacak.

Kimden bahsettiğimiz düşünüyorsunuz? Ben güvercinleri anlatıyorum. Hemen tüyleriniz diken diken olmasın. Anlatacağım.

Şehir hayatının yoğunlaşması, özellikle kanatlı dostlarımızda da değişimlere yol açtı. Artık birçoğu insan ile bir arada yaşamaya alıştı. Bunların başında da güvercinler geliyor.

Güvercin benim hastalık derecesinde sevdiğim bir hayvan. Lisede bir yıl kaybetmeme bile yol açtılar. Halk arasında güvercin besleyen iflah olmaz diye bir söz vardır. Tutkusu o boyuta ulaşır ki, onlarla ilgilenenler başka şeyle uğraşamazlar. Ama onlar evcil güvercinler.

Benim bahsettiklerim yabani güvercinler. Yabani güvercinler özellikle tarihi eserlerin çevresinde toplanıyorlar. Sebebi belli. Ecdadımızın bize de geçen kuş sevgisi onların özellikle o civarlarda toplanmaları için ortam hazırlanmasına yol açmış. Kültürümüzde güvercin beslemek de var. Bozuk para ile alınan yemler hem onların karnını doyuruyor, hem de o yemleri satanların. Şehrin dokusuna işlemiş haldeler.

Bu “Dokusuna işlemek” deyimi aslında çift anlamlı. İkincil anlamı, (Belki de birincil) anıtsal yapılarımızın üzerinde kalıcı izler bırakmaları.

Mutlaka otomobilinizin kaportası üzerine bir kuş pislemiştir. Bir süre fark etmezseniz sonrasında boya üzerinde yarattığı tahribatı bilirsiniz. Boya adeta asitle kazınmış gibi bir hal alır. Durduğu zaman ile doğru orantılı zarar verir. Uzun süre fark etmezseniz boyanız o bölgeden silinir.

İşte bu durumu bir de ecdat yadigârı camilere, anıt eserlere bir uygulayın bakın. Ortaya ne çıkıyor. O güzelim mermerler nasıl deliniyor.

Çünkü kuşların dışkısında ürik asit bulunuyor. Bildiğiniz asit yani. Kanatlı hayvanların idrar kesesi bulunmuyor. Bu nedenle de dışkı ve idrar birlikte aynı anda çıkıyor. Dışkı ve idrarın birleşmesi ise ürik asit ile sodyum ve potasyum tuzlarının oluşmasına neden oluyor.

Kuşların metabolizmaları diğer hayvanlara göre daha farklı. Kuşların yedikleri besin maddeleri, midelerinde kısa süre kalıyor.

Tam olarak sindirilmeden dışarı verilmesi de ürik asit oluşumunu artırıyor. Dışkı içindeki ürik asit ise otomobillerin boyalarında olduğu gibi tarihi eserlere de zarar veriyor.

Eee. Ne yapalım yani. Güvercinleri öldürelim mi? Tabii ki hayır. Öldürmeyelim. Hatta koruyalım. Ama sayılarını denetim altına alarak.

Anlatıyım: Öncelikle tarihi eserler çevresine yuva yapmış güvercinlerin beslenmesine son verilmeli. Gerekli gıdayı bulan güvercinler çok çabuk ürüyor. Maalesef bu durumda kabak küçük tezgahlarda buğday satanların başına patlıyor. Ama onlar için başka bir yol bulunur mutlaka.

Yeni camiyi gözünüzün önüne getirin. Herkesin sevdiği bu eserin yanlış bir gelenek yüzünden geri getirilemeyecek bir şekilde tahrip olduğunu düşünün.

Sonrasında ise bir çok ülkede yapıldığı gibi güvercinlerin kısırlaştırılması gerekiyor. Güvercinlere verilen yemler kısırlaştırıcı ilaçlar ile karıştırılıyor. Böylece güvercinlerin üremesi engelleniyor.

Son çare ise güvercinlerin toplanarak yuvalandıkları tarihi eserden uzak bir bölgede salınması.

Benzer bir uygulamayı Londra’nın ünlü Trafalgar meydanında görmüştüm. Bir seferinde güvercinler yüzünden yürünemez haldeydi. Güvercinler o kadar arsızlaşmıştı ki, artık “Kuşlar” filmindeki gibi üzerinize saldırıyorlardı. Kısa bir süre sonra yolum bir kez daha aynı yere düştü. Bir gariplik vardı. Evet sadece 5-10 güvercin kalmıştı. İngilizler, tarihi eserlerine zarar veren kuşlardan yukarıda bahsettiği yöntemlerle kurtulmuşlardı. Onların ki tarihi eser ise bizim ki değil mi?