Geçtiğimiz yılın başından bu yana önce YPG'nin Afrin'den çıkarılmasıyla neticelenen Zeytin Dalı Harekâtı ve ardından devam eden operasyonlarla Türkiye'nin bu bölgede kendilerine rahat nefes aldırmayacağını anlayan PKK, Washington ve Paris'in de yönlendirmeleriyle KDP'ye yönelik yaklaşımını değiştirdi.
Diyarbakır’da gazeteci bir arkadaş bir süre önce bir haberle ilgili olarak, kendilerine “Kürt” ya da “Kürdistanî” parti diyen partilerden birisinin genel merkezine gidiyor. Kapısında tabelasını göremeyince partinin genel başkanını arıyor. “Başkan ben geldim ama partinin tabelasını göremedim, başka bir yere mi taşındınız?” diye soruyor. Söz konusu başkan ise, “Yok hayır, kirayı ödeyemediğimiz için oradan çıktık. Tabelayı eve getirdim. Eve gel burada görüşelim” diyor.
Türkiye’de adında “Kürt” ya da “Kürdistan” kelimesi geçen ve kendilerini böyle tanımlayan 10-12 parti var. Tümünün oy oranı yüzde 1’i bulmuyor.
Aralarında sözünü ettiğimiz parti dâhil 10 parti bu hafta HDP öncülüğünde Diyarbakır’da bir araya gelerek “ulusal birlik” adı altında toplantılar gerçekleştirdi. Bu partilerden ikisi HDP gibi PKK’nın siyasi uzantıları. HDP’nin kapatılma olasılığına karşı kurulmuş yedek partiler. Diğerleri ise kendilerine Kürt ya da Kürdistanî parti diyen büyük çoğunluğu Kuzey Irak’ta Mesut Barzani’nin başında bulunduğu KDP’ye yakın partiler.
Bunların çoğu Mesut Barzani’yi Kürtlerin lideri olarak gördüklerini söylüyor. Bu şekilde KDP ile kurdukları ilişki sayesinde aldıkları destekle ayakta duruyorlar.
Normalde PKK ve HDP hiç hazzetmez bunlardan. KDP gibi bu partileri de düşman olarak görür. Ancak konjonktür değişince PKK ve HDP’nin de bu partilere yönelik yaklaşımı değişti.
Geçtiğimiz yılın başından bu yana önce YPG’nin Afrin’den çıkarılmasıyla neticelenen Zeytin Dalı Harekâtı ve ardından devam eden operasyonlarla Türkiye’nin bu bölgede kendilerine rahat nefes aldırmayacağını anlayan PKK, Washington ve Paris’in de yönlendirmeleriyle KDP’ye yönelik yaklaşımını değiştirdi.
Yaklaşık iki yıldan bu yana KDP ve ona yakın parti ve oluşumlarla, PKK ve ona bağlı oluşumlar arasında çok sayıda görüşme ve toplantı gerçekleştirildi.
Geçmiş yıllarda da benzer çok sayıda toplantılar yapılmış hatta çeşitli anlaşmalara varılmış ancak her seferinde PKK bu anlaşmaları bozmuştu.
Ancak bu bölgede bir şekilde PKK’ya bir hâkimiyet alanı sağlamaya çalışan ABD, KDP üzerinde ciddi bir baskı oluşturarak bunları birbirlerine yakınlaştırmaya çalışıyor.
Plan, Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesiyle Suriye’nin doğusunda PKK/PYD denetimindeki bölgeleri birleştirerek kendi denetiminde devletimsi bir Kürt yapılanması oluşturmak ve bu yapıyı hem bölgenin istikrarsızlığının devamı hem de Türkiye ve İran üzerinde baskı unsuru olarak kullanmak.
Bu plan, “Kürtlerin birliği” ya da “ulusal birlik” kavramları altında Kürt milliyetçiliğinin körüklenmesi suretiyle yürütülüyor.
Diyarbakır’daki toplantılar da işte bu plan çerçevesinde yürütülen çabaların bir uzantısı. Bu toplantılar sonucunda Kürt yapılar arasında diyalogu yürütecek bir heyetin oluşturulması ve söz konusu heyetin daha sonra Kuzey Irak’a giderek Mesut Barzani ve diğer Kürt liderlerle görüşmesi planlanıyor.
Geçtiğimiz eylül ayında da HDP Eşbaşkanı Sezai Temelli başkanlığındaki bir heyet Erbil’e giderek Mesut Barzani ve diğer liderlerle görüşmüştü.
YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu SDG’nin başındaki Mazlum Kobani kod adlı Ferhat Abdi Şahin’in Diyarbakır’daki toplantıyla eşzamanlı olarak Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin iki hafta önce Ankara’ya gelen yeni başbakanı Mesrur Barzani’yi ziyaret ettiğini de anımsatmak gerek.
Kürtlerin hak ve talepleri ya da kazanılmış haklarının korunması ilgili uzaktan yakından ilgisi olmayan bu girişimler, ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin bölgesel hesapları için kullanmakta oldukları ve kullanmaya devam etmek istediği PKK’nın güçlendirilmenden başka bir işe yaramayacak.
PKK ile birlikte hareket etmenin ise Irak Kürdistan Bölgesi’nin gelişimine ve siyasi istikrarına katkı sunmayacağı aksine onları büyük bir kaosa sürükleyeceği çok açık.
Dolayısıyla KDP’nin, kendisine yakın duran Türkiye’deki partilere HDP ile ortak hareket etmek yerine Türkiye Kürtlerinin barış, huzur ve kardeşlik arzularına hizmet eden politikalar üretmelerini, bu yönde çabalar içine girmelerini telkin etmesinde yarar var diye düşünüyorum.