Süleymâniye Câmii, klâsik Osmanlı mimârisinin İstanbul'un kalbinde âdeta bir mühür gibi duran en önemli şaheserlerinden biridir.
Türk milleti hüküm sürdüğü coğrafyalarda, Türk-İslâm vasıflarını üst seviyeye çıkarma yolunda azîz vazife görmüştür. Sayısız eserlerin en güzel örneği olan Süleymâniye Câmii gibi âbideler inşa etmiş, taşı yontmakla kalmamış; kültürünü bu âbideler üzerine işleyerek bu toprakları ebedî vatan hâline getirmiştir.
Süleymâniye Câmii, klâsik Osmanlı mimârisinin İstanbul’un kalbinde âdeta bir mühür gibi duran en önemli şaheserlerinden biridir. Süleymâniye Câmii, sâhip olduğu birçok ayrıntı ile dikkat çekmektedir. Ancak Süleymâniye, sâdece tek bir binâ olarak düşünülmemelidir. Hem külliyesi hem de hem de etrâfındaki mahalle, âdeta bir şehir plânlama hârikası ve târihî bir mirastır.
Târihî eserinlerin mânâsı ile idrâkimiz arasındaki irtibat kopmuş olacak ki, onlara lâyık olduğu değeri göstermemişiz. Külliyenin adını taşıyan mahalledeki binâlar zamanla harâbeye dönüşmüş ve târihe ihânetin somut hâli olan çirkinlikler ortaya çıkmıştır.
Neden ihmâl ediliyor?
Yerli ve millî olduğu şüphe duyulmayacak bir şekilde ortadayken, diğer yatırımların bitirilmesindeki hız ve beceriyi Süleymâniye çevresinde neden göstermiyoruz?
İstanbul’un merkezi, en çok turist çeken yeri ve UNESCO Dünya Miras Alanı olan Süleymâniye’de, biz gelen turistlere neyi sergiliyoruz? Yüzyıllar sonra Mimar Sinan’a yakın eserler bile yapamamamız bir yana, var olanları yıkıp nasıl rezil duruma getirdiğimizi mi, yoksa târihimize duyduğumuz saygıyı(!) mı sergiliyoruz? Yanan ve yıkılan konakların yerine kaçak binâların yapılmasına kimler, ne için göz yumdu?
Yerliliğin ve millîliğin daha çok önem kazandığı son yıllarda savunma sanayiinde atılan büyük adımlardan hepimiz gururluyuz. Bu tavrımız keşke savunma sanayii ve yurt dışına satılan târih dizileriyle sınırla kalmasa ve bu gurûru daha değerli olan hazînelerimizi koruma, yaşatma konusunda da yaşayabilsek.
Peki ya sivil toplum kuruluşları?
Birçok yatırımı çevreyi ve doğal hayâtı koruma bahânesiyle engellemek için yargıyı kullanan ilgili meslek odaları, burada da târihî doku ve eserleri koruma kisvesi altında, Süleymâniye’nin târihî dokusunu bozan yapıların ortadan kaldırılmasını geciktirmektedir. Projenin yüklenici firmalarından olan KİPTAŞ’ta yönetim değişikliği yaşanması da, siyâsî çekişmeye sebep olmaktadır. Millî hassâsiyete sâhip STK’ların bu konuyu gündemlerine alması, bu çekişmeleri yumuşatacak ve projenin hızlanmasını sağlayacaktır.
Süleymâniye’yi göremeyen Mimar Sinan Üniversitesi!
İstanbul’un en güzel yerleşkesine sâhip üniversitelerin başında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi gelir. Beşiktaş-Kabataş sâhilindeki Eski Meclis-i Mebûsan binâsındaki bu yerleşkenin tam karşısında Süleymâniye Câmii durmaktadır. Pencerelerinden Süleymâniye Câmii gözüken Mimar Sinan Üniversitesi’nin hocaları ve öğrencileri, Sinan’ın bu şaheserinin çevresindeki târihî doku yok edilirken neredeydi? Mimar Sinan’ın adını taşıyan bu üniversiteden mezun olan mimarlar, bunca yıldır Mimar Sinan’a yakışan eserler neden yapamıyor? Onlara kim veya ne engel oluyor?
Kentsel Dönüşümle neleri geri getireceğiz?
Bölgenin yenileme alanı ilân edilmesinin üzerinden tam on beş sene geçti. Sürenin bu kadar uzaması, izlenen yolun doğru olmadığının işâreti olabilir. Proje, bir rant görüntüsünden kurtarılmalı ve ilgili bakanlık ile İBB arasındaki siyâsî çekişmelere kurban edilmeyecek kadar târihî öneme sâhip olduğu gösterilmelidir.
Yapılması gereken, bölgenin gerçek kimliğine yeniden döndürülmesidir. Mezbelelik hâline gelmiş çirkin ve çürük beton binâlar yıkılıp yeni mahalle oluşturulurken, Ebu’l Vefâ Hazretleri’ne yakışan bir mânevî iklimin yeniden hayâta geçirilmesi, yerli ve millî duruşun somut örneği olacaktır.