"Son iki yıldır Kovid-19'la ilgili farklı tezleri ortaya koyanların önü medya tarafından ya kesildi ya da dikkate alınmadı, Rogan'a gelene kadar bunun içinde Nobel ödüllü bilim insanları dahi var."
Spotify’daki podcast’inde Kovid-19 ve aşıyla ilgili “yanlış bilgi” paylaştığı gerekçesiyle eleştiri oklarının hedefi olan Joe Rogan konuşulmaya devam ediyor. Hatta konu Beyaz Saray’a bile taşınmış durumda.
Kanadalı şarkıcılar Neil Young ve Joni Mitchell de bu yayınların ardından platformdan tüm şarkılarını çekme kararı almış, Prens Harry ve Meghan Markle da Spotify’a “endişelerini” iletmişti.
Spotify, söz konusu bu yoğun “mahalle baskısına” karşı da harekete geçerek Kovid-19 ile ilgili yayınlarda kullanıcıları “gerçek verilerin” yer aldığı bir “bilgi merkezine” yönlendirmeye çalışacağını ifade etti.
İfade özgürlüğü mü dediniz, hayır demeyin zira Kovid-19’la ilgili dünyadaki “ana akımdan” farklı görüş belirten herkes bu faşizme maruz kalıyor.
Öyle ya Youtube da bu tarz içeriklere yönelik geçtiğimiz aylarda sansür uygulamıştı.
New York Times’da Thomas Friedman’ın köşesinden okuduğuma göre Neil Young “sansür tarafında olmadığını” söylese de daha önce yapmış olduğu açıklamada "Ya Rogan'a sahip olabilirler ya Young'a. İkisine birden değil" demekten geri durmamıştı.
Son iki yıldır Kovid-19’la ilgili farklı tezleri ortaya koyanların önü medya tarafından ya kesildi ya da dikkate alınmadı, Rogan’a gelene kadar bunun içinde Nobel ödüllü bilim insanları dahi var.
Anlayacağınız, pandemiyle ilgili genel kabulün dışında söz söyleyenler “sınıfsal ayrımcılığa” en başından beri maruz kalıyor.
Youtube, Spotify, Twitter gibi sosyal medya platformlarında insanlara karşı çok kolay bir şekilde itibar suikastları yapılırken bu şirketler bu kişilik haklarına karşı saldırıya sessiz kalıyor, nedense konu pandemi olduğunda “sansürleme” yoluna gidecek kadar “özgürlükçü” tavırlarını ortaya koyuyorlar.
Bilim dediğimiz alan tartışılır bir zemin, tartışmadan yoksun bir bilime de “bilim” denmeyeceği açık, gerçekten Kovid-19’la ilgili “gerçek veriler” ortadaysa farklı fikir söyleyen insanlara karşı bu panik havası ve korku neden?
Öyle ya, dünya üzerinde iki yıl önce ortaya çıkan bu virüse karşı ana akımda kendine yer bulan bilim insanları da birçok kez ağız değiştirdi, ilk başta dediklerini bugün yalanlar hale geldiler.
Çok normaldi, sonuçta deneme-yanılmayla doğru sonuca gitmeye çalışılan bir hipotezi kurmak bilim standartlarının gereği, peki neden aynı hoşgörünün ortaya farklı görüş koyanlara karşı yapılmadığını sormak da en büyük hakkımız.
Bu tarz sosyal medya platformlarının böyle olaylarda ana amacının ifade özgürlüğü olmadığını, dünya çapında “istenilen ve genel kabul görmüş fikirleri empoze etmek” için iyi bir aparat olabileceğini tecrübelerle görüyoruz.
Şaibeli posta oylarıyla ABD başkanlığı seçimini kaybeden Donald Trump’ın tweetleri de sansüre uğramamış mıydı?
Ya da biz mi yanlış biliyoruz, ifade özgürlüğü kapsamının için de “saçmalama hakkı” da dahil olmak üzere birçok unsur olmalı ki herkes gerçek niyetini ortaya dökecek bir ortam yakalasın.
Zaten her şeyden önce ifade özgürlüğü kendi fikirlerimizin güçlü bir şekilde yankılanması değil, farklı görüş ve önerilere de açık olmaktan, bunları tartışma kültürü içerisinde kafayı çalıştırarak başka tezlerle çürütmekten geçiyor.
Fehmi Hocam’a
Gazetemiz yazarlarından Fehmi Ketenci pandemi başından bu yana sürekli Kovid-19 temasını köşesinde işliyor.
Kendisine hak veriyorum, özellikle 65 yaş üstü insanlara çok korku salındı, “evden çıkmayın yoksa ölürsünüz” tarzında medyada da birçok yayın yapıldı.
Artık Sağlık Bakanı’ndan da ne zamandır beklediğimiz “virüs eski gücünde değil” açıklaması geldiğine göre bu yılın “mevsimsel gribi” olan Kovid-19’la yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor, tıpkı nezle gibi.
Dün yazısını “yarın sabah ve diğer sabahlar uyanınca neler duyacağız” diye bitirmiş.
Fehmi Hocam, dışarıda baharı andıran mis gibi bir hava var, “karantina” etkisinden kurtul, yürüyüşe çık.
Hatta beni de çağır, bir kahve içelim.