Survivor 2019 tüm hızıyla devam ediyor. Babam başta olmak üzere birçok arkadaşım bu programı saplantılı olarak takip ediyor. Hiç abartmıyorum, Survivor yayın saatlerinde başıma bir iş gelse babama ulaşamayacağımı çok iyi biliyorum.
Nedense hiçbir sezonunu da izlemedim, denedim ama olmadı. Bu fanatik çevremden gelen yorumlara göre Survivor bu sezon pek keyifli değilmiş. ‘’Her ne kadar meraktan izlesek de hiç eski tadı yok.’’ diyenleri sıklıkla duymaya başladım. Survivor fanatiklerinin en çok hevesini kaçıran şey bizim ekibin şimdiden birbirine düşmüş olmasıymış. Yunan takımı ise resmen iyi günde kötü günde nikah sözü vermiş gibi yarışıyormuş. Her ne kadar reytingler de net bir düşüş olmasa da bu durum Acun Ilıcalı’nın dikkatinden kaçmamış olmalı ki, önce formatın değişeceği haberleri çıktı ama bu haber aynı hızla da yalanlandı. Şimdi izdivaç programından transfer ettiği Kaan Güvenilir ismi ile herkesi şaşırttı. Bu transferden sonra artık annemde Survivor izlerim demeye başladı. Babam; ‘’İnşallah sonu Savaş Ay’ın A Takımı programı gibi olmaz!’’ dedi. Hadi hayırlısı…
Azınlık etkisi
Her kitabın tek özeti, her filmin tek ana fikri, her tablonun tek bir yansıması yoktur. Herkes başka bir şey bulur. Kendinden bir şeyler katar gördüğüne, duyduğuna, okuduğuna. Kendinde olanı, olmayanı, özlemini, eksiğini bulur. Ondandır film yorumlarına, kitap önerilerine çok önem vermem. Hep derim, kime göre? Neye göre?Ankara’nın Bağları şarkısında oynayan çoğunluğa, duygusallaşan azınlıktan biriyim. Organize İşler filmini izleyip gülen çoğunluğa hüzünlenen biri olarak yazıyorum şimdi de. Millet ne izledi bilmem ama ben; bir baba kız hikayesi izledim. Gözlerim dola dola. ‘’Hey kızı olmayan babalar! Çok şansızsınız, siz hala gerçek aşkı yaşamadınız ki’’ diyen, Yılmaz Erdoğan’ı izledim. Aşık olduğum şehri izledim. İstanbul’u izledim hayran hayran. Yılmaz Erdoğan şiirlerini hatırladım ve ne kadar çok özlediğimi... En hasından sıcacık bir mahalle hikayesi izledim. Ahde vefayı gördüm. Kendine hayran bıraktıran Kıvanç Tatlıtuğ oyunculuğu izlediğim. Son olarak, sizin kadar olmasa da güldüm…
İnce düşündük
Sorunun ta kendisi biziz. Biz zorlaştırıyoruz yaşamımızı. Zaten zor, kısa olan şu hayatı hep yokuş yukarı sürdük. Sol kulağımızı sol elle tutmayıp, sağdan uzandık. Üç kelimede anlatacağımız lafı, dolandırmayı sevdik. Kadınların en büyük sorunu da bu. Kendimiz ile ilgili hiçbir şey anlatmadan anlaşılmayı istedik. Sevdiğimiz, istemediğimiz şeyleri açık açık söylemekten nedense korktuk. Onun yerine işleri zorlaştıran imalarımız, falanca üstünden hikayelerimizi anlattık. Bir de tüm bunların üstüne anlaşılmamak en büyük şikayetimiz oldu.Bizim için zor olan sadece kendimizi anlatmak değildi ki, biz kafamızdaki soruları da açık açık sormaktan da hep kaçındık. Aman yanlış anlaşılmayayım endişesi susturdu bizi. Olumsuz bir cevap duymaktan endişe ettik. Soramadık sorularımızı ola ki bir yalan sarsmasın güvenimizi diye. Ondan belkilerde hep vakit kaybettik. Kafamızdaki deli sorulara kendi kendimize cevaplar aradık. Basit birkaç kelime ile halledeceğimiz sorunları biz çözümsüz hale getirdik. İşin aslını astarını o kadar çok düşündük ki yarısını cesaret edip konuşsaydık, hiç bu kadar üzülmezdik.