Recep Tayyip Erdoğan'ın 10 Kasım'da Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili konuşması ve yaklaşım biçimi asla bir "u" dönüşü değildir.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 10 Kasım’da Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili konuşması ve yaklaşım biçimi asla bir “u” dönüşü değildir.
5816 sayılı kanun varken, bir “u” dönüşünden de bahsedilemez.
Atatürk’ü taparcasına sevenler vardır.
Ve hatta tapanlar; Allah akıl fikir versin.
Bir de kanuna takılmadan ucundan kıyısından eleştirenler vardır; siyasiler de bu yolu tercih etmezler.
Nedir olan?
Bu ülkede Atatürkçülük üzerinden oy devşirilemediğinin ispatı CHP olduğuna göre, olan şey, en yüksek temsil makamının “toplumsal huzur” anlamında milletin rahat etmesi için bir tarihi şahsiyeti belirli odakların hunharca kullanmasından kurtarma operasyonudur.
CHP’nin telaşı, Erdoğan’ın ne kadar doğru davrandığının ispatıdır. Çünkü Türkiye’nin ana muhalefet partisinin “Atatürkçülük” pazarlamasından başka planı, programı, hedefi yoktur.
Fakat ben Atatürkçü geçinenlerin travmalarına ve ayılıp/ bayılmalarına değil, bir anda hızını alamayıp bu mevzuda Erdoğan’a tur bindirenlere şaşırıyorum.
Halbuki mesele, “Mustafa Kemal Atatürk”ü “mesele” olmaktan çıkarıp, tarihi makamına tevdi edip geleceğimize bakmakla ilgilidir ve öyle kalması gerekir.
Her yıl Cumhuriyet’in kuruluş ve Mustafa Kemal’in ölüm yıldönümlerinde şirazesinden çıkmış övgü ve yergilerin tartışmasında zaman kaybetmekten kurtulmamız lazım.
Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in kurucusudur. Tarihi ve önemli bir şahsiyettir.
Fakat insan üstü tapınılacak bir varlık değildir.
Diğer taraftan dönemi ve icraatları eleştirilebilir fakat sövmek, lanetlemek zaten dinimizin de men ettiği çirkin işlerdir. Ayrıca 5816 sayılı kanun sadece hakarete değil, tuhaf bir şekilde bazı analizlere bile engeldir, dolayısıyla “Atatürkçülük elden gidiyor” feryadı da boşadır.
Okul, bulvar, cadde, stat, tesis gibi on binlerce yere Atatürk ismi vermek…
İlgili ilgisiz bütün ders kitaplarının önüne tam sayfa resmini ve gençliğe hitabesini koymak…
Sayısı rekorlar kitabına girecek kadar abartılı, yakışır/ yakışmaz her yere sanatsız ve kıymetsiz büstünü koymak/ bunun mecbur tutulması, bir şahsiyeti sıradanlaştırmanın ve değersizleştirmenin en etkili yoludur. Maalesef sözde Atatürkçüler bunu başarmışlardır.
Fakat şimdi Atatürk’ü, Atatürkçü olmayıp, Erdoğan’a yaranmak için Atatürk taklası atanlardan da korumak lazım geliyor.
Ben “Atatürkçü” veya “Kemalist” değilim.
Çünkü öyle olduğunu iddia edenlerle hayata, tarihe ve insana bakışım asla uyuşmuyor.
Saygı duruşunun mantığına inanmıyorum.
Dokuzu beş geçe E-5’in sol şeridinde aniden duran araba ve sonra arkadan gelen arabanın da ona çarpmasının bana yaşattığı trajikomik duygular, Batı’nın “din”ini ve “tanrı”sını tüketmesi gibi çıkmaz bir yolda olduğumuzu düşündürüyor.
Abartmak yüceltmek değildir.
Sevgi ambalajıyla tüketmektir.
Gazeteciliğin icrası da böyledir.
Bir yerel kanalda haber müdürü arkadaş stüdyoya inek sokarak ilgi çekmeye çalışmıştı. Turgay Güler de “Kemal Kılıçdaroğlu’ndan daha iyi söylerim” deyip canlı yayında İzmir Marşı söylemiş.
Turgay Güler “Kemalizm”in değil “Erdoğanizm”in gazıyla tribünlere oynamış.
Hunharca tüketirseniz sahip olduklarınızı…
Sözde sevdiklerinizi…
Arkadan biri bindiriverir E-5 teki araba gibi/ haberiniz olmaz.