Yaklaşık iki yıldır piyasada "Acıların Kadını" olarak tanınan Arabesk sanatçısı Bergen'in hayatını konu edecek film ile ilgili haberleri takip ediyorum. Filmde benim de çok sevdiğim Türkiye'nin son on beş, yirmi yılda yetiştirdiği an başarılı oyuncu Serenay Sarıkaya başrolü oynayacakmış.
Film ile ilgili epey haber yapıldı, ama haberler genelde olumsuzluklar üzerine kurgulandı. İddialara göre Serenay senaryoyu beğenmediği için senaryo revize edildi. Bir diğer iddia ise bu filmi “Müslüm” adlı filmin ilk fikir babası olan ekip çekecek. Çalışma grubu içinde gazeteci Meral Özbek, müzik yazarları Murat Meriç ve Hakan Tok, senarist Yıldız Beyazıt ve psikiyatr Cemal Dindar varmış.
Bu aynı zamanda kriminal bir konu
Ben Bergen’in hayatını konu edecek bu filmi çok merak ediyorum. İlk önce bu ekibin daha geniş tutulması lazım. Bergen’in hayatı sıradan bir müzik insanının hayatı değil. Normal bir biyografi değil. Bu aynı zamanda kriminal bir olay. Bu konuda çok araştırmaya şahit oldum. En son yaklaşık iki sene önce bir editörüm Bergen’in yaşamı ile ilgili bir haber yapmak istemişti. Amiri olarak tabii ki yap demiştim, elimden gelen desteği de vermiştim ona. Editör arkadaşımız Tülin Tonkuş, o dönem Bergen’in ölümüne neden olan eşi Halis Serbest ile röportaj yaptı. Bu çok ciddi bir gazetecilik olayıydı. Onu bulmuş, ona ulaşmış ve onunla bir röportaj için sözleşmişti. Ekip Adana’ya yani Serbest’in yaşadığı yere giderken ben de merak ettim atladım onlarla beraber gittim. Bir yönetici olarak haberi yaşamak istedim, aldım kamerayı elime ve çekim yaptım. Gerçekten de Halis Serbest ile buluştuk, bir saat kadar görüştük. Editörümüz her şeyi, Halis Sebesti’in Bergen ile tanışmasından tutun ona son kurşunu sıktığı ana kadar her şeyi sordu. Bu röportajın videosunu YouTube’da paylaştık. Bu röportaj ciddi ses getirdi, video bir ayda 900 bin kişi tarafından izlendi. Hem de organik, öyle şarkıcıların yaptığı gibi çakma izlenme değil. Bu video ile ilgili Bergen hayranları çok ciddi tepkiler verdi. Feministler söylendi. Medyada başımıza etik müdürü kesinlerle haberde onların söylemine göre “bir katili konuşturduğumuz” için bize ders vermeye kalkıştılar. Saçma sapan geri bildirimler aldık.
İşin içinde siyaset de var
Bergen ile ilgili, onun hayatı ile ilgili pek çok kaynaktan çok haber okudum. Akademik bir makale de yazdım. Hem hayatı hem de müziği çok ilginçti. Burada sorgulanan en önemli konu, onu öldüren Halis Serbest’in kısa bir süre hapishanede kaldıktan sonra serbest olması. Serbest o dönem bir parti meclisi üyesi olduğunu söyledi, tantana olmasın diye o partinin adını ne o dönem ne de sonra açıklamadım. Ama inceledim. Gördüğüm şey ilginçti. Onun serbest kaldığı dönem o partinin bir üyesi Adalet Bakanıydı ve o partinin de içinde bulunduğu bir koalisyon vardı hükümette. Bunu neden yazdım? Bu iş öyle sıradan bir biyografi değil. İşin altını kazıdıkça çok şeye gebe bir konu. Onun için bu filmde hem hukuka hem siyasete dikkat etmeleri lazım.
Serenay’ın rolü çok riskli
Çekilecek bu filmle ilgili bir diğer çekincem de Serenay Sarıkaya ile ilgili. Onun bir star olacağını Türkiye’de ilk söyleyen ve yazan kişilerden biriyim. Taa “Adanalı” dizisinde oynadığı “Sofia” karakterinde anlamıştım bunu ve çevreme “bu kız çok büyük biri olacak” demiştim, o dönem bunu yazılarımda da belirtmiştim. Serenay beni yanıltmadı, şöhret oldu. Başarılı oldu. Özel hayatı ile de yanıltmadı beni. Her şeyine dikkat etti. Magazinlik olmadı, ucuz işlere, ucuz konulara girmedi kariyeri boyunca. Öyle olduğunu gördükçe hem ileri görüşümde yanılmadığım için mutlu oldum hem de onu bir kardeşim kadar daha çok sevdim. Onun gibi bir kızım olsun isterim hep, o kadar severim Serenay’ı. Ancak ben Serenay’ın Bergen filminde ki rolünü biraz riskli görüyorum. Bunun en büyük nedeni Serenay’ın batıya dönük bir yüzü ve mizaca sahip olması. Bergen vak’ası ise Anadolu yani doğuya dönük bir yaşam tarzı ve hikayesi. Serenay’ın bu filmde seslendireceği şarkılar da arabesk şarkılar olacak. Onun ses tonunu daha önce Medcezir adlı dizide dinlemiştik. “Varsa Söyle” adlı Nilüfer şarkısını bir reklam filmi için seslendirmişti, firma bu yorumu dizi de de kullanmıştı. O şarkı batı bir şarkıydı ve Serenay’ın ağzına müthiş yakışmıştı. Çünkü bu kızın batı bir ağzı var. Bergen şarkılarında nasıl olur fikrim yok. Yani özetle yaşam tarzı ve yaradılış olarak incelediğimizde Serenay bu filme çok batı kalıyor. Ama gerçek oyunculukta bunlar bahane değil tabii ki. Serenay çok üst düzey bir çalışma göstererek harikalar yaratabilir. Ya da bu bahsettiğim nüanstan dolayı zayıf da kalabilir bu projede. Ondan bence herkesin, başta Serenay’ın bu projede çok iyi düşünmesi lazım. Bu film için çok iyi bir ekip kurması ve bu projeye girecekse kendisini aşarak Türk sinema tarihine imzasını atması lazım. Muhtemelen 2020 yılında bu proje eğer sekteye uğramazsa sinemalarda olacak. Bence çok önemli bir proje ve dört gözle bekliyorum.
Ahmet Özhan yeni nesil Türk müziği sanatçılarının işinin zor olduğunu söyledi
Ahmet Özhan, Balıkesir’de düzenlenen “Türk Müziğinin Yaşatılmasında ve Geliştirilmesinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü” temalı 3. Türk Müziği Ulusal Sempozyumunun açılışına konuk oldu. Dr. Göktan Ay’ın düzenlediği “Hayatım Müzik” adlı açılış oturumuna konuk olan Ahmet Özhan Türk müziği ve günümüz müzik endüstrisi ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Eskiden gazinoların ve radyonun Türk müziğinin gelişmesine ve yeni seslerin kendilerini tanıtmasında önemli bir rol oynadığını söyleyen Ahmet Özhan, “Şükür ben gazinolarda sahne aldım, hem de en iyilerinde. O dönem bazen içime sindirmezdim. Ama bugün gazinoları arar hale geldim” dedi. Ahmet Özhan, eskiden gazinoların dahi Türk müziğinin sunulmasında katkısı olduğunu söyledi. “Televizyonların Türk müziğine hiç ilgisi yok. Bugün bu müziği icra eden gençler kendilerini nerede ifade edecekler? Benim zamanımda “Maksim” gibi gazinolarda kendilerini ifade edebiliyordu gençler” diyerek günümüzde Türk müziği icrasının sunulduğu mecraların azaldığına değindi ve “Şimdi çıkan kardeşlerimin o şansı yok” dedi. Haliç Üniversitesi Konservatuarında verdiği yüksek lisans dersinde tasavvuf musikisi ile ilgili çalışmalarda bulunduğunu söyleyen Ahmet Özhan, “öğrencilere tasavvuf musikisi meşkleri yapıyoruz. Tasavvuf musikisi şöhret ve para için yapılmaz. Öyle olmamalı. Öyle olursa Arabesk olur ki böyle çok örnekte var” diyerek tasavvuf musikisine ticari bir bakış açısıyla bakanları eleştirdi.
Ahmet Özhan’ın benim de dinlediğim bu konuşmasına yüzde yüz katılıyorum. Bugün Türkiye’de Türk müziği üreten yeni nesil sanatçıların kendilerini gösterecek platformları yok. Ne radyolar ne televizyonlar ne konser organizatörleri, özetle hiçbiri onları takmıyor. Ne kadar ironik ve üzücü değil mi? Türkiye’de Türk müziği icrasında bulunanlar neredeyse üvey evlat muamelesi görüyor. Bakalım daha ne görecek ne konuşacağız.
Atamızın sevdiği şarkılar bu albümde
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 81. yıldönümünde en sevdiği şarkılarla anılıyor. Poll Production by Polat Yağcı etiketiyle piyasaya çıkan “Atamızın Sevdiği Şarkılar” adlı albümde on üç şarkı yer alıyor.
Melihat Gülses ve Hakan Aysev’in seslendirdiği şarkılar Türk Müziğinin en önemli eserlerinden oluşuyor. Albümde 'Fikrimin İnce Gülü', 'Çanakkale Türküsü', 'İzmir’in Kavakları', 'Ah Bir Ataş Ver' ve 'Kimseye Etmem Şikayet' gibi değerli eserler yer alıyor.
‘Ata’mızın Sevdiği Şarkılar’dan oluşan albümün ilk video klibi 'Fikrimin İnce Gülü' de yine Atatürk’ün en sevdiği mekanlardan biri olan Pera Palas’ta çekildi. Enes Bilal Taşcı yönetmenliğinde çekilen video klipte Melihat Gülses ve Hakan Aysev’in valsi klibin en güzel detaylarından biri oldu.
Atatürk anısına hazırlanmış eşsiz bir eser
Mehmet Şenocak’ın hem yazar ve hem de çizer olarak hazırladığı “Atatürk, Bir Ulusun Kurtarıcısı”, dünyanın ilk Atatürk Çizgi Filminin kitabı yayınlandı.
Önce bir animasyon/çizgi film formatında izleyiciyle buluşan hikaye, bu versiyonuyla birçok dijital platformda ücretsiz olarak izleyicilerle buluşmuştu. Filmin hazırlanması sürecinde pek çok zorlukla karşılaştığını ifade eden Mehmet Şenocak filmi, sayısız girişiminin sonuçsuz kalmasının ardından, kendi imkanları ve sosyal medya takipçilerinin destekleri ile tamamlayabildiğini açıklamıştı.
Hikaye, bir 10 Kasım sabahı Amerika’dan İstanbul’a gelen bir akademisyen olan Marie’nin siren sesleriyle birlikte bindiği aracın durması ve sürücünün de Atatürk’ü anmak üzere araçtan inmesiyle başlıyor. Bu büyük ve eşsiz saygının ardından Atatürk’ü merak eden Marie, pek çok kitap okuyarak, İstanbul’da başlayan macera onu Atatürk’ün büyük liderliği ve devlet adamlığıyla tanışır.
Genç neslin Ulu Önder Atatürk’ü daha yakından tanıyabilmesi ve onlarda vatan bilincinin yaratılması amacıyla hazırlanan kitap, bir çizgi roman olması nedeniyle pek çok tarihi olayın ilgiyle okunmasına da fırsat veriyor.
Sinan Meydan kitabın arka kapak yazısında “Türkiye’de Atatürk’ü doğru anlatmak milli bir görevdir. Onu çocuklara anlatmak ise yaşamsal bir zorunluluktur” diyor ve ekliyor, “Çocuklarınıza, güvenle okutabilirsiniz.” diyor. Tarih çok önemli bir olgudur. Türk tarihini bilmek ve öğretmek hepimizin en büyük misyonu olmalı. Hele konu Atatürk gibi önemli bir Türk lideri ise o zaman bu önem daha da artıyor. Bu kitap bu yönüyle en alt segmetin dahi anlayabileceği bir biçimde bunu aktarıyor.
Barbaros Symphonic Project başladı
Türkiye’nin en başarılı baritonlarından Barbaros, şef Oğuzhan Kavruk yönetimindeki Symphonic Project ile 20. Uluslararası Antalya Piyano Festivali’nin açılış konserinde sahne alacak. Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve Yunanca konuşabilen sanatçı bu dillere ek olarak sahnelerde Portekizce, İspanyolca, İbranice, Rusça ve Türkçe şarkıların yer aldığı geniş bir repertuvara sahip özelliği dikkatleri çeken Barbaros, Symphonic Project ile 16 Kasım 2019 Cumartesi akşamı saat 20.30’da AKM Aspendos Salonu’nda dünya müzikallerinden caz standartlarına ve klasikleşmiş Türkçe şarkılara uzanan geniş bir repertuvar seslendirecek. Barbaros çok iyi bir ses, efendi dürüst bir çocuk. Çok da iyi şarkı söylüyor. Onu takip etmenizi tavsiye ediyorum.
Deniz Seki hangi Ahmet Kaya şarkısına klip çekti?
Deniz Seki albümünde “bu şarkıyı kendim için okuyorum” dediği daha önce Ahmet Kaya tarafından seslendirilen “Nereden Bileceksiniz” adlı şarkıya klip çekti. Erkan Naz’ın yönettiği klip için İstanbul sokaklarına kamera karşısına geçen Deniz Seki, şarkı ile ilgili “Bu şarkı benim bugüne kadar yaşadıklarımın kısa ve net özeti” yorumunu yaptı. Bu şarkıyı Deniz’in albümü ilk yayınlandığında çok beğenmiştim. Deniz çok samimi ve içten bir yorum yapmış. “Siz benim ne çektiğimi nerden bileceksiniz…” ateş düştüğü yeri yakıyor. Bu şarkı bunu çok iyi anlatıyor, Deniz de müthiş seslendirmiş.
Türkiye’de bir ilk: ARP Yarışması
2009 yılında hayatını kaybeden dünyaca ünlü arp sanatçısı Ceren Necipoğlu’nun anısına, bu yıl ilk kez düzenlenen Ceren Necipoğlu İstanbul Uluslararası Arp Festivali 15-19 Ocak 2020 tarihlerinde gerçekleşecek.
Sanatçının ablası A. İmre Tüylü’nün önderliğinde, “Sanat ve müzik aşkı, gençlerle yol bulsun!” sloganıyla düzenlenen festival, ömrünü arp sanatına adayan Necipoğlu’nun “paylaşarak öğrenme” misyonunu yaygınlaştırmayı; katılan tüm gençlerin yeni ufuklar keşfetmesine yardımcı olmayı ve Türkiye’de arp sanatının gelişimine katkıda bulunmayı hedefliyor. Sanat yönetmenliğini, dünyaca ünlü bir diğer arp sanatçısı Florence Sitruk’un üstlendiği Ceren Necipoğlu İstanbul Uluslararası Arp Festivali’nin programında; tüm dünyadan sanatçıların katılabileceği Solo Arp ve Oda Müziği Yarışmaları, konserler ve ustalık sınıfları yer alacak.
Festivalin en güzel özelliklerinden biri de yapılacak olan yarışmalar. Pera Müzesi’nde, Young Hope (12-16 yaş) ve Young Artist (17-21 yaş) olmak üzere iki kategoride gerçekleştirilecek Solo Alp Yarışmaları için son başvuru tarihi 15 Aralık 2019. Başkanlığını, uluslararası arp sanatçısı Marielle Nordmann’ın üstlendiği Solo Arp Yarışmaları jürisi, eğitmen ve solo arp sanatçısı Irena Czubek-Davidson; piyanist ve pedagog Paola del Negro Plano; arp sanatçısı, besteci ve eğitmen Eleanor Turner ile arp sanatçısı ve öğretim elemanı Gözde Ece Yavaş’tan oluşuyor. Yarışma başvurularıyla ilgili detaylı bilgilere cnharpfestival.com adresinden ulaşılabilirsiniz. Müzik adına yapılan yarışmaları görünce çok mutlu oluyorum. Arp gibi popüler kültürün etkisi altında ezilen önemli bir enstrüman ve bu enstrüman ile ilgili bir yarışma. Bu ülkemiz adına çok güzel bir olay. İlk önce bu festivalde bu yarışmayı düşünenleri tebrik ediyorum. Bu yarışmayı tüm müzik ile ilgilenenlere söyleyelim. Yeni müzisyenlerin seslerini duyurmasına katkıda bulunalım.
Dijital müziğin patronu SPOTIFY
Dijital müzik artık her şeyi eline geçirdi. Artık CD’ler de yayınlanmamaya başladı bir iki sene içinde artık CD’ler de tarih olacak. Bunun tabii ki en önemli nedeni internet dünyasına yaşanan gelişmeler. İnternet hızları arttıkça bizler tüketici olarak internetten daha fazla şey beklemeye başlıyoruz. Hep söylerim eskiden internetten bir MP3 indirmek için 40-50 dakika beklerdik. Şimdi artık film izliyoruz. 4G derken 5G kapıda. Böyle olunca da tabii ki artık her şeyimizi dijital dünyada yapıyoruz.
Müzikte dijital platformlardan, özellikle akıllı telefonlar aracılığı ile tüketilen bir ürün oldu. Bu sektörün ana merkezi ABD. Orada işler aldı yürüdü. Türkiye’de fena gitmiyor, dünyaya göre iyi bir hızda ilerliyor. Amerika’da dijital müzik pazarı 2017 yılında 9.8 milyar dolarken, 2018 yılında bu rakam 9.8 milyar dolara yükseldi. Bu 2019 yılında da artmaya devam edecek. Bu ne anlama geliyor? Artık insanlar CD’ye para vermek yerine Spotify, Apple Music gibi dijital müzik platformlarına para veriyor ve müziği dijital dinliyor. Şu grafiğe bakın 2005 yılında dijital müzik pazarı toplam müzik pazarının yüzde 1’i kadarken, 2018 yılında yüzde 75’e kadar yükseldi. Yani Amerika’da müzik için harcanan her yüz doların 75’i dijital servislere harcanıyor, 25’i ise CD- Plak ve benzeri fiziki olarak basılan müzik ürünlerine harcanıyor.
Bu pazarda dünyada iki markanın ciddi bir çekişmesi var. Şu an dijital müzik endüstrisinde pazar lideri İsveçli Spotify. 2015 yılında hizmete geçen Apple Music ise, Spotify’ı yakalamaya çalışıyor. Spotify 2019 yılının ilk yarısı itibariyle dünya genelinde 108 milyon para ödeyen aboneye sahip. Toplam aktif abone sayısı ise 232 milyon kişi. Apple Music’in ise toplam abone sayısı 60 milyon kişi. Aradaki fark kapanır mı? Biraz zor gibi, bunun pek çok nedeni var elbet. Bunu tartışmaya gerek yok. Bana koyan ne biliyor musunuz? İsveç kendi markasını çıkartıyor ve Amerika’ya koca Apple’a meydan okuyor. Ama biz Türkiye olarak böyle bir şey yapamıyoruz. Her alanda olduğu gibi dijital müzikte de küresel bir markamız yok. Cep telefonu operatörlerinin kurduğu birkaç müzik platformu da bu piyasada bu iki küresel devle mücadele ile rekabet ediyor.