Amerika'da olduğu gibi, İngiltere ve onları takip eden Avrupa ülkelerinde olacağı gibi topraklarına giren bütün şahısları takip ve gözetleme sistemleri kuruluyor.
Amerika ve İngiltere’de kurulmuş bile. Çok geliştirilmiş e-sınır programları, geliştirilmiş bilgisayar logaritmaları ve veri araştırma teknikleri yasa dışı veya tehdit oluşturabilecek kişilerin tespit edilmesine yarıyor. Bu programlar Raytheon savunma işletmesinin ürettiği teknolojiyi kullanıyorlar. Aynı firma Amerika için uçaklar dahil daha bir çok silah da üretiyor. Kullanılan programlarda Batılı ülkelerin sınırlarından geçenlerin geçmişteki faaliyetleri bile göz önüne alınıyor.
Batılı elçiliklerin kullandığı “hedef listeleri, biyometrik vizeler, e-sınır programları sivil toplumun askerileştiğini gösteriyor.. Takip etme, belirleme ve hedefleme gibi askeri fikirlerin günlük yaşamın içinde yer aldığı görülüyor. Bu tür projeler Batılı devletlerin kendi ülkeleri içinde göçmenlerden gelen güvenlik tehditlerine karşı aldığı tedbirler. Örneğin, İsveç gibi çok kültürlü bir yaşamı tercih edebileceğini söyleyen bir ülkede sadece 2017 yılında 300 kadar çatışma eylemi olup, olaylar günlük yaşamın bir parçası haline gelince göçmen gettolarının bulunduğu bölgelerde sürekli asker bulundurma kararı alınmış. Aynı tutum Fransa’da da görülüyor. Hatta turistik alanlarda bile silahlı, makine tüfekli askerleri görmek mümkün. Bir Fransız gazeteci bu yıllarda Fransa’da büyüyecek olan bir çocuğun polis deyince, makinalı tüfekli gözlüklü üstü cephaneyle donatılmış kimseleri hafızasına yerleştireceğini söylüyor. Batıdaki sosyal demokrat ve liberal partiler göçü ve ülkedeki suç oranlarını önleyemezlerse oyları gittikçe yükselen aşırı milliyetçi sağ partilerin iktidara gelmesinden korkuyorlar.
Amerikan güvenlik teorisyeneler, 11/9’da New York’ta yapılan terörist saldırıdan sonra:… ‘Onların çocukları bizim teknolojimize karşı, sonunda bizim teknolojimiz kazanacak’ demiştir. Bu dönemden sonra gözetleme ve takip sistemi her türlü tüketim, iletişim ve ulaşım sistemlerine girmiş bulunmaktadır.. Güvenilebilir, iş birliği yapan hedefler ile iş birliği yapmayan hedefler birbirinden ayırt edilmiş ve iş birliği yapmayan hedeflerin, posta, elektrik, internet, mali sistemlerin yanında havayolları, ulaşım sistemleri denetim altına alınmıştır. Batılı ülkeler havaalanı tipi gözetleme ve güvenlik sistemlerinin batıdaki bütün şehirlere yayılmasını istemektedirler.
Şehirlere yapılacak savaşlarda sivillerde kurban edileceği için, ortaya konan öneriler arasında hızla şehirleşen merkezlerde otomatik olarak robotlarla teröre karşı savaş verilmesi bulunmaktadır. Bir kovan biçiminde oluşturulması düşünülen, geliştirilmiş hassas alıcıları ve iletişim sistemleri olan insansız hava araçlarının şehirlerin, şehirler arası yolların ve sokakların üzerinde dolaştırılması ve terör hedeflerinin vurulması öngörülmektedir. Bu yeni gelişen duruma, ‘askeri şehircilik’ denmektedir. Yeni askeri şehirciliğin temelinde şehirlerin ortak ve özel alanlarını ve alt yapılarını ve hatta sivil toplumu bir tehdit ve hedef görme olayı bulunmaktadır.
Bu gelişmenin nedeni olarak devlet dışı terörist güçlerin gittikçe genişleyen şehir nüfusu içinde, modern şehirlerde, internet, Youtube, GPS teknolojisi, cep telefonları, uçak yolculuğu, küresel turizm, uluslararası göç, küresel finans, hatta posta hizmetleri ve elektrik hatlarını kullanmaları ileri sürülmektedir. Uzmanlara göre çağımızdaki savaş süpermarketlerde, yeraltı tünellerinde, endüstriyel alanlarda, büyük şehir blokları içinde sürmektedir. Artık açık alanlar, ormanlar veya çöllerde yapılan saldırılar önemsiz kalmaktadır.. Şehirler Avrupa’da ve diğer alanlarda ana savaş alanı haline gelmekteler. Bu kapsamda Batı güvenliği ve askeri doktrini hızla değişerek polislikle askeri uygulama ve adli yapılanma arasındaki alan belirsizleşmektedir.
Batılı ülkelerde vatandaşlık ve ulusal sınır kavramları da değişiklik gösterme durumundadır. Örneğin, Amerika, İngiliz vatandaşı olan ancak etnik olarak Pakistanlı olan İngiliz vatandaşları için Amerika’ya gelişlerinde özel bir vize sistemi uygulamaları için İngiltere’ye baskı yapmaktadır. Bu tür uygulama ve düşüncelerin bu sefer ulus devletlerin içinde sınır uygulamaları getireceğinden korkulmaktadır. Siyasal toplulukların içerden veya dışardan oluşlarına göre denetim yapılabilinecektir. Ulusların içinde sınır noktaları, havaalanlarında topraksal sınırlar, kargo limanları, özel tren istasyonları ve internet terminalleri oluşacaktır. Örneğin, Amerikan hükümeti zaman içinde Amerikan şehirlerinde askeri güç kullanımı ile ilgili yasal sınırlamaları kaldırmaya başlamıştır. Şehir savaşı askeri operasyon denemeleri Amerikan şehirlerinde başlamış bulunmaktadır.
Bu durum genel olarak şehirlerde göçmenlerin yaşadığı alanlarda ve gettolarda gerçekleştirilmektedir. Bazı Avrupalı stratejistler yaptıkları gözlemlerinde kullanılan bu tür askeri tekniklerin Batılıların zaten sömürgelerinde, sömürge halklarını yatıştırmak için kullandıkları taktiklere benzediğini belirtmektedirler. Bu durumda Batılı ülkeler bir iç sömürge idaresi kurmaktalar. Stratejik mali alanların ve hükümet binalarının bulunduğu bölgelerin Batılı ülkelerde korunması deniz aşırı üstlerin ve yeşil bölgelerin etrafındaki tekniklerin ithali durumunda. Batı şehirlerinde, askeri doktrinlerle güvenlik doktrinlerinin birbirine karışması eski sömürge çevrelerindeki gibi kültürel bir coğrafyanın oluşumuna yol açıyor. Zaten, Batı askeri gözlemcilerinin ve aşırı çevrelerin ileri sürdükleri görüş bu şekilde olması. Batıya yapılan göçler nedeniyle hızla büyüyen karmaşık yapıdaki yeni dış çevreler, korunması gereken alanların dışında adlediliyor. Bu sefer Samuel Huntington’un belirttiği ‘medeniyetler çatışması’ batı şehirlerinin gelişmiş kısmıyla göç alan kısımları arasında ülke içinde gelişiyor. Sömürgeleşmiş bu bölgelerdeki şehir yaşamı güçlü bir şekilde eski sömürgecilerin zengin alanlarına yansıyor. Böylece Batı şehirlerinde gelişmeye başlayan göçmen bölgeleri, gerilikleri, suç oranları ile Batı şehirlerinin siyasal yaşamını ve daha geniş bir açıdan bakarsak Batılı ulusu tehdit eder gözüküyor. Amerika’da olduğu gibi Fransa’da da aşırı sağcı çevreler gittikçe kaybolan ‘ beyaz güçten’ ve banliyölerin getirdiği ‘güvensizlikten’ söz ediyorlar. Batılılar dış sömürgecilikten iç sömürgeciliğe dönüyorlar.
Küresel Güney’den Kuzey’e yapılan göç homojen ve etnik –milliyetçi olarak nitelendirilen ulusal güce yapılan bir saldırı olarak görülüyor. Amerikan gücü ve ulusal kimliği sadece küresel İslamcı terörizm tarafından değil, ancak Amerikan büyük şehirlerine yerleşen, şehirleri işgal eden Latin kökenli gruplar tarafından tehdide uğramış kabul ediliyor. İşte Trump’ın seçilmesindeki tek önemli faktör bu. Bazı Amerikan yazarlarına göre bu durum dördüncü nesil savaşı belirliyor.. Bu da savaşların en tehlikelisi.
Gözetleme ekonomisi şehirlerde öngörülen yukarda bahsedilen tehditler nedeniyle gelişiyor. Büyük teknoloji üreten firmalar, halkın şehirlerdeki günlük faaliyetlerini, davranışlarını izleyen teknikler geliştiriyorlar. Batının son zamanlarda açıkça gözüken ekonomik gerilemesine karşın güvenlik hizmetleri pazarları ve teknolojileri gittikçe gelişiyor. Savaş sahalarında kullanılan tekniklerin aynıları ülke içinde kullanılıyor. Bu pazarların büyümesi öte yandan büyük şehir hayatına katkıda getiriyor.
Uluslararası ilişkilerde; dış politika analizleri, askeri konular, uluslararası hukuk ile uğraşan akademisyenler olarak, ayrı bir coğrafyada gelişen yeni şehir savaşlarının hukuki, siyasal, ekonomik ve sosyal sorunlarıyla uğraşmıyoruz. Genel olarak küresel doğuyu ve doğuluları çağdaş güvensizliğin nedeni olarak görmek, sömürgecilikten sonraki dönemde Batıda gelişen insan hakları, liberalizm, yaşam hakkı temel kurallara uymuyor. Göçmen yerleşimlerinin süper eşitsizliğin ve güvensizliğin kaynağı olması ve şiddetin bu nedenle yaygınlaşması göz ardı ediliyor. Oysa, eski sömürgeci devletlerin zenginliklerin teknolojik buluşlarının yanında kendilerine göç eden ülkeleri sömürmelerinden geliyor. Hiç bir Batı ülkesi bu gerçeği görmek istemiyor. Göçmenler Batılı ülkelerde yaşayan parazitler olarak görülüyor. Maalesef şehircilik araştırmaları, yeni emperyalizmde merkezi rolünü açıklamakta ağır kalıyor. Oysa, şehirler emperyal dönemde, yeni sömürgecilik döneminde ve sömürgecilik sonrası dönemde birbirlerini etkileyerek gelişiyorlar. Bu yapılanmalar anlaşılmadığı sürece şehirlerdeki şiddetin önü alınmayacak gibi gözüküyor.