Amerika ile Sovyetler Birliğinin II. Dünya Savaşı'ndan sonra dünyayı iki kampa ayırarak çekişmesi sonucu, Amerika Sovyetler'e karşı yeni bir politika izlemeye başlamıştı. İzlediği bu yeni politika sayesinde Türkiye, Stalin'in baskılarına karşı koyabilmişti.
Amerika ile Sovyetler Birliğinin II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyayı iki kampa ayırarak çekişmesi sonucu, Amerika Sovyetler’e karşı yeni bir politika izlemeye başlamıştı. İzlediği bu yeni politika sayesinde Türkiye, Stalin’in baskılarına karşı koyabilmişti. Marshall Planı’yla başlayan Amerika –Türkiye yakınlaşması, Truman Doktrini ile Türkiye ve Yunanistan’a askeri yardım yapılmasıyla devam etti. Daha sonra 1952’de NATO’ya giriş geldi. Aslında, Amerika’nın Sovyetler’e karşı izlediği en kapsamlı planı onu ‘çevreleme’ planıydı. Bu plan için Türkiye’nin başı çektiği Bağdat Paktı kuruldu. Bağdat Paktı’nın üyeleri şunlardı: Irak, Türkiye, İran ve Pakistan. Ortadoğu böyle çevrelenince, Asya’da Japonya ve Filipinlerle yapılan ikili anlaşmalarla Rusya tümüyle çevrelenmiş oluyordu.
Günümüzde bu yapılanmanın çözüldüğü görülüyor. İlk çözülme İran’la başladı. Humeyni, Fransa’dan Amerika’nın koruması altında Tahran’a inerek İran İslam devrimini başlattı. İran devrimi ilk başlarda hem Amerika hem de Rusya’ya karşıydı. İranlıların Amerikan elçiliğini basmasıyla birlikte bu düşmanlık Amerika tarafından cevaplandırıldı ve İran, Irak’la 1988’e kadar süren bir savaşa girdi. Rusya ise yayılan İslam devrimi nedeniyle Güney Doğu Asya topraklarını korumak ve Afganistan’daki kendisine taraf olan rejimi korumak için bu ülkeye müdahale etmek zorunda kaldı. Artık, İran Amerika’nın bir numaralı düşmanları arasına girmişti. Irak’a verilen roketlerle ateşkes istemek zorunda kalan İran ülke bütünlüğünü korumak için nükleer silah yapma yolunda ilk adımlarını attı ve uranyum zenginleştirme tesisleri kurdu. Uranyum zenginleştirmenin nükleer silah yapmanın üçüncü adımı olduğunu iyi bilen Amerika Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden İran’a karşı ambargo kararı çıkarttı. Ayrıca kendisi de bir takım teknik ve mali ambargolar uygulama yoluna gitti. Obama döneminde, Rusya’nın üstü kapalı desteğiyle İran’ın nükleer enerji üretimini durduran ve denetim altına alan bir antlaşma yapan Amerika Trump yönetiminde, Amerikan İsrail lobisinin desteğini almak için İran’a karşı yeni ambargolar uygulama yoluna gittiği gibi, ekonomik rahatsızlıklar nedeniyle zorlanan İran halkını ayaklanmaya teşvik edici davranışlarda da bulunuyor. Bilindiği gibi ekonomik ambargolar bir ülke halkının memnuniyetsizliğini artırmada ‘çarpan etkisi’ yarattığı için İran protestolar konusunda Amerika’yı suçluyor.
Afganistan’a müdahale eden Rusya’ya karşı Amerika, din öğrencileri olan Taliban’ı destekledi. Amerika’nın yanında Suudi istihbarat ve parası vardı. Pakistan eski Başkan Ziya Han döneminde Amerika sayesinde muhafazakarlaştığı için Rusya’ya karşı Amerika’nın yanında yer aldı. Afganistan’da epeyce hırpalanan Rusya, diğer çeşitli nedenlerle birlikte bir çöküşe girdi ve 1990 Sovyet rejimi çöktü. Mekke ve Medine gibi İslam’ın mukaddes şehirlerinde uzun zaman varlığını sürdüren Amerikan askerleri nedeniyle bir zamanlar Ruslara karşı Amerika’nın yanında yer almış olan Usame Bin Ladin Amerika’ya karşı çıktı ve Amerika’nın yurt dışı hedeflerine karşı terör yapmaya başladı. 2001 yılında çoğu Suudi pasaportlu İslami bir grubun New York ve Washington’da giriştiği terör saldırıları nedeniyle Amerika bir zamanlar Ruslara karşı desteklediği Taliban rejimiyle çatışmaya girişti ve Afganistan’ı işgal etti. NATO’nun da katıldığı bu savaş günümüze kadar devam ederken Amerika muhafazakarlaşmış Pakistan’ın aşırıcı örgütlerle yeterli mücadele etmediğini ve kendisini oyaladığını ileri sürerek Pakistan’a yaptığı Amerikan askeri yardımını kesmeye karar verdi. Oysa, Pakistan Kuzey Veziristan’daki aşırı uçlarla mücadele ederken onların karşıtı olan diğer aşırı uçlara destekleyip iki aşırı ucu birbiriyle çatıştırarak çözüme varacağını hesaplıyor. Pakistan aynı zamanda bu aşırı uçları kullanarak Afganistan ve Hindistan’a karşı ülke çıkarlarını bu uç kesimleri destekleyerek sağlayacağı kanısında. Ancak bu ülkenin yirmi yıllık bir aşırı muhafazakarlaşmasından sonra birden bire geriye dönüş yapması ve Veziristan bölgesindeki aşırı uçlardan kurtulmasının mümkün olmadığı gözüküyor. Pakistan maliyesinin harcamalarının çoğunun askeri harcamalar olduğu görülüyor. Bu durumda Amerika’nın yardımı kesmesi Pakistan’ı zor duruma düşürecek gibi.
Öte yandan, Pakistan hızla Çin’e yaklaşıyor ve Çin’den önemli miktarda mali destek alıyor.
Çin’in Kızıldeniz’deki askeri üssünden sonra kuracağı ikinci askeri üs Pakistan’da. Pakistan hızlı bir biçimde Şanghay grubuna kayıyor.
Eski Bağdat Paktındaki üçüncü ülke olan Türkiye’nin de Amerika’yla arası pek iyi değil. 2011’de Amerika’nın Ortadoğu politikasında diğer müttefikleri gibi rol almak durumunda olan Türkiye izlenen Ortadoğu politikası yanlış yansımalara neden olunca kendisinin derhal ters yönde ilerlemesini hemen yerine getirmesi mümkün olmadığı için Batılı ülkelerle karşı karşıya gelmiş durumda. Amerika’nın, Türkiye’nin PKK’nın bir kolu olarak kabul ettiği YPG’yi desteklemesi ve tonlarca silah ve cephanenin bu gruba aktarılması Türkiye’yi rahatsız ediyor. Türk vatandaşlarının yargılandığı nasıl sonuçlanacağı ve ne getireceği belli olmayan Zarraf davası Türk yönetimini geriyor. Irak ve Suriye’deki sorunları çözmek için şimdilik Rusya ve İran’la Astana barış sürecini geliştiren Türkiye gittikçe Amerika’dan uzaklaşıyor. Rusya’dan alacağı s-400 füzeleri Amerika ile Türkiye arasında ayrı bir sorun oluşturuyor. Amerika’nın bu tutumu devam ettiği takdirde, Cumhurbaşkanının söylediği: “Amerika ile ikili hukuki ilişkilerin sona ereceği”, cümlesi hem Türkiye’yi bağlayıcı hem de ilişkilerin geldiği noktayı göstermesi açısından çok önemli bir gösterge. Belki el altından ikili diplomatik görüşmeler, İran’la olduğu gibi, sürüyordur. Yoksa köprüler atılmak üzere.
Bütün bu gelişmelere baktığımızda bir zamanlar Rusların sıcak denizlere ve Ortadoğu’ya inmesini önlemek için Amerika’nın yapılandırmalarının artık çökmek üzere olduğu görülüyor ve Rusya Doğu Akdeniz’de kendisine sağlam bir yer edinmeye doğru gidiyor. Amerika ise DEAŞ’tan sonra elinde kalan son İslami grupları bir kez daha örgütleyerek Suriye’de varlığını sürdürme politikaları izliyor. Yirmi sene sonra Kudüs’e Amerikan elçiliğinin taşınacağını bildiren Trump yönetimi Ortadoğu halkları için hem inanırlılığını hem de ahlaki üstünlüğünü kaybetmiş durumda.