Ekonomik alanda gerilediğini hisseden Amerika, Obama'nın, 'Asya Pivot' politikasından sonra Asya ekonomisinde yeniden etkin olmaya çalışıyor.
Ekonomik alanda gerilediğini hisseden Amerika, Obama’nın, ‘Asya Pivot’ politikasından sonra Asya ekonomisinde yeniden etkin olmaya çalışıyor. Silahlanmasına göz yumduğu Japonya ile birlikte Asya ülkelerine yeni ekonomik planlar sunuyor. Trump’ın Asya’da Çin’e, Vietnam’a, Filipinler’e yaptığı gezide ve Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği(APEC) konferansında yaptığı görüşmelerde ve toplantıda yaptığı konuşmada, Önce Amerika’ demesi sömürgelikten II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurtulmuş olan Asya ülkelerinde pek iyi karşılanmışa benzemiyor. Trump nedense çok taraflı ticaret sözleşmelerinde Amerika’nın kaybettiği kanısını taşıyor. Oysa II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın ekonomik kalkınmasını sağlamak için Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu kurduran ve topluluğa borç veren ülke Amerika idi. Acaba bölgelerin ekonomik olarak kalkınması ve işletme sistemleri öğrenmeleri Amerikan ticaretini aksine mi etkiliyor? Amerika ikili ticaret ilişkilerini yeğleyen bir politika izliyor. Çin, Amerika ile ikili bir ticari politika izlerken, Davos’ta ileri sürdüğü küreselleşme ve çok taraflı ekonomik ilişkiler üzerinde durarak Asyalı ülkelerin kalbini kazanmış gözüküyor.
Bütün Batılıları kastetmiyorum ama, çok nazik ve centilmen gözüken Anglo-Saksonların rakiplerine arkadan vurma gibi gelişmiş bir siyasi oyun sistemleri var. Çin’le ticaret anlaşmaları yaparken, Amerikan sivil toplum kuruluşları Çin’in ana enerji hatlarının geçtiği Myanmar’daki insan hakları yapılanmalarını zorluyorlar. Amerika, Japonya, Vietnam, Filipinler, Endonezya ile Çin’i Doğu ve Güney Çin denizinde sıkıştırıyor ve suni adalar yapılmasını, Çin’in bu alanda başat bir rol oynamasını önlemeye çalışıyor. Amerika bu sıkıştırmalarının yanında Hindistan bir denge gücü olarak yanına çekerken, Nepal’de bir takım girişimlerde bulunuyor ve sürgünde Uygur hükümetine Vaşington’da yer veriyor. Çin’in kuzeyinde bulunan İç Moğolistan içinde ayrıca çaba gösterdiği biliniyor. Amerika’nın Çin’e karşı Pasifikteki son sıkıştırma alanı Avustralya. Obama döneminde o ülkede ilk Amerikan üssünün açıldığı biliniyor.
İlginç olarak, Ortadoğu’da Suudi Arabistan’ın ‘ılımlı İslam’a’ dönmesi ve Suudi Arabistan içindeki reform hareketlerinin dünya, Ortadoğu ve Çin ekonomisi üzerinde önemli etkileri var.
Suudların reformuyla birlikte petrol fiyatlarına yapılan desteklerin kesilmesi, kadınların 2018’den itibaren araba kullanarak belki de iş gücüne katılacak olmaları Suudi ekonomisini daha rekabetçi yapacağı gibi Suudi ekonomisine milyarlar kazandıracak gibi. Dışardan Suudilere gelmiş bulunan binlerce Asyalı ve Arap işçi ise işsizlik krizi içine girecek gibi. Suudlar eğitim bütçesini ne olursa olsun kısmıyorlar. 200 bin Suudi Arabistan öğrencisi yurt dışında okuyor. Bu sayı Çin’de 600 bin kadar.
Suudi siyasetindeki gelişmeler ekonomisini etkileyip petrol fiyatını arttırması durumunda küresel gayri safi milli hasılanın düşmesinin yanında, küresel olarak dünya ekonomisini etkileyecek durumda.
Enerji piyasasındaki fiyat artışlarının Çin’e yıllık maliyetinin 500 milyar doların üstünde olabileceği tahmin ediliyor. Çin, Suudi Arabistan’ın petrol şirketi Aramco’nun yüzde 5 hissesi için 100 milyar dolar yatırmış durumda. Daha da fazla hisse senedi almak istiyor. Çin’in Suudi Arabistan’la son dönemde yaptığı ekonomik anlaşmaların değeri 70 milyar dolar kadar. Ayrıca, Çin, iklim değişikliğinin farkında olan Suudi Arabistan’a önemli miktarda güneş enerjisi panelleri satıyor ve teknoloji transferinde bulunuyor. Çin’in enerji alanında Suudilerin yanında Katar ve İran’la yakın ilişkileri de var.
Suudi reformunun diğer bir etkisi Ortadoğu ülkeleri üzerinde. 2050 yılında 2.76 milyara çıkacak Müslüman nüfusu reformist gelişmelerden mutlaka etkileneceği anlaşılıyor. Öte yandan İsrail’in Amerika’yı, Amerika’nın Suudi Arabistan’ı dürtmesiyle Suudi Arabistan’ın Lübnan’ı ve Hizbullah’ı sıkıştırması İran’ın bölgedeki etkinliğine gem vurarak Batının stratejilerine uygun bir ortam yaratacağı hissediliyor. Bu gelişmenin sonuçlarının nereye kadar gideceğini şimdilik bilemiyoruz.
Görüp anladığımız, birbirine bağlı hale gelmiş uluslararası yapılanmalarda Amerika, Ortadoğu’yu Asya’ya, Asya’yı Ortadoğu’ya oynama kapasitesine sahip olduğu gözüküyor. Bu tür küresel oyunların sonucunun büyük çatışma boyutlarına varmamasını temenni etmekten başka çare şimdilik yok gibi.