Dün akşam İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Bale Bölümü öğrencilerinin yıl sonu temsilini izledim.
Dün akşam İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Bale Bölümü öğrencilerinin yıl sonu temsilini izledim. Kadıköy İskele’deki okulları elinden alınan, ulaşım ve eğitim bakımından büyük zorluklar yaşayan zarafetin temsili bale öğrencileri her şeye rağmen dün akşam muhteşem bir performans sergilediler. Avuçlarım patladı alkışlamaktan. Onlarla ne kadar gurur duysak azdır. Ve çocuklarını tüm zor koşullara rağmen destekleyen fedakar ailelerini de gönülden tebrik ettim yine ediyorum.
Eve geldiğimde balenin tarihini merak edip araştırdım. Bir de ne öğreneyim? Balenin tarihi Osmanlı’ya dayanıyor. Şu halde Türk balesinin tarihini de 19.yüzyıla dayandırmak haksızlık olur.
Okul olarak İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Türkiye’nin ilk konservatuvarı. 1914 yılında “Darülbedayi” (Güzellikler Evi) olarak kurulmuş, 1917 yılında “Darülelhan” (Melodiler Evi) olarak devam etmiş, cumhuriyet sonrası 1925 yılında “İstanbul Konservatuvarı” adını almış, 1944 yılında ise “İstanbul Belediye Konservatuvarı” adı ile çalışmalarını sürdürmüş. 1986 yılında ise İstanbul Üniversitesi’ne bağlanmış.
2020 yılı Aralık ayında İBB’nin, Kadıköy Meydanı için bir proje yarışması açmasıyla ve halk oylaması sonucunda, binada konservatuvara da yer veren 26 numaralı proje birinci olmuş. Buna rağmen İBB, 2017 yılında yönetim tarafından onaylanan bir bina projesi uygulamasıyla “Haldun Taner Sahnesi Restorasyonu ve Uygulama Projesi” doğrultusunda yapının şehir tiyatrolarına göre tanzim edildiği, bu nedenle konservatuvara yer olmadığı üniversiteye bildirilmiştir.
Sonrası mı? Sonrası sürgün demek daha doğru! Maltepe Gülsuyu’nda bir binaya taşındılar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bizzat kendi konservatuarına ve sanata sahip çıkmadı vesselam.
Bale İtalyanca “dans” anlamına gelen “ballo” ya da “balletto” sözcüğünden türetilmiş. İtalya’da Rönesans döneminde mim sanatçıları, gösterilerde kullandıkları adımları belli bir disipline dayanarak ilerletmiş ve temel bale hareketleri bu şekilde ortaya çıkmış.
İstanbul’da bilinen ilk bale gösterisi 1524 yılında gerçekleşmiş, İstanbul’daki İtalyanlar Venedik elçisinin evinde bir bale gösterisi düzenlemişler. Burada yer alan 1524 tarihi özellikle önemli; çünkü mevcut bütün bale tarihlerinde, ilk önemli bale gösterisi olarak 1581’de Fransız Sarayı’nda gerçekleştirilen ‘Balet Comique de la Royne’ belirtilir. İstanbul’da 1524 tarihini taşıyan gösteri ise hepsinden öncedir. Aslında, bale tarihinde ‘ilk temsili’ olarak bilinen bu olgunun İstanbul’da gerçekleşmiş olması pek şaşırtıcı değil: Çünkü İstanbul’un Galata semtinde Venedikliler, Floransalılar ve Cenevizliler yaşıyor. Söz konusu bu azınlıkların Türk dostlarıyla birlikte Fransa Kralı I. François’nın İtalya’daki yenilgisini kutlama kapsamında gerçekleştirilmiş.
III. Murat 14 Haziran 1582’de şehzadeleriyle birlikte yoksul çocukları da sünnet ettirdiği şenlik için 900 kişiden oluşan bir oyuncu topluluğu getirmiş, bu topluluk ‘Aya Yorgi’nin Ejderle Kavgası’ başlıklı bir bale sergilemiş ve aşk tanrısı Eros’un hikayesini canlandırmış.
Daha sonra Cumhuriyetin kuruluşluyla Türk Balesi, 1948’de Yeşilköy Bale Okulu’nun öğrencileriyle başlayıp bugüne kadar pek çok ilimizde görkemli yapıtlarla perdelerini açmakta, çağdaş sanatın gelişimini geleceğe taşımaktadır.
Dans evrenseldir. İnsanoğlu konuşmadan, tekerleği icat etmeden, ateşi bulmadan önce dans ile kendisini ifade etmiştir. “Önce dans vardı” diyen Homeros doğru söylemekte.
Sevgili anneler babalar,
Her çocuk doktor, mühendis, avukat olmak zorunda değil. Onları yeteneklerine göre sanata yönlendirebilirsiniz. Özellikle baleye.
Etrafa duyarlı ve sevecen olmayı öğreten sanat eğitimi aynı zamanda insan olmayı da öğretir. En çok alkışı da onlar hak eder…