Bu FETÖ soruşturmaları, yer yer 12 Eylül'ün traji-komik hikayelerini hatırlatır olaylara neden oluyor.
Bu FETÖ soruşturmaları, yer yer 12 Eylül’ün traji-komik hikayelerini hatırlatır olaylara neden oluyor. Bilen bilir. 12 Eylül’de evlerinde yasaklı kitapları olanlar onları ya küvetlerde yakarlar ya da ormanlık bir yere atarlardı. Çünkü bu kitapların bulunması bir karine teşkil ederdi. Darbe sabahı bir çok evde yakılan kitaplarla su ısıtıldığını bilirim. Bir dostumun kayınpederi. Geçen hafta bir parka gidiyor. Yaşını almış bir bey. Gözleri de çok iyi görmüyor. Parkta dolaşırken bir çuval kitap buluyor. Şöyle üstün körü bakıyor. Kendince diyor ki, “Kitapları atmışlar. Ben bunları eve götüriyim, belki içinden okuyacağım çıkar.” Çuvalı parkan evine kadar sokaklarda sürükleye sürükleye götürüyor. Salonun ortasına koyuyor. Derken aile geliyor bir bakıyorlarki ortalık Fetullah Gülen kitaplarıyla dolu. Şaşkınlık içinde “Bunlar nereden geldi?” diye düşünürlerken gerçek ortaya çıkıyor. Bey amcanın getirdikleri evlerinde bu kitaplar bulunmasın diye FETÖ’cüler tarafından parka atılan kitaplardan. Bizim amcamız da ne bilsin alıp eve getiriyor.
Fakat bu kez başka bir dert ortaya çıkıyor. Bu kez aile kara kara “Bu kitaplardan nasıl kurtulacağız?” diye düşünmeye başlıyor. Küvette yakacak halleri yok. Bir yere atarken yakalansalar başka bir dert. Çaresiz gizlice arabanın bağajına koyuyorlar. İnşallah çevirme olmaz diye dua ede ede biraz şehir dışında bir ormanlık alana bırakıyorlar. Ama yol boyunca yaşadıkları tedirginlik trajedi ile komedi arasında gidip geliyor.
Kim, dua et ki petrolün yok
Kuzey Kore, garip bir ülke. Lideri daha da garip. Kim Jong-un babasından miras kalan ülkeyi yine babasının çiftliği gibi yönetiyor. Derdi, tasası yok. Bütün dünya ambargo üstüne ambargo uyguluyor, hiç de tınmıyor. Zaten zavallı halk açlıktan bulsalar ambargonun kendisini yiyecekler. Hal böyle iken, bu Kim’in bir tutkusu var. Nükleer silahları çok seviyor. Kendince “Nükleer silahım olursa batılı güçler beni deviremez, ülkemi işgal edemezler” diye düşünüyor. Ha bire bomba denemesi yapıyor. (Habire dediğime de bakmayın şimdilik 5 olmuş. Buna karşılık Amerika’nın şimdiye kadar yaptığı denemelerin sayısı binin üzerinde.)
Kim, yanılıyor. Şu anda eğer ülkesi işgal edilip, kendisi devrilmiyorsa bu nükleer silahı olduğu için değil. Petrolü olmadığı için. Irak, bile bile yalan söylenerek, bile bile kumpas kurularak, “Kitle imha silahları var” denilerek işgal edildi. Amerikan Başkanı, İngiliz Başbakanı, Amerikan Dış İşleri Bakanı açıkça yalan söylediler. Aradılar taradılar böcek ilacı bile bulamadılar. Kitle imha silahları dedikleri ise kimyasal silahlar. Bunlar da korkunç. Ama nükleer silahın yanın da tanka karşı sapan muamelesi görürler silah literatüründe. Ama Irak’ın petrolü vardı. Ve Batılı ülkelerin bu petrole ihtiyacı. Kuzey Kore’de petrol falan yok. O yüzden işgal etmeye deymez. İşte Irak’a “Demokrasi götüren” devletler o yüzden Kuzey Kore’yi sadece eleştirmekle kalıyorlar. Kâr yoksa savaş da yok anlayacağınız.
Şeritler çok dar
İstanbul’da yaşayanlar bilir. Çok iyi bir uygulama var. Metrobüs. Metrobüs harika. Ama bir de yan etkisi var. En önemli güzergahlarda metrobüsler için iki şerit yol ayrılıyor. Buna hiç bir itirazım yok. Keşke her yer böyle olsa. Ama metrobüs hattının dışında kalan yollarda ilginç bir durum yaşanıyor. Diyelim ki metrobüsten önce 3 şerit olan yol bir şeridi otobüslere ayrıldığı halde yine üç şerit kalıyor. “Bu nasıl oluyor ya hu?” diye düşünürken fark ettim ki, yanımdaki otomobillere fazlaca yaklaşmışım. Neredeyse dikiz aynalarımız birbirine değecek. Otomobillere ayrılan yol yine 3 şerit ama şeritler aynı şeritler değil. Eskisinden çok daha dar. Araçlar birbirine sürtünür gibi gidiyor. Sıkışık trafikte birinin başına birşey gelse kapıyı açıp araçtan inemeyecek durumda. Trafik biraz açık olduğunda ise bu kez kaza tehlikesi beliriyor. Bu sorunun çözümü için aklıma bir öneri gelmiyor açıkçası. Belki de İstanbul’da yaşamanın diyeti bu.