Durumumuz hiç de iyi değil. Altı aydan fazla bir süredir üzerimize çöreklenen koronavirüs denen illet, tam olarak nefesimizi kesmiş, aklımızı askıya almış durumdadır.

Dün yazdık, uzun zamandan beri hep yazıyoruz. Tam biraz rahatladık derken ağustosun bitmesi ve eylül ayının başlaması ile birlikte salgında beklenen hareketlenme dönemine girdik. Eylüle girerken 20’li rakamlarda olan vefat sayıları, son bir iki haftada hızla yükselerek, yazıyı yazdığım gün 68 rakamına ulaştı. Şimdi geçen hafta bugün yazdığımız endişe dolu sözlerin gerçekleştiği noktadayız.

Durumumuz hiç de iyi değil. Altı aydan fazla bir süredir üzerimize çöreklenen koronavirüs denen illet, tam olarak nefesimizi kesmiş, aklımızı askıya almış durumdadır.

Öncelikle biz 65 yaş üstüler için ısrarla vurgulananların yanı sıra, artık tüm yaş grupları için geçerli olan bir pandemi dönemi yaşıyoruz. Bir süredir yaşamda uygulanan serbestlik bu zor günleri aşmak için süratle terk edilmesi gereken bir zorunluluk haline geldi. Türkiye geneline yayılan salgın sonbahara girdiğimiz bu aylarda neler olacağını çoktan yansıtmaya başladı bile. Son açıklana vaka sayısı biraz düşmüş olsa da, vefat sayısı ise 68’e ulaşmış durumda. Önceki gün 111.110 olan test sayısı dün 97.418’e düşmüş ama vefat sayısındaki yükselme devam ediyor.

Bu durumda yapılması gerekenler; iyice rahatlayan yaşam biçiminde ilk önlem olarak Mayıs-Haziran aylarındaki kısıtlama önlem uygulamalarına ivedilikle dönülmesidir. Bu konu öncelikle ele alınmalı. Durumun iyice ciddileştiği bir ortamdayız.

Bu ay sonuna doğru oldukça dikkat edilmesi gereken günler geliyor. İlk öğretimde bazı sınıflarda yüz yüze eğitim başladı bu sabah.

Asıl önemlisi ise; yaz dönemi için tatil yörelerine, memleketlerine, köylerine gidenler sonbaharın başlaması ile kış döneminde yaşadıkları şehir merkezlerine geri dönmeye başlayacaklar. Bir süreden beri Anadolu’nun birçok bölgesinde yaşanan salgın yoğunluğundan birazını geldikleri yere taşıma risklerini asla göz ardı etmemeliyiz. Bir süredir Ankara’daki vaka artışlarının nedeni olarak gösterilen bu hareketlilik sonbaharın gelişiyle, başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere büyük şehirlere doğru yayılacağı endişesi var. O nedenle de buralarda önlemlerin arttırılacağı gündemin birinci sırasında.

Bu konu, İçişleri Bakanlığının yayınladığı genelgelerle Valiliklerin uygulamaya koyacağı önlemler olarak öne çıkıyor. Başta 65 yaş üstüler olmak üzere daha sıkı kısıtlama uygulamalarıyla karşılaşabiliriz. Bu artışların önüne geçebilmek için yapılması gereken de budur hiç kuşku yok ki.

Başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere bireysel olarak almamız gereken önlemler konusunda oldukça gevşek davrandığımızı görebiliyoruz. Maske takmadan sokağa çıkma yasağına rağmen, sokak ve caddelerde maskesiz dolaşanlara, kalabalık ortamlarda mutlaka uymamız gereken sosyal mesafeleri uygulamayanlara, özellikle; toplu taşımada sosyal mesafeye dikkat etmemiz konusuna gereken önemi göstermeyenlere sıkça rastlayabiliyoruz. Bunun, salgının yayılmasında en baş neden olduğunu göz ardı edenler hem kendi ailelerine hem de topluma zarar verebileceklerini unutmamalılar.

Bunun mutlaka yapılması gerekeni; uymamız gereken kuralları hiç aksatmadan uygulamamızdır.

Evden çıkınca mutlaka maske takalım, sosyal mesafeye dikkat edelim ve hijyeni hiç eksik etmeyelim.

BİR TUTAM TEBESSÜM

UÇAK İNİŞTE

Uçak, dünyanın en kalabalık hava meydanlarından biri olan Londra Heathrow'a yaklaşırken hoparlörlerden pilotun sesi duyuldu:
- “Sayın yolcular, biraz sonra Londra'ya inmiş olacağız.”

“Londra'da hava hafif yağmurlu ve sıcaklık...”
Tam o sırada pilottan:
- "Aman Tanrım..." diye korkunç bir feryat duyuldu ve yolculara bir asırmış gibi gelen üç beş saniye boyunca hiçbir ses çıkmadı.
Biraz sonra pilot tekrar konuşmaya başladı.
- “Sayın yolcular demin sizleri çok korkuttuğum için özür dilemek istiyorum. Hostes yanlışlıkla üstüme koca bir fincan sıcak kahve döktü. Canım çok yandı. Hele pantolonumun önünü bir görseniz...
Bu sırada arkadan bir yolcu bağırdı:
- “Asıl siz bizim pantolonların arkasını bir görseniz...”