Ömür dediğin kıylükal imiş. Göz açıp göz kapanmış dünya denilen bundan ibaretmiş. Geride evladı ıyal varmış, bir varmış bir yokmuş.
Ömür dediğin kıylükal imiş. Göz açıp göz kapanmış dünya denilen bundan ibaretmiş. Geride evladı ıyal varmış, bir varmış bir yokmuş. Var iken şükürden yoksun, yok iken isyana mahkûm imiş. İnsan denilen varlık eşrefi mahlûk olsa da nefsine mahkûmluğun suçunu herdaim şeytanda görürmüş. Oysa şeytan Rabbimizin sözüne bir kez itiraz edince; kovulmuş ebediyyen huzurdan, cennetten. Bir an düşünmeli ki biz gün boyu, gece sabaha değin ne çok itirazlar, isyanlar, suçlar işleyip işleyip huzuruna geliyoruz. Bu hallerimizin bir kısmı bilinçsizce-gafletten, bir kısmı alışkanlıklarla ve dahi bir kısmı nefsimizin-hevalarımızın belirleyiciliğiyle. Sonra pişmanlıklarımız artıyor. Kendimizle hesaplaştığımız oluyor. Yarab, bizi bağışla diye boyun büküyor, eşiğine kapanıp af diliyoruz "affa layık olmasak da". Kulun dönüp dolaşıp geleceği yer Rabbinin huzurundan başka bir yer değildir.
Analar, babalar ne çok affediyor çocuklarını bir baksana. Kuşku yok ki, insana verilmiş noktadan bile azıcık olan şefkati ve merhametiyle evladını bağışlayıp duruyor. Genel itibariyle ne yaparsa yapsın ne ederse etsin affediyor. Rabbimizin sonsuz güç ve kudretine boyun eğip, hulusi kalp ile bir dahi sırt dönmemeye, ibadetten geri kalmamaya, helalin dairesinde yaşamaya, haramlardan şiddetle kaçmaya azmetmeli ki merhamet, şefkat ve ikram sahibi olan ulu Allahımız da bizleri bağışlayıp affetsin. Bir an düşünelim;
Ne vakit yöneldik de o bizi yalnız bıraktı?
Ne vakit dualar ettik de bize vermedi?
Ne vakit ağlayıp inledik de bizi duymadı?
Ne vakit biz yürüdük de o bize koşmadı?
Ne vakit Allahım, ya Rabbim dedik de buyur kulum, söyle kulum, bir isteğin mi var demedi?
Ne vakit istediğimiz şeyi bize ikram etmedi?
Dini sohbetlerde sıklıkla anlatılır; Şakiki Belhi, Hac yaparken İbrahim b. Ethem'le karşılaşırlar. Ona geçimini nasıl yapıyorsun diye sorar. İbrahim b. Ethem; "eline bir şey geçerse şükrettiğini, geçmezse sabrettiğini” söyleyince: "Belh köpeklerinin de yaptığı budur" demiş. Bunun üzerine aynı soruyu İbrahim b. Ethem kendisine sorunca "bulduğumuzda dağıtırız, bulamadığımızda şükrederiz karşılığını vermiştir." İnsan her gördüğünden, her dinlediğinden ve okuduğundan kendi payına düşeni almalı, ömrünü ona göre şekillendirilmelidir. Ölüm gerçeği iç cebimizde bizleri bekliyor çünkü.
Düşünmenin-tefekkürün ne kadar kıymetli olduğunu her daim söyler dururuz da, bir türlü tam manasıyla tefekkürü anladığımızı söyleyemem.
İnsanoğlu, yaratılışı düşünmelidir.
Yaratılıştaki her insana verilen kabiliyetleri düşünmelidir.
Yeryüzünün, gökyüzünün nasıl böylesine muhteşem durduğunu düşünmelidir.
Yağmurların, dolu ve kar yağışının muhteşemliğini düşünmelidir.
Güneşin doğuşunu, batışını düşünmelidir.
Hayatın muştularını, türlü türlü yediğimiz nimetleri, renk renk aynı topraktan topladığımız meyveleri düşünmelidir.
Hayat ne kadar muhteşem görünse de bir kıyameti beklediğini düşünmelidir.
Ölümün ağzımızın tadını kaçırdığını, uykularımızı tarumar ettiğini düşünmelidir.
İbni Maceda geçen bir Hadisi İbni Ömer şöyle naklediyor: “Resûlullah (sav) ile birlikte idim. Ensardan bir adam gelerek Hz. Peygamber’e (sav) selâm verdi. Sonra şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resûlü! Müminlerin hangisi daha faziletlidir?” “Ahlâk bakımından en güzel olanları” diye buyurdular. Sonra adam, “Müminlerin hangisi daha akıllıdır?” diye sordu. Hz. Peygamber, “Ölümü en çok hatırlayanları ve ölümden sonrası için en güzel şekilde hazırlananları. İşte onlar en akıllı olanlardır” diyerek cevap verdiler. Ebu Hureyre (ra)'ın naklettiği bir Hadisi şerif Nesai'de şöyle zikrediliyor: "Lezzetleri yok eden ölümü çok hatırlayın".
Müddessir Suresi 31 ayeti kerimede; "Rabb'inin ordularını kendisinden başkası bilmez" buyruldu. Bu konu ayrıca gündemimize almamız gereken önemli bir husustur. Siz Allah'ın dinine sahip çıkarsanız Allah cc. size sahip çıkar.
Efendimiz Aleyhisselam şöyle buyurdular: "Hizmet eden, mümin kardeşinin hizmetinde oldukça Hak'kın güvenci altındadır. Hizmet eden için, hizmet karşılığında gündüz oruç tutmak, gece namaz kılmak sevabı vardır. Bunlar Allah yolundaki savaşçılara, hacılara dünya ve içindekilerden geçip, kutsal mabetlerde ibadet edenlere hizmet edenler gibi olup, sevapları da yeryüzündeki bütün iyilik sahiplerinin sevabı kadardır. Ne mutlu o hizmet edene ki, kıyamette ona hesap ve azap yoktur. Hizmet eden için Rebîa ve Mudar kabileleri misli kadar yani pek çok şefaat ikramı vardır.”
Ashabı kiram (Allah hepsinden razı olsun) şöyle sordular; “Ya Resulallah hizmet eden günahkâr olsa da bu müjde ona da var mıdır? Efendimiz (as) şöyle cevap verdiler; “Hizmet eden müminin kötüsü (çok günah işleyeni, ibadetlerde ihmal edenleri vs) bile Allah katında yetmiş gayretli ibadet ediciden ve emir ve yasakları öğreten görevliden daha üstündür. Hizmet edici için hizmette bulunduğu kimselerin sevabı kadar sevap vardır".
Her ismi güzel Rabbini bin şevk ile anda
Kalbindeki mihraba büyük cazibe insin
Gözden boşanan sel gibi yaşlarla yıkan da
Güllerden açan rayiha her zerrene sinsin
Unutulmamalıdır ki dillerimizi iyiliğe alıştırmalıyız. Kötü şeylerden kaçınmalıyız. Sabredenler mutlaka sabırlarının karşılığını görürler. Denilir ya; "sabreden derviş muradına erermiş." En sevgili olan Allah'tır. Allah ve resulünün sevgisinin önüne hiçbir sevgiyi koymamalıyız. Hiçbir sevgi Allah'tan ve resulünü sevmekten öne geçmemelidir. Farkında olmadan sevdiklerimizi çok sevdiğimizde Rabbimiz ve Âlemlerin sevgilisi Hz. Muhammed (as) gücenir, kıskanır. Bunu unutmamak, acziyetimizi bilmek oldukça önemlidir. Ondan geldik kuşkusuz dönüşümüz Allah'adır. Helal yemek, dualarımızın, ibadetlerimizin kabulünü sağlar. Sözlerimizi etkili kılar. Yeryüzünde yaşarken hüzünlü olmak, Allah ve resulünü andığımızda, hatırımıza geldiğinde ağlamak kalbi güzelleştirir. Çokca salavatı şerifeler getirmek sevgimizi izhar eder. Fakirleri görüp, gözetmek icap eder. Bir fakiri, bir yoksulu doyurmak, bir yetimin, bir öksüz'ün sırtını sıvazlayıp, başını okşamak, karnını doyurmak, ihtiyaçlarını görmek büyük ibadettir. Yeryüzünde insanın yapabileceği en güzel bereketli çalışmalardır. Bunların bereketi ömre ve kazanca yansır, ailemize, çoluk ve çocuklarımıza yansır. Allah (cc.) yolu, sabırla ve teslimiyetle alınır. Sabırla ulaşılır Allah'a. İman teslimiyettir. Akılla ulaşırken bazen aklın çelme takmak suretiyle yanlış yollara götürdüğünü görürüz. Bu nedenle iman, aklın önünde yürümelidir. Elbette din, akıl sahiplerine gelmiştir. Yeryüzünü, gökyüzünü, varlıkları, mevcudatı tamamıyla akıl sahipleri kullanır. Mesele imanda, ibadette, tam teslimiyet sahibi olmaktır. Azgınlık değil şükretmek, tevekkül sahibi olmaktır. Kıyam halinde, Allah'a sürekli yakarış halinde bulunmaktır. Kim Allah'tan başkasına sığınırsa sırtını başkalarına, yaratılmışlara dayarsa boşlukta kalır. Yıkılır kalkması zor olur. "Vekefa billahi vekila, en güzel vekil benim, ben size vekil olarak yeterim" buyuruyor.
Unutulmamalıdır ki Allah'a İsyan edene Allah (cc) halkı sataştırır ve tamah ettirir. Unutmamalı ki, vakit, kılıca benzer, ya sen onu kesersin ya da o seni keser. Vakti doğru kullanmak, vaktin sahibi olmak, onu emanet olarak bilmek, doğru kullanmak icap eder. Elimizdeki an, zaman, yani vakit o anki vakittir. Öncesi yoktur, geleceği bilemeyiz. Ömür dediğin gelip geçiyor işte. Gözlerini açtın yaşıyorsun, kapattın ömür bitti demektir vesselam.