50 M2 dizisini kim izlese bayılmış. Sen diziyi yerden yere vurmuşsun.

O ne tweetti be Cüneyt abiii, meğer senin içinde bir Demet Akalın oturuyormuş da haberimiz yokmuş. 50 M2 dizisini kim izlese bayılmış. Sen diziyi yerden yere vurmuşsun. Açıkçası bu işlerin göreceli olduğuna inanırım. Ama ‘’uyduruk, berbat, karikatür’’ yok artık o kadar da değil. Anlaşılan bünyen, yeterli dozda berbat Türk dizilerine maruz kalmamış. Ayrıca senin o dediklerin, zaten bu kadrodan çıkmaz… 50 M2’yi yazan; Türkiye’nin en sevilen komedi dizilerinden biri Leyla ile Mecnun’u yazan Burak Aksak. Yönetmeni ise Selçuk Aydemir, o da Kardeş Payı dizisinin hem senaristi hem de yönetmeniydi. Yani her ikisi de özellikle komedide kendilerini ispatlamış tipler. Dizinin oyuncularına gelirsek… Tartışmasız her biri birbirinden yetenekli, amma velakin Cengiz Bozkurt, Tuncay Bayazıt ve Tolga Tekin’in oynadığı bazı sahnelere, en yüksek seviyeden kahkahalar patlatmışlığım var. Genelde yakışıklı adamları komediye yakıştıramam. Fakaaaat Engin Öztürk bana tükürdüğümü itina ile yalattı. Heba oluyormuş canım adam Doğduğun Ev Kaderindir dizisinde… Neyse inşallah tez zamanda şu Şeyma Miami’den gelir de Cüneyt Özdemir’in keyfi de yerine gelir.

Yanlış dönüş!

Tam 9 yıl aradan sonra İbrahim Tatlıses ekranlara döndü. Tabi döneli haftalar oldu da ben anca yazıyorum. Nedense elim bi türlü yazmaya gitmedi. İtiraf etmem gerekirse; Ebru Yaşar’ın konuk olduğu gün dışında, programı oturup şöyle baştaaan sonaaa izlemedim. Zorladım yok olmadı, izleyemiyorum. Geçenlerde İbo Show için Seren Serengil’in yaptığı bir yoruma denk geldim. “Bu kadar çok hastane odası ziyareti gibi bu programı yaptırırsanız, bu adamın o zirvedeki halini yerle bir edeceksiniz yakında.’’ Açıkcası bir ara şeytan dürttü. Seren, konuk olamadığı için mi yaptı bu yorumu diye düşünmedim değil. Ama ben izlerken resmen kadının söylediklerini hissediyorum. İçim şişiyor. Güya eğlence programı... Cem Yılmaz konuk, ay nerede sarılıp ağlayacaklar diye son sayıyorum. Daral geliyor, afakanlar basıyor. Sonunda da dayanamayıp değiştiriyorum kanalı. İşin aslı astarı; fikir güzel, zamanlama iyi ama gidişat kötü! Bir an evvel şu ‘’Tütün kolonyasını alıp, geçmiş olsuna gelenler.’’ formatı değişmeli.

Aksi takdirde…

Her şey zıttı ile anlam bulur. Siyah beyazla, kötü iyiyle, gece gündüzle, ölüm yaşamla, düşman dostla, hüzün neşeyle, hoşça kal hoş geldin ile… En kötü anlar en karanlık günler güzel anlara, daha da anlam yükler. Şükür ettirir. İnsanoğlu işte; geceyi yaşamadan, anlamaz güneşin güzelliğini. Kışı görmeden, yazı özlemez. Güneş yakmadan, kar yağsın istemez. Gözden birkaç damla yaş akmadan, kahkaha atmanın bir mucize olduğunu çözemez. Sırtından hançerlenmeden dostunu bulamaz. Hoş geldin demenin kıymetini, hoşça kal demenin hüznünden öğrenir. Sağlığın en büyük lütuf olduğunu, hasta olmadan algılayamaz. Her şeye eren aklı, yaşamın güzelliğini ölümün varlığını ensesinde hissetmeden, fark edemez. Ama işin sonunda yineee unutur ve yine tatlıyı hatırlamak için önce acıdan tadar.