Savaştan çıkan bir ülkede her şeyin sil baştan nasıl kurulacağı düşünülürken,

O yıllar.

Cumhuriyet ilan edilmiş,

Türkiye’nin nüfusu ise 13 milyon olarak tespit edilmişti.

Savaştan çıkan bir ülkede her şeyin sil baştan nasıl kurulacağı düşünülürken,

Ülkenin geleceğinin teslim edileceği çocuklar, babasız ve anasız kalmıştı.

Anadolu öksüz ve yetimlerle doluydu…

Bir yandan genç cumhuriyeti toparlama çalışması başlatılacak,

diğer yandan ise ülkenin dört bir köşesinde dilenen bakımsız ve açlık tehlikesi

yaşayan çocuklar yeniden hayata döndürülecekti.

Öylesine zor yıllar ki

Cumhuriyetin ilk yıllarını okurken bir yandan gurur duyuyor,

Bir yandan ise tüylerimi diken diken eden hikayeler zinciri ile karşılaşıyorum.

İstanbul’da perperişan bir halde

dilenen çocukların hikayesi,

Anadolu’da öksüzleri yetimleri yeniden kazanma mücadelesi…

Hepsi ama hepsi,

Acı dolu…

Sayıları 300 bini bulan yetim çocukların ancak 5 bini, devlet tarafından himaye

edilebiliyordu.

Öyle ki

Meclis’in açılış yıl dönümü olan Hâkimiyet-i Milliye Bayramları,

o çocuklar için gelir sağlama günlerine dönüştürülmüştü…

1924’e gelindiğinde ise verilen rakamlar korkunçtu:

İstanbul’daki çocukların yüzde 80’i, Anadolu’daki çocukların ise yüzde 90’ı

ölmekteydi.

***

1926’da alınan bir kararla, Meclis’in açılış yıl dönümünü, “Çocuk Günü” olarak da

belirlendi.

1927’de ise çocuk ölümlerinin azaltılması için verilen mücadele yeni Cumhuriyeti’n

devlet politikasına dönüştürüldü.

Bir sonraki yıl ise 23 Nisan günü “Çocuk Bayramı” olarak kabul edildi.

Atatürk, o yılki bayram etkinliklerinin, coşkulu bir şekilde yürütülmesini istiyordu.

Çocuk alayı düzenlenmesini istemişti.

Ve çocukların arabalarla gezdirilmeleri için kendi otomobilini de vermişti…

Genç cumhuriyet, ülkedeki en büyük sorunu “çocukların geleceği” olarak görüyor ve

devletin bekası için yeni nesli kurtarmaya çalışıyordu.

***

Bugün her 23 Nisan’da devlet yetkililerinin çocuklara makamlarını bırakması,

işte o yıllarda başlatılmış ve gelenek haline getirilmişti.

1933 yılında alınan kararla resmi makamlar temsili olarak bir günlüğüne çocuklara

bırakıldı…

Artık;

yapılan her yeni uygulama,

her yeni adım,

Savaş sonrası toparlanmaya çalışan genç cumhuriyetin bitkin çocuklarını yeniden

yetiştirmek üzerine kurulacaktı…

23 Nisan Çocuk Bayramı sağlıklı ve üretken bir ulus inşa etmenin ilk adımıydı oldu…

***

Geldik bugünlere…

Son verilere bakmak istedim.

Hem Türkiye’deki çocuk sayısının niceliksel, hem de Türkiye’deki eğitim oranının

Avrupa’ya göre niteliksel yanlarına baktım.

Öncelikle

TÜİK’in 2020 yılı çocuk nüfus istatistiklerini açıkladığı raporu inceledim.

Kısaca ileteceğim ve o raporu incelemenizi tavsiye ederim…

Türkiye'nin çocuk nüfus oranının yüzde 27,2 ile AB üye ülkelerinden daha yüksek

olduğu görülüyor…

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkenin çocuk nüfus oranları incelendiğinde; 2020 yılında

çocuk nüfus oranının AB ortalaması yüzde 18,2…

Öte yandan son yıllarda,

Milli Eğitim Bakanlığı örgün eğitim istatistiklerine göre; beş yaş net okullaşma oranı,

2015-2016 öğretim yılında yüzde 67,2 iken 2019/-2020 öğretim yılında yüzde 75,1

oldu…

Ortaokul seviyesinde net okullaşma oranı ise yüzde 95,9 oldu.

Net okullaşma oranı cinsiyete göre incelendiğinde, erkek çocuklar için yüzde 95,7,

kız çocuklar için yüzde 96,1…

Bu anlamıyla Avrupa’ya göre rakamlar mücadele ederken,

Bir başka araştırmaya göre ise Türkiye, okul öncesi eğitimde geride…

***

İşte Avrupa ülkelerinde okul öncesi eğitimi okullaşma oranı ve ülkemizin durumu:

Almanya yüzde 70,

Belçika: yüzde 96
Bulgaristan yüzde 61,

Çek Cumhuriyeti yüzde 72
Danimarka yüzde 89,

Fransa yüzde 100
Lüksemburg yüzde 97…

Türkiye'de ise 2008-2009 kayıtlarına göre okul öncesi eğitimi okullaşma oranı yüzde 33 olarak açıklanmış…

Çocuk nüfus artışı Avrupa’ya göre epey yüksek ancak özellikle okul öncesi eğitimde bir hayli gerideyiz…

Günün Sözü

"Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın; çünkü bir çocuğun bir yetişkine öğretebileceği her zaman üç şey vardır: Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak ve elde etmek istediği şey için var gücüyle dayatmaktır. "
Paulo Coelho