90'lar çok kıymetli, çok değerli bir dönem hayatımızda hepimizin. Müzikle pop müzikle beraber tekli yayından çoklu yayına televizyonlarda geçiş yaşadık. Yine aynı şekilde müzikte de özgürlük süreci başladı.
Müzik dünyasına doksanlın başında “Ah Canım Vah Canım” diyerek ve farklı bir sound getirerek merhaba dedi. Türk pop müziğinde ilk günden beri hep farklı işler sundu, yorumu, şarkıları ve soundu hep bir adım üstte oldu. Arada ara verse de her dönem üretti. 2019 yılında yine kendine has özel bir soundu olan “Hepimiz Yalnızız” adlı teklisini yayınladı. Ah Canım Ahmet, yani Ahmet Akkaya ile kariyerinin 25. Yılında müziğini konuştuk.
“Soyadımı Ahmet Kaya ile karışacak diye kullanmadım”
Birinci ve ikinci albümümde Özkan Uğur yapımcımdı. Hangi isimle çıkacağımı konuşuyorduk. Ben “Ahmet Akkaya adını kullanabiliriz” dedim. Sadece şöyle bir düşünce kafama takıldı, “acaba” dedim “Ahmet Kaya, Ahmet Akkaya birbirine karışır mı”. O Dönem Ahmet Kaya vardı, çok popülerdi, iyi ki de vardı. Çok güzel eserler emanet etti bize. Yapımcıma “Ahmet Kaya, Ahmet Akkaya biraz kafaları karıştırır mıyız acaba diye düşünüyorum” dedim. “Olabilir” dedi “doğru söylüyorsun” dedi. “Ne yapalım Ahmet diyelim devam edelim çıkalım” dedi. Ondan sonra Ah Canım Vah Canım şarkımı sunduk arkasından Ahmet, “Hangi Ahmet? Ah Canım Ahmet” oldu. Çok güzel bir lakap oldu. O lakabın sadece olumsuz tek yönü kalıcı olması.
“Ahmet Kaya’nın evine giren tek pop albüm”
Ahmet Kaya ile aynı firmada, aynı yapımcıyla çalışıyorduk. Onunla karşılaşmamız şöyle oldu: “Ah Canım” albümüm çıkmıştı. Özkan Uğur ile beraber toplantıdan odadan çıktık, kapıda karşımda rahmetli Ahmet (Kaya) ağabey. “Ne güzel bir adamsın” dedi tok sesiyle. Dedi ki “çok güzel şeyler yapıyorsun kardeşim”. “Benim hayatımda evime pop albümü girmemiştir ama bir albüm girdi” dedi. “O da senin albümün. Bir şey söyleyeceğim ama pop müzik demiyorum, böyle devam” et dedi. Bu çok güzel bir motivasyondu benim için. Güzel de bir anıdır. Rahmetle anıyorum Ahmet Kaya’yı, ruhu şad olsun.
“Müziğe bağlama ile başladım”
İlk enstrümanım benim bağlamadır. Ben müziği araştırmaya Aşık Veysel’in, Neşet Ertaş’ın eserleriyle başladım müziğe. Böyle çok çok kıymetli bize emanet edilen eserleri çok seviyorum ve onları konserlerimde farklı şekilde aranje edip yorumluyorum. Ve bundan çok da mutlu oluyorum. Hayatım benim yarısı Mersin’de geçti diğer bir yarısı da Avrupa kıtasında geçti. Almanya özellikle. O kıtada gezdim müzik yaptım. Dolayısıyla müziğin evrensel bir değer olduğunu biliyorum ve yaklaşımımda her zaman böyle olacak. Olabildiğince Türk müzik arşivimize eserler kazandırmak benim için en önemli bir konu her zaman.
“Tüm şarkılarıma “Ses Tasarımı” yapıyorum”
Almanya’da evimde profesyonel bir home stüdyom vardı. O bütün bu aranjelerimi, birinci albümüm, sonrakileri ve şuandaki şarkılarımı öyle orada yapıyorum. Sonra stüdyoya geçiyorum. Stüdyoda canlı enstrüman, vokal vs. kayıtları yapıyoruz sonra mix süreci başlıyor.
Ben bu aranjeleri yaparken her zaman sound tasarım dediğimiz bir şeyi de yapıyorum. Mesela “İmparator Zaman” şarkısında duyulan basın içinde 4 tane ayrı bas sesi var farklı frekanslarda. Çalınan kitlerin ya da davul seslerinde farklı soundları bir araya getirdim. Sesleri bir araya getirerek bir tasarım yaptığımızda yaptığınız aranjenin özgünlüğü ve ifadesi daha güçleniyor. Almanlarda güzel bir atasözü vardır: “Şeytan detaylarda gizlidir” derler. Gerçekten de öyledir. Ben detayları seviyorum.
“Müzikte önemli olan hissetmektir”
Ben bir müzisyenim ve sesim ikinci enstrümanım aslında birinci, çünkü öncelikle ben bir yorumcuyum. Dolayısıyla da sesimi bir enstrüman gibi kullanmayı seviyorum. Burada ilk önce en önemli önceliğim duygu, hissetmek. Hissetmekle başlıyor. Sesin 3, 5, 6 oktav olabilir bu çok önemli değil. Önemli olan hissetmek ve bu duyguyu vermektir.
“2019’u “Hepimiz Yalnızız” ile geçirdim”
Yeni single’ım “Hepimiz Yalnızız’ı İstanbul’da kaydettik. Osi Müzik ile bu yolculuğa çıktık. Müzisyen arkadaşlarıma özellikle bu şarkının orijinal versiyonunda Murat Emre’ye çok teşekkür ediyorum. Gitarla olan dokunuşları enfesti. Yine Can trompette şahane üfledi. Tonmaister arkadaşlarımdan Gündüz Can Çetinkaya şahane bir orijinal versiyonunun mixini yaptı. Görkem Altan The G Records’tan diğer piyano versiyonunun mixini gerçekleştirdi. Bir de burada “Hepimiz Yalnızı”’ın bir diğer versiyonu da remixi var. Avni Ertepe ve Evren arkadaşımla bunu beraber aranje ettik. Onu da özellikle altını çizmek isterim. Video klibini ben yazıp yönettim. Görüntü yönetmeni arkadaşım Cenker Afyonoğlu ve Ömer Bey ile çok keyifli bir çalışma yaptık. Kıyafetimi Elif Uysal tasarladı.
“Klipte her detayı uyguladım”
Klibi çekerken bu klibi çekmeden önce story boardını yazarken hikayeyi şarkının, aranjesi bitmiş halini onlarca defa dinledik. Seslerin zamanı var, seslerin mekanı var. Bizim işimizde 3 ana temele odaklıdır her şey. Yaptığınız müzik çalışma zamanı, mekanı ve insanı yakalamalı, insana geçmeli. Bazen sadece biri oluyor. Bazen ikisi oluyor. Bunu yaparken şarkıyı yazıp kayıtlarını bitirdikten sonra resim kompozisyonunda, videoda ve diğer görsel de fotoğraflarda ben kendimi nasıl görmek istiyorum, nasıl bir duygu yaratmak istiyorum bunu düşünüyorum. Dolayısıyla bu bir ayrılık şarkısı olduğu için klibi 2 gün çektik. Birinci gününü Ağva tarafında dağlarda çekimleri gerçekleştirdik. Son derece yeşil, canlı, heyecan verici bir, çok çok tutkulu bir ortam, o devasa göl ve hava çekimleri yaptık drone çekimleri gerçekleştirdik. Dolayısıyla o doğayı görmemiz gerekiyordu bütününde. Bu aşk öyle bir yüksek enerjidir ki ve o aşkın enerjisine girdiğinizde insanları alır ve yükseltir. Herkes yükselir bu yükseliş çok önemli. Bu canlılığı, bu diriliği, bu tazeliği, bu enerjiyi o dokuda yansıtmak istedim. İkinci gün çekimleri doğada yine Trakya tarafında buğday tarlalarının yani dokusu gerçekten ölmüş, cansız, kahverengi toprak ve ona göre mekanlar seçtik ve onun içerisinde çektik. Çünkü aşkın yüksek enerjisi düşüşe geçtiğinde kişilerin bu konudaki kendi enerjileri çatışmaya başlayıp inişe geçtiğinde düşüşe geçtiğinde acı, çok derin bir acı duyulur değil mi? Yalnızlık hissi. Ve o yalnızlık ve o boşluk duygusunu, o kesilmiş, yanmış tarlalarda yansıtmak istedim. Orada da tamamen bu dokuyu kullandım. Çok detaya takılmadım hikayede dramatikleştirmek istemedim.
İzleyenler güzel bir görsel kompozisyonu izliyorlar ve güzel bir Ahmet görüyorlar. Melez bir adam ve şarkısını söylüyor. Ama alt metninde tabi ki anlamlar var. Bu benim için önemli şarkımı yazarken de Michael yani bu anlamlar ben neden yapıyorum bunu niçin oraya koyuyorum? O müziği, o sesi oraya niye koyuyorum, o görüntü orada niye var, ben niçin oradayım? Bunların cevabını kendime verebildiğim için oradayım. Bunu izleyenlerin anlaması gerekmiyor onlar sadece izleyip keyfini çıkarmalı.
“Yeni nesil enfes işler yapıyor”
Yeni nesil çok başarılı, mesela yeni nesilden gelen çok genç yönetmen arkadaşlarımız var. Çok genç, çok iyi enstrümanistler, müzisyenler var. Ben bu konuda son derece umutluyum, şahane işler çıkartacaklar ve değer yaratacaklar, değer katacaklar. Sadece benim onlara naçizane tavsiyem iyi düşünün iyi bir fikir ile yola çıkınız ve devamı enfes olacak. Ve izleyenler de gerçekten diyecekler ki bu ne ya? Şahane bir klip, şahane bir şarkı ve onu her zaman isteyecekler. Çünkü hayatımızda hepimiz sadece iyiyi, güzeli, değerli olanı isteriz. Kim lezzetsiz, kötü pişmiş bir yemeği yemek ister ki? Kötü yapılmış bir müziği dinlemek ister ki tekrar? Bir daha almayayım falan der değil mi?
“Müzikte 25. yılı doldurdum”
Müzikte 25. yılımı doldurdum 26. yıla yolculuk yaparken bir Best Of düşünüyorum. Belki de birinci albümü aynı kayıtlarla tekrar paylaşabilirim. Hepimizin çok meşakkatli ve stresli bir işi var. Ve onun içerisinde sanatçı arkadaşlarımın, çoğu zaman ben de dahilim bazı şeyleri atlayabiliyoruz. Ben Süperstarımız Ajda Pekkan’a bu konuda hayranım. İnanılmaz bir disiplin ve işine inanılmaz bir saygısı var. Sabahlara kadar çalışıyor. Konser günü uyumuyor o gece konsere çıkıyor, konser sonrası sabaha basın bültenlerinde çıkacak bütün resimleri, çekimleri inceliyor. İnşallah Rabbim bana da ömür verir, sağlık verir o yaşta hala sahnede olur, şarkı söylerim.
“Doksanlar çok güzeldi”
90’lar çok kıymetli, çok değerli bir dönem hayatımızda hepimizin. Müzikle pop müzikle beraber tekli yayından çoklu yayına televizyonlarda geçiş yaşadık. Yine aynı şekilde müzikte de özgürlük süreci başladı. Doksanlarda çok genç, enerjisi yüksek müzisyen, aranjör, yorumcu, prodüktör, yapımcı emeği vardı ve çok şarkı ürettik. Hep beraber bir dönemi yaşadık. Bu şarkılarla hepimizin birlikte bir hafızası oluştu. Şimdi bu bir gerçek. Bugün geçmişe zaman zaman dönüp bunu anmak, bunu yaşamak, yaşatmak çok güzel. Çünkü o dönem şarkılar çok güzeldi. Çok iyi söz yazarları ortaya çıktı. Şehrazat gibi. Çok iyi yazılmış şarkılar ortaya çıktı, çok iyi aranjeler, çok iyi müzisyenlerin o dönem şarkıların A ve B introlarda çaldıkları sololar var. Bunları şimdi duyamıyoruz artık.
“Radyolarda kapitalist bir müzik anlayışı var”
Şimdi ise durum farklı, bir moda çıktı. “Radio Friendly” dediğimiz bir kavram çıktı ve bu kavrama göre yapılıyor şarkılar. Artık aranjörler şarkılara intro yazmaya çekiniyorlar. Artık enstrümanistler introlar olmadığı için solo çalamıyorlar, yani introlar yok oldu. Ben bunu gerçekten bir öz eleştiri olarak camiamızda büyüklerin düşünmesi gerektiğini düşünüyorum. O
zaman biz şöyle yapalım bundan sonra 1 dakikalık şarkı yazalım, şarkı “bam” başlasın “bam nakarat gelsin bitsin” oldu. Çok çok üzülüyorum bu duruma. Burada müzikten, müzisyenlikten çok şey kaybediyoruz. Bu kapitalist anlayış bu düzen o kadar benim canımı sıkıyor ki. Ama sanki sosyal medya bir özgürlük alanı bırakıyor. Oradan akustik performanslar, viral videolar var. Ama bunu radyoda göremiyoruz. Bu durumu büyüklerimizin düşünmesini ve el atmasını isterim.
“Dünya Türkçe de dinler İngilizce de dinler yeter ki bizden bir ses olsun”
Türkçe sözlü dans müziği parçaları yurt dışında çok iyi gerçekleştirebilirim bunun için de böyle bazı düşüncelerim var. Ama öncelikli düşüncelerim önümüzdeki 2 yıl için Türkiye’de yapacağım yeni çalışmalarla ilgili. Türkçe sözlü müzik yani şimdi evrensel bir boyutta bir müzik yaptığınızda her yerde dinlenir. Dili Türkçe ya da İngilizce ne olursa olsun dinlenir. Müziğin dini, dili, ırkı yok. Dolayısıyla müzik böyle bir şey. Onun için çok böyle özgürce düşünmemiz lazım. Yani sadece ülkemizi kısıtlayarak burada gerçekleştirelim, burada yapalım. Müzik bizim müziğimiz. Onları daha evrensel aranjeler, prodüktörlerle, yapımcılarla, menajerlerle bu işin diğer bütün ayağındaki önemli şahsiyetlerle yapmak lazım. Buradaki hikaye yine oraya gelecek. Yaşadığınız anlattığınız hikayeler oradaki insanı içine alacak mı? Evrensel mi? Yani gerçekten onun hissedip buydu evet ben böyle hissediyorum hep bunu ifade etmek istemişimdir duygusunu verebilecek misiniz? Zor bir şeyden bahsediyoruz. Bunu deneyen çok değerli meslektaşlarım oldu. Başında Tarkan kardeşim denedi. Fakat bu şöyle bir şey yani dünyanın en güçlü yapımcısını yanınıza aldığınızı da rahmetli Atlantis Müziğin sahibi Ahmet Ertegün mesela. Orada gerçekten insanların sizin hikayelerinizi, sizin yaşadığınız, anlattığınız hikayeleri bütünüyle içselleştirecek mi? Özümseyecekler mi? Bu gerçekten devam edilmesi gereken bir çalışma yani. Tarkan kardeşim yaptı ve devamı da gelmesi lazım bunun. Özellikle de bu konuda çok şanslı ve gerçekten suyun başında değil onu çok seviyorum dağın başında oturuyor bu sektörde sevgili Sezen Aksu. Onun için onun yapacağı, yapmasını beklediğim çok uzun yıllar bekledim aslında ben.
Çocukları TEKNOLOJİ ile cezalandırmayın
İstanbul Aydın Üniversitesi Yeni Medya Bölüm Başkanı Doç.Dr. Deniz Yeğin çocuklarını teknolojiden uzaklaştırmak isteyenleri uyardı ve “İstemesek te çocuklar teknolojiye ulaşacak. Önemli olan kontrollü kullanım” diyerek ailelerin çocukların teknoloji kullanımına yönelik bazı stratejiler geliştirmesi gerektiğini söyledi.
Yengin, milenyum çocukları için “Z Kuşağına Alfa Çocukları” diyoruz. Alfa çocukları teknoloji çocukları ve dijital dünyanın içinde büyüyorlar. Onları teknolojiyle cezalandırmak çözüm değil. İstesek de istemesek de onlar bu cihazlara ulaşacaktır. Önemli olan kontrollü teknoloji kullanımı sağlamak, çocukları bağımlılıktan uzak tutmaktır” dedi. Yengin, “0-3 yaşa teknoloji kullandırılmamalı ama sonrasında yavaş yavaş teknolojiyle tanıştırmak gerekiyor. Ebeveynler olumlu anlamda örnek olmalılar” dedi. Teknoloji bağımlılığına da değinen Deniz Yengin, “Teknoloji bağımlılığı uzun vadede kendini gösteriyor. Biz buna “davranışsal bağımlılık” diyoruz. Örneğin cep telefonu zamanla vücudumuzun bir parçasına dönüşmeye başlıyor. Bizim için araç olan şey yavaş yavaş amaca dönüşüyor. Sonrasında insanlar
kendilerini kontrol edemedikleri bir duruma geliyor” diyerek teknolojinin hayatımın nasıl da bir parçası haline geldiğini betimledi.
Mahmut Tuncer Rocker oldu
Kadına şiddete karşı düzenlenen Rock’n Aid yardım konserinde sevilen türkücü Mahmut Tuncer ilk kez rock bir şarkı seslendirecek. Aynı gecede Grammy ödüllü şarkıcı Maya Azucena da sahne alacak. 7-8 Aralık'ta 42 Maslak BAROCK Sahne'de gerçekleşecek ve iki gün sürecek bu konserler; kadın sığınma evlerindeki şiddet mağduru kadınların ihtiyaç duydukları; giysi, ayakkabı, kişisel temizlik ve bakım ürünleri, kadın pedi vb. ürünleri toplayarak onlara asla yalnız olmadıklarını göstermeyi hedefliyor. Bu senenin en büyük desteği Mahmut Tuncer ve Grammy ödüllü sanatçı Maya Azucena'dan geliyor! Sevilen türkücü Mahmut Tuncer, bu yardım projesine ve farkındalığa dikkat çekmeye destek vermek için hayatında ilk kez sahnede bir rock şarkısı seslendirecek. Mahmut Tuncer’in bu medeni cesaretinden dolayı kutluyorum, sanatçı tüm müzik tarzlarına açık ve yenilikçi olmalı.
Klip için 15 kilo verdi
Türk pop müziğinin en özel seslerinden İzel kısa bir süre önce yayınladığı Arpej Yapım etiketli muhteşem geri dönüş albümü 'Kendiliğinden Olmalı’nın yeni video klibini yayınladı. Söz - müzik ve düzenlemesi Çelik’e ait olan 'Bırakın' adlı şarkının klibinde İzel, kilo vermiş yepyeni görüntüsü ile dikkat çekiyor. 15 kilo veren sanatçının yepyeni video klibi Kadir Yücel & Yasemin Kurttekin imzası taşıyor. İzel’in son albümü çok iyi bir albüm. Bence bu albümü herkes dinlemeli. Yeni klip şarkısı da süper. Birtakım nedenlerden dolayı bu albüm fazla öne gelmedi belki ama bu kaliteli ve duygu yüklü albümün herkes tarafından dinlenmesi gerektiğini ısrarla altını çizmek istiyorum