Maalesef geçtiğimiz hafta Cuma Günü Yeni Zelanda'dan gelen acı haber ile sarsıldık. Yeni Zelanda #Christchurch'te Nur Camine yapılan ırkçı ve faşist saldırıda onlarca kişi hunharca katledildi.
Elbette saldırıyı şiddetle kınıyor, ölenlere Allah’tan rahmet ve yaralılara şifa diliyoruz. Ancak hemen belirtelim: Yeni Zelanda'nın Christchurch şehrindeki 2 camide 50 kişinin katledildiği, 48 kişinin de yaralandığı terör saldırısı bize bir kez daha iki gerçeği gösterdi.
Birincisi terörün dini, milleti, dili yoktur. Terör insanlığın baş belasıdır. Terörün her türlüsü ile top yekûn savaşmazsak dünya daha çok acılar yaşamaya mahkumdur.
İkincisi ise bu saldırı, İslam karşıtlığının ve Müslüman düşmanlığının geldiği noktayı göstermektedir. İslam ve Müslüman karşıtı İslamofobik söylemlerin sapık ve canice bir ideolojiye dönüştüğünü defalarca gördük. Dünya artık bu söylemlere karşı sesini yükseltmeli ve İslamofobik faşist terörizme dur demelidir.
Yeni Zelanda’da yaşanan bu kanlı terör saldırısının hemen ardından Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yeni Zelanda Devlet Başkanı Dame Patsy Reddy’i telefonla arayarak Christchurch şehrindeki 2 camide 49 kişinin katledildiği, 48 kişinin de yaralandığı terör saldırısını tüm Müslümanlar adına lanetlediğini bildirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yeni Zelanda’da şehit edilen kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara şifa diliyorum. Türkiye ve İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı olarak bu meseleyi sonuna kadar takip edecek, dünyanın başka yerinde benzer katliamların yaşanmaması için çaba göstereceğiz.” açıklamasını yaparak Türkiye’nin tüm dünyadaki Müslümanlar için gönüllü olarak yüklendiği sorumluluğu da bir kez daha duyurdu.
Elbette en başta AB ve Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok açıklama yapıldı. Ancak bir kez daha çifte standarttı gördük. Açıklamalar dışında bir şey yapılmadı.
“Charlie Hebdo” için yürüyenler, Yeni Zelanda’da katledilen Müslümanlar için de yürüyecek mi?” diye sorduk. Ancak cevabı da biz verdik. Kimse kılını bile kıpırdatmadı! Oysa ben çok iyi hatırlıyorum. “Charlie Hebdo” için organize edilen dev yürüyüşe o dönemin Türkiye Başbakanı ile birlikte uçmuştum. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile yürüyüşe katılmıştım. Hatta elimizdeki Türk bayraklarımızla terörü lanetlerken duygulanan Fransız vatandaşlarından bazıları bayraklarımızı alıp kendileri taşımışlardı.
Maalesef Yeni Zelandalılar dışında en başta Avrupa olmak üzere bu kanlı saldırıya karşı yapılması gerekenler yapılmadı. Üzgünüz.
Buna karşın Türkiye, BM’nin, AB’nin ve bazı “çok zengin” ama “kayıtsız kalan” Müslüman ülkeler sadece seyrederken tüm olanaklarını seferber etti. Çünkü Türkiye ve Türk milleti terörün ne anlama geldiğini büyük acılarla yaşamak zorunda kaldı. Atalarımız “ateş düştüğü yeri yakar” demiş. Doğrudur. Ateş bu sefer Yeni Zelanda’daki Müslümanları yaktı.
Hemen harekete geçen Türkiye’yi temsilen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Türk milletinin taziyelerini iletmek ve Yeni Zelanda halkıyla dayanışmasını göstermek üzere Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Yeni Zelanda’ya uçtular. Tam 19 saat 40 dakika süren ve bir dünya rekoru olarak kayda geçen bir uçuş sonucu uçaktan iner inmez Christchurch’e gittiler.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu onu karşılayan Müslümanlara “Aramızda binlerce kilometre olsa da Yeni Zelanda’daki vatandaşlarımızla gönüllerimiz bir. Nerede olursa olsunlar her zaman yanlarında olacağız, hiçbir zaman yalnız bırakmayacağız.” diyerek Türkiye’nin sadece “lafta” değil gerçekten terör kurbanlarının yanında olduğunu bizzat hissettirdi.
Saldırıdan kurtulan Al-Noor cami imamı ve Christchurch'deki müslümanlarla duygu dolu bir buluşmalar gerçekleştirdiler. Acılarını paylaşıp, başsağlığı ve sabır dilediler. Yeni Zelanda İslam Dernekleri Federasyonu üyeleri ile terörist saldırının gerçekleştiği ChristChurch’te bir araya geldiler. Onlara Cumhurbaşkanı ve Türk Milletinin başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerini ilettiler. Hain terör saldırısından sonra Christchurch Hastanesinde tedavi olan terör kurbanlarını ziyaret ettiler.
Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Winston Peters’a , Türkiye’nin yıllarca terörle mücadele etmiş bir ülke olarak bu konuda Yeni Zelanda’ya her türlü yardıma hazır olduğunu belirttiler. Kendisinden yürütülen soruşturma hakkında bilgi aldılar.
Yeni Zelanda Genel Valisi Patsy Reddy ile bir araya gelerek, planlı bir şekilde gerçekleştirilen bu saldırının arkasındaki tüm faillerin ve odakların ortaya çıkarılmasını istediler.
Kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye bu saldırının karanlıkta kalan taraflarının ortaya çıkarılmasının takipçisi olacak.
Ancak özellikle belirtmek gerekiyor. Saldırı Yeni Zelanda’da olduğu için kayıtsız kalan Avrupalılar büyük hata etmekteler. Çünkü bu saldırının kökleri Avrupa’da! Avrupa’da her geçen gün artan İslam ve Müslüman düşmanlığının vardığı boyutlar ortada. Aşırı sağcı ve ırkçılar tarafından saldırıya uğrayan Müslümanların ve camilerin sayısı artmış durumda. Artık buna “dur” demenin zamanı geldi de geçiyor.
Sadece Müslümanlar için değil tüm Avrupalı demokratlar için büyük bir tehlike haline gelen ırkçılık ve İslamofobi karşısında kayıtsız kalınmamalı.
Avrupalı Müslüman ve Hristiyan demokratlar, teröre, ırkçılığa ve İslamofobiye karşı birlikte mücadele vermeliler. Örneğin 23 ve 26 Mayıs 2019 tarihinde yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde “İslam ve Müslüman düşmanlığı” yaparak oy avcılığına çıkanlara fırsat verilmemeli.
Bu acılar tekrarlanmamalı ve bunun için hep birlikte tavır almalıyız!