Mülteci Hakları Derneği popçu Demet Akalın'ın Suriyelilere ithafen yazdığı iddia edilen tweet'i nedeniyle mahkemeye vereceğini açıkladı. Demet Akalın'ın tweetine Twitter'da paylaştığı tweetle yanıt veren Mülteci Hakları Derneği, Demet Akalın'ın "Her şey bedava iye dönmesinler. Yerleşsinler artık kendi ülkelerine dönsünler! Avrupa 50 tanesine tahammül edemiyor. Bizde kaç milyonlar bilmiyoruz" tweeti üzerine "İstikrarlı bir şekilde Suriyelileri açık hedef haline getiren Demet Akalın hakkında halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme fiili sebebiyle Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunacağız" şeklinde bir tweet yazdı.
Ben Demet Akalın’ın Twitter’daki bu yorumuna bir anlam veremedim. Bazı ünlüler doğal olmayı bir maharet sanıyorlar ve sosyal medyada ağızlarına geleni söylüyor ve yazıyorlar. Bu “doğallık” sonra ünlülerin başını ağrıtıyor.
Demet Akalın popüler bir kimlik, milyonlarca sosyal medya takipçisi var. Peki iletilerini yazarken bu özelliğinden dolayı bir kamu sorumluluğu ortaya çıkmıyor mu? Yani ünlüler sosyal medya paylaşımlarında kamu yararını dikkate almalı mı? Tabii ki almalı, kamu sorumluluğu politikacılarda olduğu kadar ünlülerde de olmalı. Söyledikleri sözlere dikkat etmeliler, sosyal medyada doğal olacağım diye hadlerini aşan cümleler ve yorumlar kullanmamalılar. Şimdi Demet Akalın’a ne oldu da birden böyle bir cümle yazdı, bundan ne kazandı?
Mülteci Hakları Derneğinin bu tepkisi üzerine Demet Akalın yazdığı tweeti sildi ve “O patileri kesilen minik köpeği suriyeliler diyeni videoyu yayanı şikayet edin bence! Sinirden deliye donduk kimseyi nefrete sürükleme derdimiz yok olamaz da.. insanı deliye döndüren bir videoydu. Sevgiler” şeklinde bir yanıt yazdı.
Şimdi insan sorar madem ki pişman olacaktın neden yazdın o iletiyi? Sosyal medya iyi olduğu kadar pis bir mecra. Bir anlık gaza gelip duygu ve düşüncenizi yazabiliyorsunuz ama o an alacağınız tepkiyi kestiremiyorsunuz. Onun için çok dikkatli olmak lazım. Yoksa Demet Akalın gibi yazdığınızı tepki aldığınız için silmek zorunda kalırsınız.
Sosyal medya demişken bu konuya farklı bir bakış açıdan bakmak istiyorum. Akademisyen Dr. Can Ceylan geçtiğimiz hafta konuk olduğu Akademik Bakış adlı programımda bana insanların artık telefonsuz yaşayamadığını ve şarjlarının yüzde ellinin altına düştüğünde büyük panik halinde olduklarını söylemişti. Şarkıcıların sosyal medya kullanımları ile ilgili “Eskiden dergiler poster verirdi, o posterler duvarlara asılırdı. Şimdi öyle değil. Biraz birbirimizi özlememiz gerekir ama sosyal medya sayesinde hep iç içeyiz. Ünlüler de meydanı boş bırakırsa başkaları dolduracak, ben olmazsam başka birisi olacak psikolojisinden dolayı çok paylaşım yapıyorlar. Ayrıca birbirilerine de nispet yapıyorlar. Parayla takipçi ve beğeni alıyorlar. Yarış içerisine girdiler. ‘Ben artık sanatımla ön planda olmak istiyorum’ derlerdi, şimdi sosyal medyasıyla ön planda olmak istiyorlar. Önceden gazinolarda kaç masayı dolduracaksın olayı vardı, şimdi kaç beğenin var oldu bütün olay. Mesela dizi oyuncusunu sosyal medyada kaç kişi beğenirse, o diziyi de o kadar kişi izleyecek gibi yanlış düşüncedeler.” demişti. Gerçekten de ünlüler artık şöhreti sosyal medyada yaşıyorlar. Bunun için yediklerinden tutunda akıllarından geçen fikirlere kadar her şeylerini sosyal medyadan paylaşıyorlar. Bu dünyanın pek çok ülkesinde de öyle. Ama Türkiye’de durum biraz daha farklı. Türkiye’deki ünlüler özellikle müzik yorumcuları adeta birer sosyal medya-kolik oldular. Yaptıkları her şeyi Twitter veya Instagram’dan paylaşıyorlar. Bunu dozunda yapan tek bir kişi var o da Tarkan. Tarkan sosyal medyada da gizemini sürdürüyor ve çok fazla görünmemeye çalışıyor. Ayda yılda bir paylaşım yapıyor ve geleneksel medyadaki gibi gündem oluyor. Mesela evleneceğini sosyal medyadan açıkladı, baba olacağını da öyle. Böyle olunca yazdıkları da değerli oluyor. Pot kırmıyorlar, tepki de almıyorlar. Sosyal medyada her şeyimizi paylaşalım mı yoksa gizemli mi olalım? Bence asıl sorulması gereken soru bu.
A Haber’in Seçim Taksisi
Son bir ayda medyada hemen hemen her kanal 24 Haziran seçimlerini konuştu. Özel programlar yapıldı, röportajlar vs. Her kanal kendi fikrini kendi çizgisi içinde savundu. Etik ve iyi bir seçim geçti diyebilirim, öyle fazla bir gürültü olmadı. Kanallarda kavgalar gürültüler olmadı. Bu yönü ile medya sakin bir seçim yaşadı diyebiliriz. Ama televizyon kanalları program geliştirmede fazla yaratıcı olamadı. Her akşam bir masa etrafında toplanan ve konuşan insanlardan oluşan açık oturum tarzı programlar izledik. Bu programların nerdeyse hiçbiri dinleyici ile bir interaktifliğe girmedi.
TV kanalları arasında en yaratıcı seçim programı A Haber’de yayınlanan “Seçim Taksi” adlı program oldu. Bazen A Haber’in sunucuları bazen de politikacılar bu takside şoförlük yaptı Taksiye binen müşterilerle çok şık sohbetler yapıldı. Program hem seçmenin nabzını yokladı hem de seçimleri eğlenceli bir biçimde işledi. A Haber bu programla izleyicisine eğlenceli dakikalar yaşattı.
Güney Kore’den sinema yatırımı
Asya ülkelerinin Türkiye’ye olan ekonomik ilgisi devam ediyor. Geçen yıl BKM ile ortak projelere imza atmak üzere Türkiye’ye gelen Güney Kore’nin en önemli medya ve eğlence markası CJ E&M, şimdi de Türkiye’de dağıtımcı olarak da faaliyet göstermeye hazırlanıyor. Amacı Türkiye'de Stüdyo modelini yani filmlerin yapım, yatırım, finansman, dağıtım ve pazarlama faaliyetlerini bir arada yürütmek olan CJ Entertainment Turkey, piyasadaki tüm oyunculara eşit mesafede yaklaşarak sektörde etik kulların gelişmesi, vizyon planlarının doğru oluşturulması, içerik çeşitliliğinin artırılması, mevsimsellikle mücadele edilmesi ve sektörün daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulması için tüm olanaklarını kullanmayı hedeflediğini söyledi. Yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesi çok önemli bir konu, yabancı yatırımcıların medyaya yatırım yapması hem rekabeti arttırıyor hem de yerli oyuncuların istedikleri gibi top koşturmasını engelliyor, buda tüketiciye yarıyor.
Türk ve Azeri oyuncular bu filmde buluştu
2017 yılında Azerbaycan’da vizyona giren ve yanlış anlamalar üzerine kurgulanan sinema filmi “Yanlış Anlama” Türkiye’de de vizyona girdi. Türkiye ve Azerbaycan’ın ünlü oyuncularını bir araya getiren filmde Şevket Çoruh ile birlikte İlker Ayrık, Hakan Bilgin, Bahadır Efe, Duygu Karaca, Pelin Sönmez gibi isimler de bulunuyor. Azerbaycan’ın çok ünlü isimleri de kadroya eşlik ediyor. Pervin Abiyeva, Islam Mehreliyev ve Ferda Amin gibi ünlüler rol aldı. Levent Cengizhan’ın yapımcılığında DADA Yapım imzalı filmin yönetmenliğini Ulaş Cihan Şimşek üstlenirken, senaryosunu Ayberk Çınar yazdı.
Türkiye’den Azerbaycan’dan iki ailenin beraber geçirdiği on günü anlatan filmde iki dilin hem yakınlığı hem farklılığı sonucu oluşan yanlış anlamaların getirdiği maceraları sunuyor. “Yanlış Anlama” filminde inen uçağa; “uçak düşüyor” diyen Azerilerin hiç birimizin bilmediği kelime ve farklılıklar sonucu ortaya çıkan diyaloglardan oluşuyor.
Mabel Matiz iki CD’lik albüm hazırladı
Mabel Matiz’in, yaklaşık iki yıldır üzerinde çalıştığı 4. stüdyo albümü ‘Maya’ müzik marketlere sunuldu. Anadolu ezgilerinin elektronik altyapılarla, analog synth ve arpeggiator soundlarıyla birleştirildiği, yer yer 70’ler Anadolu pop ve saykodelik dünyalarına referanslar içeren; folk, synth pop, disko, trap gibi birbirinden farklı türlerin ustalıkla bir araya getirildiği albümün prodüktörlüğünü, Mabel Matiz ve Sabi Saltiel üstlendi. Albüm iki cd’lik ve toplam 21 şarkıda oluşuyor.
Kırk yıllık şarkıyı cover’ladı
2008 yılında “Kimi Kimi” adlı albümüyle müzik kariyerini başlatan ve bu yıl müzikte onuncu yılını tamamlayan Esma Er, Nilüfer’in 1978 yılında seslendirdiği Baha Boduroğlu bestesi “Dünya Bir Yana Sen Bir Yanasın” adlı şarkıyı yeniden seslendirdi. Kırk yıl sonra yeniden seslendirilen şarkının yeni düzenlemesini Selim Erdem üstlendi.
Yunan müziğinin kraliçesi Despina Vandi 29 Haziran'da Bursa'da
Dünya çapında en çok albüm satış rakamına ulaşmış olan sanatçıların ödül aldığı World Music Awards’da ‘Worlds Best Selling Greek Artist 2001’ (Dünyanın En Çok Satan Yunan Artisti) ödülünü kazanarak Yunan müzik tarihinin en çok satan kadın sanatçısı olan Despina Vandi, 29 Haziran’da 57. Uluslararası Bursa Festivali’nde hayranlarıyla buluşacak
Türkiye’nin Santanası
Müzik dünyasına özellikle seksenli yıllarda ardı ardına çıkarttığı şarkılarla adını yazdıran Coşkun Sabah geçtiğimiz günlerde sahne aldığı yerde “Amerika’nın Santana’sı varsa, Türkiye’nin de Coşkun Sabah’ı var” demiş. İyi demiş, güzel demiş ama son yıllarda Mesam’a atanmasaydı adını duymayacaktık. Bence Coşkun Sabah’ın müziğe dönmesi lazım. Uzun yıllardır albümler satmıyor diye müzik üretmiyor. Bu “pes etme” ona yakışmıyor.
Aranjörlerin yüzde 80’ni nota bilmiyor!
Geçtiğimiz hafta başarılı aranjör ve bağlama virtüözü Ahmet Koç ile bir röportaj yaptım. Ahmet Koç yıl sonunda bağlaması ve senfonik orkestra eşliğinde bir Avrupa turnesine gideceğini söyledi. Bu habere çok sevindim. Son yıllarda bağlamanın popüler kültür tarafından biraz ihmal edildiğini düşünüyorum. Ahmet Koç, bağlamayı 1997 yılında Eurovision Şarkı Yarışmasında kullanmış ve çok önemli bir üçüncülük kazanmıştı. Başarılı müzisyenin geçen ay üç cd’lik bir albüm seti yayınlandı. “Evvel Zaman İçinde” adını verdiği bu albüm setinde bir Mami’nin seslendirdiği Narcos filminin şarkısı “Sevgiliyiz Hala” adlı yeni şarkısına yer verdi. Ben bu şarkıyı çok beğendim. Albümde çok güzel, bağlama eşliğinde “Careless Whisper” –“Fragile” – “My Way” gibi dünya klasiklerini yorumlamış. Bu albümü mutlaka dinlemenizi tavsiye ediyorum.
Ahmet Koç’la görüşmemde bana çok ilginç şeyler söyledi. Mesela Murat Kekilli’nin meşhur şarkısı “Bu Akşam Ölürüm”ün yer aldığı albümünün müzik yönetmenliğini yaparken Murat Kekilli’nin sesini beğenmediğini söyledi. Pop müziğinde müzik üreten besteci ve aranjörlerin müzik bilgisinin olmadığını söyledi. Ahmet Koç: “Yüzde seksen aranjörün nota bildiğini düşünmüyorum. Bazen sanatçı arkadaşlarım yardım istiyor, stüdyoya gidiyorum nota yok. Nota koyuyorum. Maalesef duygu çok azaldı. Yeni yapılan müziklere baktığında hepsi aynı sound’ları kullandığı için değişik bir şey çıkmıyor. Ben şu an müzik dinlemek istediğimde yine eskileri dinliyorum. Bir gün Serdar Ortaç’a ‘Senin bütün şarkıların birbirine benziyor’ demişler. ‘Ne yapayım 7 tane nota var’ demiş. Bu çok komik, nota sonsuzdur senin onu nasıl değerlendireceğin, yan yana getireceğin önemlidir. Notalarla sonsuz şarkılar yapılır. Bu asla bir savunma şekli değil, sizin duygularınız tükeniyor olabilir. Bu da modern çağın sizden aldıkları olabilir. Orhan Gencebay, Zülfü Livaneli son zamanlarda üretemiyor, son zamanlarda Kayahan da üretemiyordu, Sezen Aksu da üretemiyor, ürettiklerinde de eski şarkılarının havası yok” dedi. Ahmet Koç’un bu açıklamalarına yürekten katılıyorum.