"Muhalif seçmen hakkını teslim edip başarısını kabul etmek istemese de Erdoğan'ın son 20 yılda Türkiye'yi nereden nereye getirdiğini görüyor. Çünkü o icraatlardan onlar da faydalanıyor."
2019 belediye seçimlerine gidilirken Mansur Yavaş muhalif seçmenin umurunda değildi. “Her şeyin çok güzel olacağına” dair umutla Ekrem İmamoğlu’na sadece belediye başkanı olarak değil, potansiyel Cumhurbaşkanı adayı olarak bakıyorlardı.
Günün sonunda “her şey çok güzel olmadı”. Erdoğan karşıtlığına halel getirmemek için bu hayal kırıklığı dile getirilmese de Yavaş’ın İmamoğlu’ndan daha popüler hale gelmesi ve o tabanda adaylığının daha ön plana çıkması bu sonucu ortaya koyuyor zaten.
Ekrem İmamoğlu bu durumun farkında mı bilmiyorum, izlediği stratejiye bakılırsa bu gerçeği iyi okuduğu söylenemez. Ulaşım zamlarını artan akaryakıt fiyatları ve enflasyona bağlayarak suçu siyasal iktidara atmak istiyor ama kendi partisinin televizyon kanalını bile ikna edemiyor. Ankara’da da ulaşıma zam yapıldı, neden onu kimse konuşmuyor?
Bu gerçeğin altında yatan sebeplerin başında tabanın mazeret üreten bir lider istememesi yatıyor. Çünkü o taban da en az AK Parti tabanı kadar ortaya icraat koyulursa Erdoğan’a alternatif olunacağını biliyor. Yoksa İmamoğlu’na gelene kadar Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konuşuluyor olurdu. Ki bakıldığında İstanbul ve Ankara’yı 25 yıl aradan sonra belirlediği adaylarla kazanan bir genel başkan.
Muhalif seçmen hakkını teslim edip başarısını kabul etmek istemese de Erdoğan’ın son 20 yılda Türkiye’yi nereden nereye getirdiğini görüyor. Çünkü o icraatlardan onlar da faydalanıyor. Türkiye’nin genel seçmen kitlesi de merkez-sağda yer alan liderlerin ülkeyi geliştirdiğini düşünerek bugüne kadar tercihlerini bu yönde kullandı. Bunu CHP’de anlamış olacak ki merkez-sağa oynamak için aday adayları da buraya doğru kayıyor. Fakat ortaya kötü bir kopya çıkıyor, ortada gerçeği varken, CHP içinde merkez-sağı oynamaya çalışan bir lidere neden oy versinler?
Ki CHP’nin Türkiye’yi okuması da baştan sona yanlış. Erdoğan’a oy verenlerin “muhafazakâr hassasiyetlerle” oy verdiğini düşünüyorlar ama son 1-2 seneye kadar ekonomik gidişatın hiç olmadığı kadar iyi düzeyde olduğunu görmüyorlar. “Muhafazakâr hassasiyetlerle” oy verilseydi, zira Erdoğan da en başında seçilemezdi, Necmettin Erbakan gibi bir aktör ortada dururken.
Mansur Yavaş’ın da Ankara’da çok büyük icraatları yok. Fakat görev alanında kalarak belediye faaliyetleriyle uğraştığına dair bir algısı var. İmamoğlu’nun da hatası mevcut görevlerini bir kenara bırakarak kendini “merkezi yönetimin lideri” sanması. Seçim öncesi vaatlerini yerine getiremeyince de “genel ekonomik durumun böyle olacağını tahmin etmemesine” sarılıyor. Peki, neden insanlar öngörüsü olmayan bir adaya oy versin?
Ki yaşanan hayat pahalılığı sorunu da muhalefeti hiç olmadığı kadar rehavete sürüklüyor. Sanıyorlar ki kendileri hiçbir şey yapmadan seçmen iktidarı Erdoğan’dan alıp karşısındaki adaya verecek. “Siyasetsizliğin” ne zamandan beri seçim kazandırdığı görülmüş?
Babacan ve ODTÜ
Deva Partisi lideri Ali Babacan’ın ODTÜ’de öğrencilerle gerçekleştireceği buluşma bazı solcu gençler tarafından engellenmiş.
Babacan da bu olayların üstüne “konuşmamak, konuşturmamak bunların demokraside yeri yok” açıklamasında bulunmuş.
Haklı olduğu gerçek, zira ifade özgürlüğü her dönem savunmamız gereken temel haklarımızdan biri. Fakat AK Parti’den koparak yeni parti kuranların anlamadığı olay da “Erdoğan karşıtlığı” söz konusu oldu mu tüm kesimlerle oturup anlaşacaklarına inanması. Oysa siyaset bu kadar basit değil.
ODTÜ’de yaşanan bu faşist tavır yeni değil, daha önce de yaşandı. Dün faşist olanlar bugün yine faşist. Kendi açılarından da tutarlılar. Peki ya Ali Babacan, geçmişten bugüne tutarlı mı?