Bir süredir, yaşadığımız salgın süreci ve gelişmelere ilişkin özellikle televizyon yayınlarında yoğun bir misenformasyona (medya aracılığıyla gerçek bilginin eksik veya yanlı şekilde sunulması) denk geliyorum.

Dünyada tartışılagelen, ‘gazetecinin bilimsel bakış ile haberde bakış açısını birleştirmesi gereken etik kodlar geliştirmesi’ ihtiyacının önemi artık bizlerin de ana gündem maddesi olmak zorunda.

Neden mi?

Bir süredir, yaşadığımız salgın süreci ve gelişmelere ilişkin özellikle televizyon yayınlarında yoğun bir misenformasyona (medya aracılığıyla gerçek bilginin eksik veya yanlı şekilde sunulması) denk geliyorum.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın son Bilim Kurulu toplantısında, "Aşıyı geliştiren Prof. Dr. Uğur Şahin Hocamızın da görüşünü alarak Biontech aşısının iki dozunun uygulanması arasındaki sürenin 6-8 hafta olarak uygulanmasına karar verilmiştir." açıklaması sonrasında da durum değişmedi.

EKRANLARIN VAZGEÇİLMEZLERİ

Televizyon ekranlarında masaya yatırılan konu ile alakalı ilk açıklama, her zaman olduğu gibi, Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan'dan geldi:

"Uğur Şahin'in niye olurunu aldık anlayabilmiş değilim. Uğur Şahin bir hekim değil. Aşı molekülünü geliştiren bir bilim adamı. Dolayısıyla '6 hafta mı uygundur, 8 hafta mı' çalışmalarının içinde yer almadı. Onları yapmak için hekim olmak lazım bir defa."

Dinleyen hemen herkes gibi kulaklarıma inanamadım.

Neredeyse her vatandaşın artık hemen her şeyini bildiği Şahin’in, bir dönem, Köln Üniversitesi'nin lösemi bölümünde, ardından sekiz yıl Saarland Üniversitesi'nde iç hastalıkları ile hematoloji-onkoloji doktoru olarak çalıştığını, son dönemde de Almanya’nın önde gelen 10 yükseköğretim kurumundan biri olan Mainz Johannes Gutenberg Üniversitesi Tıp Merkezi'nde öğretim görevlisi olduğunu bilmeyen yok.

KESİNLİKLE EMİN

Ceyhan’ın hemen ardından, ekranlarımızın bir diğer ‘vazgeçilmezi’, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı'ndan Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol Habertürk TV’ye konuk oldu..

Gün Ortası programında, Hülya Hökenek'in yönelttiği, "İki doz aşı arasının 4 haftadan işte 8 haftaya çıkarılması bu aşının eksikliğiyle mi ilgili, yoksa mesela aşının etkinliği ile mi ilgili?" sorusuna, Davutoğlu Şenol'un cevabı son derece kesin oldu:

"Aşının eksikliği ile ilişkili. Bunu dünyada bir ülke daha yaptı İngiltere. O da mecburiyetten"

Devam etti Şenol, "BioNTech aşısının yapılmış olan çalışmaları, 21-28 güne müsaade ediyor. Yani ben Esin Şenol olarak çok iyi bir koruma istiyorum ve uzun bir koruma istiyorum, 21-28 gün aralıkla yapmalıyım. 42 güne kadar gecikirsem telafi ediyor gibi duruyor. Ama 42 günden sonraki veriyi bilmiyorum. Tercih 21-28 gün arası, yakalayamazsanız 42 günün bir sakıncası yok."

Doğru olmadığını hem cumhurbaşkanı, hem sağlık bakanından duyduğumuz, “aşı kıtlığı” etrafında dolaşan ve kafa karıştıran bu açıklamanın özünde Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol, Sağlık Bakanlığının aldığı kararın doğru olduğunu ve 6 hafta aralıkla iki dozun uygulanabileceğini -her ne kadar anlatmak istemese de farkında olmadan- doğruladı.

AVRUPA’DA DA AYNI UYGULAMA

Şenol’u dinleyince, bir kez daha “vay anasını” demekten kendimi alamadım.

Öyle ya, bu kadar kesin ifadelerle milyonların önünde son derece kendilerinden emin konuşan bilim insanlarının, “İlk dozda da aşının belirli bir koruma sağlaması nedeniyle ve aşı kampanyasının daha hızlı ilerleyebilmesi için bazı Avrupa ülkelerinin aşının iki dozu arasındaki süreyi uzatma kararı aldıklarından” haberdar olmaması düşünülemezdi.

Almanya'da salgınla mücadelede yetkili Robert Koch Enstitüsü'ne (RKI) bağlı Daimi Aşı Komisyonu’nun (STIKO) 1 Nisan'da güncellediği aşıya ilişkin tavsiyelerinde, “BioNTech gibi mRNA yöntemi ile üretilen aşılarda, iki doz arasındaki sürenin EN AZ 6 hafta olması ile bireysel koruma etkisinin çok iyi olacağı ve toplum düzeyinde de aşının etkisinin daha büyük olacağı" ifadeleri kullanılmıştı. (Bkz. RKI internet sayfası sıkça sorulan sorular)

Bu kadarla da kalmıyor.

BioNTech aşısını uygulayan ülkelerden Fransa'da da iki doz arasındaki süre artırıldı.

14 Nisan'dan bu yana, aşının birinci dozu ile ikinci dozu arasındaki süre 4 haftadan 6 haftaya çıkartıldı. Hatta, Sağlık Bakanı Olivier Veran, iki doz arasındaki sürenin uzatılmasını "Bu bize korumayı azaltmadan daha hızlı aşı yapılmasını sağlayacak" sözleriyle savundu.

AŞI YARIŞTIRMAK

Bu arada dikkatinizden kaçmamıştır, farkında ya da değil hocalar ekranda bir aşı yarıştırma derdinde. ‘Senin aşın iyi, benim aşım kötü’ rekabetinden kim galip çıkacak bilmem ama kamuoyunu önemli oranda etkiledikleri bir gerçek.

Son örnek önceki akşam canlı yayında yaşandı.

ABD Jackson Laboratuvarı İmmünoloji Uzmanı Prof. Dr. Derya Unutmaz, "Amerika'da yapılan araştırmada BioNTech ve Moderna aşısı olanların yüzde 90'ına virüs bulaşmadığı ve başkasına virüsü bulaştırmadığı ispatlandı. Ben artık maske takmıyorum." dedi.

İtiraz Prof. Dr. Ceyhan’dan geldi: "Aşıların bulaşıcılığı bu denli kaldıracağına inanmıyorum."

Devam etti Unutmaz: "Amerika'da yapılan araştırmada BioNTech ve Moderna aşısı olanların yüzde 90'ına virüs bulaşmadığı ve başkasına virüsü bulaştırmadığı ispatlandı. Ben artık maske takmıyorum. Anneme de sarılacağım gelince. İsrail bunun sayesinde aştı süreci. 'Aşı olduk korumaya devam edeceğiz' korkusuna gerek yok. Etkinlik açısından Sinovac aşısı olanların maske takmaları daha iyi olabilir."

Ceyhan cevapladı:

"Klinik çalışmaları ile laboratuvar çalışmaları farklıdır. Türkiye'de bu oranlara ulaşamıyoruz. İsrail'de yetişkinlerin yüzde 80'i aşılandı. Tedbirler yeni yeni kaldırılıyor. Aşıların bulaşıcılığı bu denli kaldıracağına inanmıyorum."

BİLİM İLETİŞİMİNİN ÖNEMİ

Bu örnekleri vermem, tartışma programlarında kamusal aklın sözcüsü konumundaki uzmanların kamuoyunu aydınlatmaktan ziyade kafa karıştırıyor olmaları. Tek görevlerinin uygulamaları eleştirmek olduğunu sanmaları da cabası.

Tüm bu yaşadıklarımızdan öncelikle biz medya mensuplarının çıkarması gereken önemli bir ders var:

Bilim iletişimi kapsamında bilim haberciliği ve bilim gazeteciliğinin ne denli önemli olduğu. Çünkü, bilim insanlarıyla gazeteciler arasında gerçeğin aranması ve bu gerçeğin araştırmalar ile kanıtlanıp kamuya açıklanması konularında çok belirgin ortak amaçlar var.