Biden dönemi ile birlikte ABD-Türkiye ilişkilerinin nasıl bir sürece gireceği ve nasıl seyredeceği konusu en çok tartıştığımız konulardan birisi.
Biden dönemi ile birlikte ABD-Türkiye ilişkilerinin nasıl bir sürece gireceği ve nasıl seyredeceği konusu en çok tartıştığımız konulardan birisi.
Türkiye, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere devletin ve hükümetin en tepe isimleri tarafından yapılan açıklamalarla ABD ile mevcut sorunları çözme ve olumlu bir ilişki rotası oturma yönündeki arzu ve isteğini ortaya koydu.
Biden ve ekibi tarafından ise şu ana kadar Türkiye ile ilişkileri düzeltme arzusuna dair herhangi bir somut açıklama gelmedi.
Doğal olarak ilişkilerin seyri ile ilgili değerlendirmeler önemli ölçüde Biden’in kabinesinde ve ekibinde yer alacak isimler üzerinden yapılıyordu.
Bu konuda kilit rol oynayacak üç isim söz konusu.
Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı.
Biden ilk olarak Dışişleri Bakanlığı koltuğuna getireceği ismin Antony Blinken olacağını açıkladı.
Blinken, Türkiye’ye pek sıcak bakmayan bir isimdi ancak en belirgin tarafı koyu bir Rusya düşmanı olmasıydı.
O nedenle Blinken ismi açıklandığında ABD’nin Rusya ile yeni bir soğuk savaş sürecinde Türkiye’yi yanına almayı önceleyeceği yönünde değerlendirmeler yapıldı.
Ardından Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na Türkiye’nin Suriye’de PKK/YPG’ye karşı yürüttüğü operasyonları eleştiren Jake Sullivan'ın Savunma Bakanı’na da Obama döneminde CENTKOM Komutanı olarak görev söz konusu bölgede on binlerce YPG’linin eğitilmesinin öncülüğünü yapmış Lloyd Austin’in getirileceği açıklandı.
Söz konusu kritik görevlere bu isimlerin getirilmesinin ilişkilerin iyiye gitmeyeceğinin göstergesi sayıldıysa da yine de ABD’nin Türkiye’yi gözden çıkaramayacağı yönünde görüş dile getirenler de hayli fazlaydı.
Ancak Washington’dan gelen son haberlere göre Biden’ın Ortadoğu ve Kuzey Afrika masasının başına Brett McGurk’ü getirilecek olması kanımca ABD ve Türkiye ilişkilerinin hiç de olumlu olmayan bir sürece gireceğinin en somut göstergesi.
McGurk, Obama döneminin DEAŞ ile Mücadele Özel Temsilcisiydi.
Suriye’nin kuzeyinde DEAŞ ile mücadele adı altında PKK’nın bu ülkedeki kolu PYD’nin silahlı gücü YPG’nin kurulmasına, sonrasında bunun Demokratik Suriye Güçleri’ne (DSG) dönüştürülerek etki alanının genişletilmesine öncülük etmiş bir isimdi.
Yani Türkiye’nin kendisi açısından bir beka sorunu olarak gördüğü ve asla izin vermeyeceğini açıkladığı Suriye’nin kuzeyinde bir “terör devleti”nin temellerini atan ve bunu yürütenlerin başında geliyordu.
Obama sonrasında da bir süre bu görevi yürüten McGurk, Trump’ın Suriye’den asker çekme kararının ardından istifa etmişti.
O karar aynı zamanda Türkiye’nin PKK/YPG’ye karşı yürüttüğü operasyonlar karşısında ABD’nin geri çekilme suretiyle “yol verme” anlamına geliyordu ki McGurk, ülkesinin Türkiye ile savaşmayı göze alma pahasına bu operasyonlara karşı durmasını savunuyordu.
McGurk, sadece Suriye’de değil Irak’ta da Türkiye’nin aleyhine olabilecek her türlü girişimin öncüsü oldu.
Bunların en önemlilerinden birisi Kuzey Irak’ta 2017 yılında yapılan bağımsızlık reformu tezgahıydı.
Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ni söz konusu referandum konusunda teşvik eden isim oydu.
Barzani yönetimini referandumun kapsamının Irak anayasasına göre tartışmalı iller kapsamında bulunan Kerkük ve çevresini de içine alacak şekilde genişletilmesi konusunda yönlendirmiş, “Türkiye size bir şey yapmaz, yapmaya yeltenirse de izin vermeyiz” diye cesaretlendirmiş, bu yolla Erbil-Ankara ilişkilerinin kopma noktasına gelmesine yol açmış, referandumdan sonra da onları ortada bırakmakla kalmamış Irak ordusu ve İran destekli Haşdi Şabileri üzerlerine sürerek petrol zengini Kerkük ve çevresinin ellerinden çıkmalarını sağlamıştı.
Bunun üzerine dönemin IKYB Başkanı Mesud Barzani, “ABD bizi kandırdı, kandırıldık” diye açıklamalarda bulunmuştu.
Edinilen bilgilere göre 2015’te Kerkük petrolü konusunda Ankara ile Washington arasında yaşanan anlaşmazlık sonrasında Obama, Mesud Barzani’den Türkiye ile yaptığı 50 yıllık petrol anlaşmasını iptal etmesini istemiş ancak Barzani bu talebi reddetmişti.
İşte Obama’nın Irak ve Suriye’deki en kilit isimlerinden birisi olan McGurk, bu referandum tezgahı sayesinde hem Erbil-Ankara ilişkilerini bozmuş hem de Barzani yönetimini cezalandırmış oldu.
Kuşku yok ki McGurk şimdi daha kapsamlı bir yetkiyle bu göreve geldiğinde ilk yapacağı iş, Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusunda temellerini attığı ancak gerek Türkiye’nin kararlılıkla yürüttüğü operasyonlar gerekse de Trump yönetiminin yetersiz siyasi desteği nedeniyle yarım kalan “terör devleti”nin temellerinin üstüne tuğla örmeye başlamak olacaktır.
Onun yerine gelen eski DEAŞ ile Mücadele Özel Temsilcisi James Jeffrey, “terör devleti” planını yürütmeye çalışırken mümkün mertebe Türkiye’nin tepkisini çekmemeye, bunun için de PYD ile PKK’yı ayrıştırmaya çalıştıkları izlenimini vermeye çalışıyordu.
Ancak McGurk öyle yapmayacak.
Onun ve onun gibiler için “terör devleti” planı bizatihi Türkiye’nin yumuşak karnı olarak gördükleri “Kürt kartı”nı kullanmanın bir unsuru olduğu için, kendilerince “Türkiye’yi dize getirmek” için bu kartı aleni şekilde kullanmayı seçeceklerdir.
McGurk’un ikinci adımı muhtemelen yine Irak’ta kendilerinin tezgahladığı referandum nedeniyle bozulan ancak bir süre sonra yeniden düzelmeye başlayan Ankara-Erbil hattına dinamit koymak olacaktır.
Gerek baskıyla gerekse de bağımsızlık gibi sözlerle Erbil’i Türkiye ile ilişkilerini koparıp PKK ile ortak çalışmaya sevk edecek, hem Suriye’de hem Irak’ta PKK ve KDP ile uzantılarının bir araya gelmelerini sağlamaya çalışacak, bunu başarabilirlerse bir süre sonra her iki bölgeyi birleştirip “bağımsız” bir devlet kurmaya çalışacaklardır.
Tabi o aşamada ilk yapacakları şey Barzanileri PKK’ya ezdirerek her şeyiyle kendi himayelerindeki bir terör devletini Türkiye’yi de kapsayacak şekilde genişletme hamleleri olacaktır.
Bunların hiçbiri komplo teorisi falan değil.
Bu kesimlerin önlerindeki senaryolar bunların tümünü içeriyor.
Hâsılı kelam McGurk’ün bu göreve atanacak olması Ankara-Washington ilişkileri açısından sıkıntılı bir sürecin başlayacağını gösteriyor.
Türkiye’nin bu kirli senaryolara karşı gerekli tüm önlemlerini ivedilikle almasında zaruriyet var.