Yıllar öncenin sevilen dizilerinden Süper Baba'nın tema müziği Yeni Türkü'ye ait "Bana Bir Masal Anlat Baba" idi ve Oya KÜÇÜMEN tarafından çok güzel seslendirilmekteydi.
Masalların çok sevilmesinin ve nesilden nesile anlatılarak taşınmasının sebeplerinden en önemlisi, “mutlu son”la bitmeleridir. Masalcı baba ve dedeler çocukların durumuna ve beklentilerine göre ufak tefek katkılar yaparak hem merak ve beklentiyi yükseltir hem de mutlu bir şekilde bitecek şekilde senaryoyu kendilerince düzenlerler. Bizim masalımızda ise iyi kalpli ve yakışıklı prens onca mücadeleden sonra gruptaki diğer rakiplerini ekarte ederek birinci geliyor ama zafer yolunda karşısına çıkan “kızıl dev”e diş geçiremiyordu maalesef (ve bunu “mutlu son”a çevirmek de pek mümkün görülmüyor.)
Geçen sene Şampiyonlar Ligi’nde 13 Eylül 2017’de Portekiz’de 3-1’lik Porto galibiyeti ile başlayan (BJK) Türk Masalı ise, bu hafta içinde Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan gece yarısı 5-0’lık Bayern München yenilgisi ile ve hüzünle bitiyordu.
Beşiktaş’ın iki senedir gösterdiği gelişme ve kadro kalitesinin ulaştığı seviye ümitvâr olduğu için masalın böyle bir sonla bitmesi bizi ziyadesiyle üzdü. Damogaj VIDA’nın, Atiba’nın sebep olduğu top kaybına gösterdiği hamle zamanlaması hatasını iyi değerlendiren Lewandowski ayağını araya sokarak Şenol Hoca’nın maç için özenle hazırladığı oyun planını işlevsiz bıraktı ne yazık ki. O dakikadan itibaren bu masalın mutlu sonla bitmeyeceği belli olmuştu ama Wagner LOVE ve Quaresma’nın pozisyonları gol olsa acaba nasıl olurdu diye de aklımızın bir köşesinde hep duracak.
İlk on altı dakikalık 11’e-11 oyun süresince de Alman takımı istediği şekilde top çevirmekte ve savunmamızın açık vermesini beklemekteyken işlerini kolaylaştıran biz olduk. Belki de bu şekilde olması daha “iyi” oldu. Ya 11’e 11 oynanan bir maçta bu türden ağır bir yenilgi alsaydık bunun yansımaları daha yıkıcı olmaz mıydı? Bu şekilde hiç olmazsa takımı temize çıkaracak bir bahanemiz var. “Tıkır tıkır işleyen Alman Futbol Makinesi’ne bir kişi eksik 75 dakika dayanmak kolay mı?” diyebiliyoruz. Beşiktaş’ın Lig yarışına tekrar tutunabilmesi için belki böyle bir “sarsılma”ya ihtiyacı vardı.
14 Mart’ta oynanacak ikinci maçta hedef; hiç olmazsa Ülke Puanı’na kazandırılan puanların biraz daha artması olacaktır. 35 bin 800 olan ülke puanımıza (UEFA Ranking’te onuncuyuz) son bir galibiyetle katkıda bulunabilirse ne mutlu, değilse hiç problem değil. Zaten Beşiktaş bu sene yapabileceğinin maksimumunu verdi Ülke Futbolu adına. Sıralamada bir basamak üstümüzde olan Belçika’nın 38 bin 500 puanına yetişmemiz mümkün değil, bir altımızda olan Avusturya’nın da 5700 puan önündeyiz. Onunculuğumuz garanti yani.
Hoş bir tesadüfle rövanşın oynanacağı 14 Mart Tıp Bayramı’nda Beşiktaş’ın elde edeceği bir galibiyet hepimizin vücudunda ve ruhunda bir sağaltıma yol açacak ve milletçe kendimizi daha mutlu ve daha sağlıklı hissedeceğiz. Belki tur atlayamayacak Beşiktaş ama alacağı bir galibiyetle hem tarihe not düşmüş olacak hem de Güzel ve Şanssız Ülkemizin üzerindeki kara bulutların biraz olsun dağılmasına katkıda bulunacak. (hem de her sene 14 Mart’ta Tıp Bayramı olduğunu Beşiktaş’la birlikte hatırlayacağız)
Böylelikle; mutlu başlayan masalımız mutsuz bitmeyecek, umutla sürecek.
Hepimize, yağmurların bolluk ve bereket getireceği iyi bir hafta sonu dilerim.