Kuyu sahibi kuyuyu satma fikrine mesafeli değildir amma peşin olması şartıyla.
Geçmiş zamanın birinde; bir kuyudan tarlasını sulamak için devamlı su satın alan çiftçi, faaliyetleri için çok ihtiyaç duyduğu bu kuyuyu satın almak ister. Böylece daha etkin su kullanımıyla daha verimli üretim yapabileceğini planlar ve kuyunun sahibine bir satın alma teklifi götürür; peşin alacak gücü olmadığını ama vadeli olarak kuyuyu satıp satamayacağını sorar.
Kuyu sahibi kuyuyu satma fikrine mesafeli değildir amma peşin olması şartıyla. Çiftçi döner gelir. Bir süre daha su satın almaya devam eder. Çalışıp didinerek bir taraftan para biriktirir ve kuyu sahibinin talep ettiği tutara ulaşınca satış gerçekleşir.
Çiftçi mutludur. Artık üretim kabiliyetini artırabilecektir. Güzel hayaller içinde ertesi gün kuyusunun başına gidip su çekmek için hazırlık yapar. Bu arada kuyunun eski sahibi belirip su alma niyetinin önünü kesecek şekilde ne yaptığını sorar. Çiftçi de büyük bir rahatlıkla kuyusundan su alacağını söyler. Kuyunun eski sahibi “dur bakalım, ben sana kuyuyu sattım, suyu değil” deyiverince ortalık karışır. Müdahale edenler olduysa da uzlaşamazlar ve en sonunda kadının yolu tutulur.
Kadı sakince tarafları dinler, durur, düşünür ve hükmünü vermeden önce kuyunun eski sahibine sorar; “suyunu içinde tutmak için kuyu sahibine kira ödüyor musun?”.
Kişi “hayır” der. Kadı da, “ya kiranı öde, ya suyunu tahliye et” deyip afallatınca uyanık kişi köşeye sıkışır, çiftçiye “aman kardeşim, al kuyunu hayrını gör” deyip uzaklaşır.
İşte, bu anekdot dünyadaki bazı ilişkileri açıklar ama dünyayı değil.
İnsanoğlu gerçekten kuyusundadır. Ama kiracı... İçindekiler ona ait kalmayacağı gibi hem paylaşmak hem de sonra gelecekler kiracılar için sorumlu davranmak durumundadır. Zor bir durum ama hüküm böyledir. Çünkü paylaşmak ve sorumluluk, “insan dünyada nasıl yaşar” bakış açısı üstüne “insan dünyayla nasıl yaşar”ın yorumunu gerektirir.
Yani insan-ağaçla, insan-hayvanla nasıl yaşar tefekkürüne ağaç-insanla, hayvan-insanla nasıl yaşar sorusunun da rolü eklemlenmelidir. Etkenle edilgenler zaviyesinin farklı taraflarından meseleye bakmak gerekir. Yoksa insan, kapitalist rekabet dünyasının dişlileri arasında sıkıştığı yerde kalmaya devam eder.