Ekonomide yazılı olmayan kurallar vardır ya. İşte onlardan biridir.
Ekonomide yazılı olmayan kurallar vardır ya. İşte onlardan biridir. İşletmelerin mümkün olduğunca az birim oluşturarak çalışması gerektiğini anlatır. Çünkü ara kademeler ne kadar çok artarsa, iş o kadar uzar, dolambaçlı hale gelir. Daha iyi ifade edebilmek için size bir fırka anlatayım. Holding sabi iş adamanın okumamış ve çalışmamış çocukluk arkadaşı sürekli iş istermiş. Her karşılaştıklarında "İş var mı?" diye sorarmış. Sonunda iş adamı yılmış bu durumdan. Düşünmüş eski arkadaşı ne yapabilir diye. Sonunda aklına gelmiş. Holdingin kapısında durursa, hem bir işe yarar, hem de zaten yapacak fazla bir şey yok yorulmaz diye düşünmüş. Arkadaşı işi sevinçle kabul etmiş. Gerçekten de bir süre kapıda sessizce oturup beklemiş. Zaten sakinlik içinde çalışan holdingde zaten hiç bir şey aksamıyormuş. Fakat bir süre sonra kapıda bekleyen arkadaşın canı sıkılmış. Ve demiş ki, "Bundan sonra içeri girecek olanlar kimlik gösterecek." Gerçekten de bu karar uygulanmış. Bir süre gelen herkes kimlik göstermiş. Fakat kapı görevlisi arkadaş yine sıkılmış. Bu kez yeni kural getirmiş. "İçeriden çıkanlar da kimlik gösterecek." Artık içeri girenler de çıkanlar da kimlik göstermeye başlamışlar. Ama bu durum da kesmemiş. Yeni kurala göre içeri girmek isteyenlerin bir dilekçe vermesi gerekiyormuş. Daha sonraki kural ikametgah getirilmesi olmuş. Artık içeri girmek isteyenler kimlik gösteriyor, dilekçe veriyor ve ikametgah getiriyormuş. Tabii ki bir süre sonra işler aksamaya kapıda kuyruklar oluşmaya başlamış. Holdingin sahibi bir gün iş yerine girerken bir de bakmışki kapıda bir kuyruk. Arka mahalleye kadar uzuyor. Hemen kapıda görevlendirdiği arkadaşını çağırmış ve sormuş, "Bu kuyruk ne" diye. Arkadaşı cevap vermiş, "Eeee. Ben söyledim. Ben tek başıma yetemiyorum. Bana iki tane yardımcı lazım."
Suçlular da kafayı yedi
Bu tür haberlere sık sık rastlıyorum. Mealen şöyle, "İş adamına tuzak kuran zanlılar, şiddet kullanarak bağladılar. Daha sonra çıplak fotoğraflarını çekerek 500 bin liralık senet imzalattılar." Yahu şimdiye kadar bu suçu işleyip de yakalanmamış olan kimseyi göremedim. Senetle şantaj mı olur arkadaş. Bu senedi imzalayınca, kimsenin "Bu borç hangi alışverişten kaynaklanıyor arkadaş" diye sormayacağını mı düşünüyorlar? Veya zorla senet imzalayıp da borcunu gününde ödeyen olduğunu mu düşünüyorlar acaba? Mümkün değil olamaz. Millet faturalı borcunu ödememek için bin takla atıyor şantaj senedini mi ödeyecek. Ayrıca bir erkeğin çıplak fotoğrafını çekmek de ne oluyor yahu. Suçlular bir yandan da cinsi sapık mı? Bunun başka bir açıklaması yok. Bir erkek çıplak fotoğrafları çekildi diye niye mafyaya para kaptırsın ki? Belki de bilmediğim bir şeyler var.
Çağın en önemli sorunu
Sonunda gazete kardeşim, yazar Murat Başaran bu işe el koydu. Her seferimde aklıma takılırdı ama bir türlü yazmaya fırsat buladım. Efendim, bu durum çağın en önemli sorunu. Çünkü insanın en savunmasız olduğu anda başına geliyor. Tuvalette hacet giderirken. Murat Başaran, bir tweet atıyor. Tweet şöyle, "Umumi tuvaletlerdeki elektrik tasarrufu amaçlayan sensörlü lambaların zaman aralığını tespit eden adamın hacet hızına hayranım." Tabii bu tweet’ten sonra, ne kadar benim de içine dahil olduğum bu konuda yaralı kişi varsa tartışmaya katılıyor.
Gerçekten de bu durumu anca yaşayan bilir. Belli bir zamanda ucu ucuna tuvalete yetişmişsiniz. Genellikle lokanta, kafe gibi yerlerde tasarruf amaçlı hareket sensörlü lambalar kapıdan içeri girdiğiniz anda yanar. Ama ne hikmetse hemen sönüyor. Bunu kim ayarlıyorsa veya bu sensörleri kim üretiyorsa, herhalde başka bir gezegende yaşıyor. Yahu arkadaşlar bu hızla bu işi tamamlamak imkansız. Tabii tam bu sırada ışıklar sönünce bu kez garip bir dansa başlamak zorunda kalıyorsunuz. Bir yandan işinizi görürken, bir yandan ya sallanıyor ya da ellerinizi kollarınızı havaya kaldırıyorsunuz. Biri görse "Deli" diyecek. Tümüyle absürt bir durum.
İşte bu vesile ile Murat Başaran'a bu konuyu gündeme getirdiği için teşekkür ediyorum. Ve işletme sahiplerine sesleniyorum. "Bize reva gördüğünüz bu duruma umarım sizler de düşersiniz. Düşersiniz de bizim halimizden anlarsınız."