Sultan Abdülhamid'in torunlarından Orhan Osmanoğlu, medyada yer alan 'EVET, HAYIR' polemiği ve 'Galatasaray adasını istiyorlar' sözleri ile ilgili şöyle konuştu: "Biz Türkiye Cumhuriyetinin geleceği için 'EVET' diyoruz. Biz ne Galatasaray adasını ne de hipodromu istemiyoruz. Veraset davaları ile ilgili yürüyen bir süreç var."
Sultan Abdülhamid’in torunlarından Orhan Osmanoğlu, medyada yer alan ‘EVET, HAYIR’ polemiği ve ‘Galatasaray adasını istiyorlar’ sözleri ile ilgili şöyle konuştu: “Biz Türkiye Cumhuriyetinin geleceği için ‘EVET’ diyoruz. Biz ne Galatasaray adasını ne de hipodromu istemiyoruz. Veraset davaları ile ilgili yürüyen bir süreç var.”
Orhan Osmanoğlu dedelerinin yaşamlarının anlatıldığı bir aile içinde büyütülmüş. Ailede konuşulan saraydaki yaşamlarını hayalinde canlandırmış ve amacı birgün dedelerinin yaşadığı topraklara gelip oralara dokunabilmekmiş. Suriye’de Şam’da doğmuş. Oniki yaşında Türkiye’ye gelmiş. Aile büyüklerinin ona anlattığı sarayları görmek için heyecanlanmış elbette gidip görmek istemiş. İstemiş istemesine ama gittiği saray’da beğendiği halıya basmak isteyince, karşısına ‘yasak dokunamazsın’ diye çıkmış saray yetkilisi. Osmanoğlu o gün anlayamamış neden yasak olduğunu. Bu duruma çok içerlemiş, ailesine sormuş ‘neden yasak’ diye. Çocukken ailesinin ona anlattıklarını bana anlatırken duygulanıyor. Son günlerde medyada hakkında yapılan haberler için oldukça üzgün olduğu söylüyor. Orhan Osmanoğlu ile harika bir havada İstanbul’un Yakuplu semtinde Bodrum’u aratmayacak güzellikte bir marina’da buluşuyoruz. Orhan Osmanoğlu bugüne kadar neler yaşadığını, neler hissettiğini ve daha fazlasını YeniBirlik okurları için anlattı.
Sizi doğduğunuz yaşadığınız Suriye’nin Şam kentine götürmek istiyorum. Şimdi hayal edin, biraz anlatın bize nasıl bir çocukluk yaşadınız, oralarda nasıl bir yerde yaşıyordunuz?
Biz eski bir mahallede ama oranın elit bir mahallesinde yaşıyorduk. Muhacirin mahallesi diye geçiyordu. Şam’a giden bilir orada çok meşhur bir dağ var. İşte o dağın eteğinde barınmış bir kentti. Bu mahallede 2’inci cadde’de yaşıyorduk. Bizim bir alt caddede Beşar Esad’ın evi vardı. Yakındı evlerimiz. Bizim evimiz toprak ve tahta ile karışık iki katlı bir evdi. 1974’te ben Suriye Şam’dan evimizden ayrıldım. 1977 yılında babam evi satıp Türkiye’ye geldi. Mahallemiz çok güzel bir mahalle idi.
Bizim evde buzdolabı yoktu. Babam bozulacak şeyler olursa anneme verirdi. “Komşu’ya verde buzdolabına koysun’ derdi. Biz o günlerde yaşadık. Babam mütevazi bir yüksek rütbeli devlet memuruydu. Çok zengin bir hayatımız yoktu. Ordunun gıda alım satımına bakıyordu.
Yirmi günde bir Beyrut’a giderdik. Orada sürgünde yaşayan akrabalarımızı görüp dönerdik. Sürgün yapıldığında ailenin çoğu Beyrut’a Nice’ye gitti.
Diğer sultan torunları ile nasıl bir diyaloğunuz vardı?
Ben çocuktum, çok şey konuşmazdık. Aile büyüklerinden duyduklarımızı hatırlıyorum; özellikle babaannem anlatırdı, onun söyledikleri ile büyüdük.
“Dedelerinin sarayları vardı, biz saraylarda yaşardık” derdi. Altın musluklar zenginlik içinde yaşardık derdi. Babaannem bunları anlatırken bana masal gibi gelirdi. Babaannem “ne diyor” derdim. Beni uyutmak için mi bunları anlatıyor diye düşünürdüm. Masal yatakta anlatılırdı ya. Ben de o zaman babaanneme “babaanne bizim sarayları anlatsana” derdim. Kızlara beyaz atlı prens anlatılırdı, erkeklerede saraylar anlatılırdı ya bende öyle sanıyordum. Ben okulda bunları anlattığımda soyadımdan dolayı biliniyorduk bazı hocalarımız tarafından. Çünkü soyadım Al-i Osman’dı. Okulda bunları anlatmam yasaklanmıştı.
Türkiye’ye döndüğünüzde neler hissettiniz?
Ben babama karşı gelmiştim o yaşlarda daha ben “Türkiye’de okumak istiyorum” demiştim. Türkiye’ye geldiğimizde halamdan beni dedemlerin saraylarına götürmesini istemiştim. Başladım sormaya “altın muslukları var mı”, altın kaplamalı arabalar.. babaannemin anlattıkları böyle olunca ben de burada onları görme hayalini kurdum.
Saraya ilk girdiğinizde ne hissettiniz?
Saraydaki bordo odayı çok beğenmiştim, orayı istedim ama... Saraya girdiğimde “madem buralar bizim biz niye burada oturmuyoruz” diye sormaya başladım, tabii bana bunu anlatamıyorlar. “Cumhuriyet kuruldu işte dedelerin gitti” diyorlar anlatıyorlar sürekli ama benim kafam bir türlü almıyor. “Yok” diyorum “madem bizimdi buralar bana bu bordo odayı versinler” saraydaki o odayı çok beğenmiştim. Halama dedim ki koltukları elliyorum, “elleyemezsiniz” diyorlar nasıl yani? hani buralar bizimdi. Sonra sarayın salonunun ortasına gittim orada oturdum halı o kadar hoşuma gitti ki orada bağdaş kurdum. Görevli geldi, “yapamazsın kalk dedi, oturamazsın yasak” denince, orada çok alındım.
Şehzade diye mi hitap ediyorlardı size çocukken?
Bir kesim vardı bize yakın olan aile yakınlarımızda, onlar öyle diyorlardı. “Şehzade”nin anlamını babama sorduğumda “prens” olduğunu anlattı. O zaman çok kabarıyordum ben prensim diye.. Babaanneme fazla inanmaya başlamıştım.
Suriye 1973 yılında Hafız Esad, bir darbeyle yönetimi ele alıyor, zalimce bir politika uyguluyor. Rusların dostu idi. Biz okuldayken Rusya’dan filmler gelirdi ve hep savaş filmleri gösterirlerdi. Rus yanlısı o zamandan beri vardı. Hafız Esad ölünce oğlu Esad geldi. Tabii bizde anne tarafı Suriyeli olunca bir sevgi ister istemez oluyor, Esad iyi şeyler yapıyor gibi geldi o zamanlar bize, maaşlara zam yaptı, Türkiye ile ilişkilere önem verdi. Ambargo uygulanınca Suriye’nin tek yanında olan devlet Türkiye oldu. Rusya bile durmadı. Ticari ilişkiler iyi gidiyordu Suriye ile. Ben de Suriye’den mal getiriyordum. Suriye politikasında Türkiye çok şey yaptı. Davutoğlu kaç defa konuştu Esad ile kaç kez gitti Suriye’ye, bombalamayı durdurun dedi. En son Davutoğlu gidip döndüğünde Suriye’den Esad tankları ile Hama’ya girdi. Artık Beşar ile görüşülmeyeceği anlaşıldı.
Kürtleri insan yerine koymuyorlar, kimlik bile vermemişlerdi...
Suriye’de çok üst rütbeli bir asker arkadaşım bir gün bana “Siz Kürtlere çok yüz veriyorsunuz” dedi, “Suriye’deki Kürtler sizin oradakilere benzemez. 800 bin Kürt’e biz kimlik vermedik. Devlet işlerine sokmayız” dedi. Kimlik verilmez. Suriyede fazla konuşamazsın çünkü ertesi gün kendini hapiste bulursun. Sadece Eyyübi ailesinden Osmanlı zamanında yerleşmiş ailelere kimlik verilmiş.
“Suriye’de bunlar hareket ederse hepsini yok ederiz” demişti bana o komutan, bu konuşma beni çok rahatsız etmişti. Aradan uzun zaman geçti. Bugün Beşar ile birlikte hareket etmeye başladılar, kimliklerini aldılar. Şam’dan Akdeniz’e kadar olan alan önemli onlar için. Gerisine çok önem vermiyor. Suriye’de öyle bir silahlanma yoktu. Yemen gibi değildi yani, bunları bir düşünmek lazım bu silahlar nasıl geldi Suriye’ye. IŞİD’in çıkmasında başka devletlerin elinin olduğu apaçık ortada.
Sizi çok eleştiriyorlar, bu durum sizi üzüyor mu?
Şu söze çok kızıyorum: “Siz Türk değilsiniz”... Analarınız Rus soyunuz karışmış, bunu diyen acaba şöyle bir dört nesil geri gitse kendisinin ne olduğunu da görecek. Bir Ermeni’ye bir Musevi’ye, biz Rum’a gidebilir soyumuz. Musevi değiliz ki onlarda kadın önemli biliyorsunuz, müslümanlıkta bu yok mesela. Bu suçlamalara çok kızıyorum, buna cevap vermiyorum.
Osmanlı İmparatorluğunda kadının yeri nasıldı ve en çok hangi sultanı seviyorsunuz?
Hürrem Sultan’a çok önem veririm, çok değerlidir. Hayırsever bir sultandı. Dizide anlatıldığı gibi değildi. Kösem Sultan da öyle, Adile Sultan da öyle... Hepsi çok hayırsever sultanlardı. Osmanlı Devleti’nde kadının yeri çok önemliydi. Eğitim alıyorlar, lisan biliyorlar kaç dil konuşuyorlar, yaptıkları hayırlar var. Hala günümüze kadar hayırları gelmiş.
Kanuni Sultan Süleyman’ın kanunları ve Avrupa’yı feth etmesi çok önemlidir.
2. Beyazıt’ı da severim, pek savaş yanlısı biri değildi. Müthiş hoşgörülü bir padişahtı. Nitekim de İspanya Kralı Yahudileri kesiyordu. Gemilerini göndertip Yahudileri kurtarmıştır. Selanik’e yerleştirmiştir. Bugün bunu yapamazsın. Ayırmamış yani din, dil, mezhep Osmanlı Devleti. Bu Osman Gazi’nin kurduğu bir sistemdir. En yakın arkadaşı Hıristiyan’dı. Bir kere bile ona “Müslüman ol” dememiş. Devlete ne verebilir ona bakmış. Ermeniler Osmanlı Devleti’nin en sadık vatandaşlarıydı. Osmanlı Devleti’nde ayırım yoktu. O zamanki Ermenileri aynı Kürtlere benzetiyorum. Kürtlerin içinde de yüzde beş belki kendini bilmez çıkıyor. Abdülhamit tabii ki benim en beğendiğim padişahlardan biridir. Hakikaten Osmanlı yıkılmak üzereyken “hasta adam” diyorlardı, tam o arada çıkıp dünyaya meydan okuyor.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile görüşmenizde neler konuştunuz?
Evet görüştük, üç saat oturup konuştuk, bizi ağırladı. Bu üç saatin ikibuçuk saati siyasetten uzak sohbet şeklinde geçti. Gençliğinde neler yaptığını anlattı bize, bizim aile ile ilgili sorular sordu. Kızım Nilhan ile beni hanedan ailesinden sorumlu kişiler olarak seçti. Bizim ailede herhangi bir sorun olduğunda bizim ilgilenmemizi istedi. Biz orada sayın Cumhurbaşkanımıza 15 Temmuz’da sokağa çıktığımızı söyledik. Aldığı bütün kararları desteklediğimizi söyledik. “Biz sizinle mezara kadar beraberiz” dedik. Bu sözü de verdik kendisine. Çok sevindi. Dava ile ilgili soruları oldu. Biz, “Veraset davası devam ediyor, onun haricinde bir şey yok” dedik.
Cumhurbaşkanımızı seviyorum...
Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı olduğu için değil, bir dostluğumuz olduğu için onun yeri ayrı. Cumhurbaşkanı ayrı, onu bir ayıralım. Cumhurbaşkanımız kim olursa olsun onu sevmemiz lazım. Kim olursa olsun başımızın üstünde yeri var. Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile eski bir dostluğumuz var. Belediye Başkanlığı döneminden, babamın döneminden. Biz o zaman bile kapısını çalıp asla bir şey istemedik.
Başkanlık sistemi için “Evet” videosu çektiniz yayınladınız, ne oldu peki niye bu kadar büyüdü olay?
Evet, ben başkanlık sistemine çok olumlu bakıyorum. Zaten vardı başkanlık sistemi, Mustafa Kemal Atatürk başkan değil miydi Bence olmalı. Biz millet olarak başımızda her zaman bir lider ararız. Seversin sevmezsin ama gerekli. Ama biz Amerika ya da Fransız sistemini getirmemeliyiz, buna ben karşı çıkarım. Biz kendimiz çıkaramıyor muyuz? Biz kendi sistemimizi yapalım. Bunu destekliyorum. Başkanlık sistemi Allahın izniyle Türkiye’ye gelecek.
Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için ‘EVET’ diyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımızla olmak ayrı, dostluğumuz ayrı. Bu iş Recep Tayyip Erdoğan meselesi değil. “Büyük Türkiye için Güçlü Türkiye için Evet diyorum” diyerek ben başlattım. Ben videoyu çekip gönderdim. Oradan bile binlerce eleştiri yapıp hakarete varan mesajlar aldım. Artık kızımın başının açık olmasına kadar söylemediklerini bırakmadılar. Konu sadece “Evet” demiş olmamız. Biz “Hayır” diyen insanlara niye “Hayır” diyorsunuz demiyoruz. Biz onlara saygı duyuyoruz ama biz de “Evet” diyoruz siz de bize saygı gösterin.
Galatasaray adasını istiyorum” demişsiniz?
Bundan üç yıl önce kızım Nilhan’a bir röportajda “Sultan Abdülhamid’in mal varlığı çok siz nereleri biliyorsunuz” diye soruyorlar. Nilhan da “Evet bildiğim kadarıyla Galatasaray adası, hipodrom vs. Bilinen yerler” diye cevap veriyor. Davayı açan benim, mahkemeye “Galatasaray adasını istiyoruz” diye bir davamı açmışız... Hayır asla böyle bir şey söylemedi. Cımbızla alınmış sözler.
Napolyon’un dedeniz Abdülhamid için, “Benden sonraki ikinci zengindir” sözü de çok konuşulanlar arasında, böyle bir şey söylediniz mi? Malum Napolyon öldükten 21 yıl sonra Abdülhamid doğmuş...
Napolyon bir tane değil ki, bir var, iki var, üç var... İlber Hoca (Ortaylı) bir televizyon kanalında “Sultan Abdülhamid’in Avrupa’da bilinen Napolyon’dan daha fazla bir mülkü var.” demişti. Bu olay oradan çıktı aslında.
Saltanatı geri getirmek istemekle suçlanıyorsunuz buna ne diyeceksiniz?
Saltanatı geri mi getirmek istiyorsunuz diyenlere soruyorum: Benim hiç konuştuğumda benim bir saltanat sevdalısı bir sözüm var mı? Biz Cumhuriyet sevdalısıyız. Biz Cumhuriyeti kabul etmişiz. Ama şunu da bilsinler; Osmanlı kimden devir alındı? Selçuklu’dan devir alındı. Osmanlı çok rahat topraklarda mı yaşadı? Hayır 622 sene uğraştı. Ne savaşlar kazandık ne savaşlarda kaybettik. Sonra Cumhuriyet geldi. O da kolay olmadı. Cumhuriyet kurulurken ne savaşlar verildi. İstiklal harbini yaşadık. Bu savaşı veren de Mustafa Kemal Atatürk. Büyük bir kumandan olduğuna inanıyoruz. İnanmıyor değiliz. Ben değer veriyorum Atatürk’e. Bu hani derler ya ‘Allah ile kul arasındadır’ diye, evet ben ona değer veriyorum.
Dava açmışsınız bunun aslı nedir?
Bizim açtığımız dava, Sultan Abdülhamid’in verasetnamesini çıkarabilmek amacı ile açtığımız veraset davasıdır. Başka bir amacımız yok. Sekiz senedir veraset çıkarmaya uğraşıyoruz. Konu bu.
Musul Kerkük, Suriye çok gündemde. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilerleyen zamanlarda eğer öyle bir dava olursa, biz Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte hareket etmeye hazırız. Biz bir hak talep etmiyoruz. Bizim elimizdeki arşivlerde, oralarda Musul, Kerkük, Suriye’de birçok topraklar Sultan Abdülhamid üzerine kayıtlı değil mi? Eğer ileride böyle bir dava söz konusu olursa biz bu topraklardaki haklarımızı Türkiye Cumhuriyeti’ne vermeye hazırız. Zerre kadar bir hak iddia etmeyiz.
Türkiye’de veraset davası yürütmemiz bir yıl daha sürecektir. Ondan sonra zaten “Galatasaray adası bizim, Hipodrom bizim” gibi bir talebimiz yok. Ama Sultan Abdülhamid’in şehzadeyken olan malları vardır. Biz bunların üzerinden bir görüşme yapacağız. Çoğu istimlak olmuştur. Başkalarına geçmiştir. Eğer bir hakkımız varsa ve çıkarsa devletimize hediye ederiz. Ailenin büyük servetlere ihtiyacı yok. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Orhan Osmanoğlu olarak gitmem.
“Fetö, Osmanlı Hanedanı için düğmeye bastı”
Bizim aleyhimize bir yerden düğmeye basıldı. Bunu ilk defa size söylüyorum. Ailemize karşı bir karartma hareketi başlattılar. Bunun için de FETÖ’nün olduğunu düşünüyoruz. Twitter’da hakkımızda başlatılan karalama çalışmalarını incelerken, trollere baktığınızda bunların içinde dindarlar ve Atatürkçüler var. Bizi Atatürk düşmanı ilanı ediyor. Türkçüler’den bile hakkımızda düşmanca paylaşımlarda bulunanlar var. Biz asla geri dönmeyiz. Kızımın ve konuştuklarımın arkasındayım.
Parlamenter sistemde 1960-2002 arasında onüç hükümet kuruldu. Ana Vatan partisi dönemi hariç olduğumuz yerde saymışız. Tek adam meselesi değil, sistemin değişmesi lazım.
Hakkınızda bu suçlamaları yapanlar için bir yaptırımınız olacak mı?
Şimdilik otuzdört kişi tespit ettik. Ben ve aileme hakaret edenler hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz.