Kuranı Kerim, Ramazan ayında kadir gecesinde inmeye(gelmeye) başladı. Vahiy meleği Cebrail (as), Nur Dağının Hıra Mağarasında inzivaya çekildiği bir dönemde Peygamberimiz Hz. Muhammet (as)'a gelmeye başlamış ve yirmi üç yıl aralıklarla devam etmiştir.

“Salınır Tûba dalları,

Kur'an okur hem dilleri,

Cennet bağının gülleri,

Kokar Allah deyu deyu” Yunus Emre

Kuranı Kerim, Ramazan ayında kadir gecesinde inmeye(gelmeye) başladı. Vahiy meleği Cebrail (as), Nur Dağının Hıra Mağarasında inzivaya çekildiği bir dönemde Peygamberimiz Hz. Muhammet (as)’a gelmeye başlamış ve yirmi üç yıl aralıklarla devam etmiştir. Böylelikle Peygamberlerin ve vahyin sonuncusu bütün insanlık âlemi için gelmiştir. Bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen Kadir gecesinde “Oku yaratan rabbinin adıyla” diyerek başlamıştır.

İçinde bulunduğumuz bu ay, böylesine seçkin ve bütün ibadetlerin şuura dönüştüğü, insandan insana, toplumlardan toplumlara merhametin, şefkatin yayıldığı bir aydır. Her yıl tekrarlanan, gelişiyle maddenin anlamını kaybettiği, metafizik bir atmosferin ısısıyla kalplerin, gönüllerin yumuşadığı bir aydır. Bir yandan oruç ibadetinin evlerimize, bedenlerimize, şehirlerimizle ülkelerimize konuk olduğu, diğer yandan namazın insanı sarıp sarmaladığı, iftarlarıyla, sahurlarıyla, teravihleriyle hem bedenen ve hem de ruhen arınılan bir ay olduğu dikkatlerimize arz ediliyor.

Kuranla yeniden, ibadetlerle yeniden, kendimizle yeniden, konu komşularımızla, dostlarımızla, tanıdığımız ve tanımadığımız kardeşlerimizle yeniden buluşmanın, bilişmenin, selamlaşıp dualaşmanın, sofralar kurarak fakirleri, yoksulları, öksüz ve yetimleri sevindirmenin idrak edildiği aydayız. Yaratılış sırrımız olan Peygamber (as) Efendimizi yeniden ve yeniden tanımanın, sevmenin yolunun Kuranla içli dışlı olmak gerektiğini anlıyoruz. Hatimlerle kılınan teravihlerde gönül iklimimiz coşuyor. Evlerimiz Kuran tilavetleriyle şenleniyor metafizik bir akıma tutuluyoruz. Vahyi anlamak icap ediyor. Ayet ayet nüzul sebeplerini idrak etmek gerekiyor. Okuduğumuz her ayetin, surenin anlamlarına vakıf olmak gerekiyor. Bunun için oruç ayımız bizi Kuranla baş başa kılıyor. Kalabalıklardaki yalnızlığımızı gidermenin yolu Kuranı anlayarak okumaktır. Kalplerimizin sıkıntısı, ruhlarımızın dirilişi ancak Kuranı anlayarak okumaktan geçiyor. Dünya sıkıntılarından kurtulmanın yoludur Kuranla buluşmak. Kulluğun idrakiyle Rabbimizle hemhal olmaktır Kuran okumak ve Kuranı anlamak. Ayet ayet, sure sure ruhun dirilişini sağlamaktır Kuran okumak. Kuran peygamberlerin ve halklarının durumlarından bahisler açar bizlere. Hükümler önümüze serilir. Kulluk şuuru bir denize döner. Her ayetin manasını ilk kez iniyor gibi anlamaya çalışmak, Peygamberimiz Hz. Muhammet (as)’ın bizlere bir emaneti olarak sahip çıkmak her inanmış müminin ödevidir. Sahur bereketi yeni gün için birkaç lokma yemekle birlikte bir yandan zikrin, diğer yandan tefekkürün, bir başka yandan Kuran tilavetiyle nurun ruhumuzu sarıp sarmalamasıdır. Kurana nasıl yaklaşırsanız o da size öyle yaklaşır. Teheccütlerle geceyi onurlandırmak icap eder. Peygamberimizle birlikte olan Ashabı Kiram geceleri az uyumuş ibadeti, namazı, zikri ve tefekkürü önde tutmuşlardır. Dört Halife, Ashabın ileri gelenleri Kuranı çok okur günlük zikirleri haline getirirlerdi.

Hz. Ali Efendimizin evlatlarından Hz. Hasan (ra) Kuran okumayı gecenin evvelinde vird haline getirmişlerdi. Hz. Hüseyin (ra) ise gecenin sonunda Kuran okumayı ihmal etmezlerdi. Derler ya dostunu söyle senin nasıl bir insan olduğunu haber vereyim. Dostu Kuran olanın, yolu da, yoldaşı da, ömrü de, amelleri de Kuran olur. En güzel ahlak sahibi olmanın yolu Kuranı anlayarak hayatımızın anlamı haline dönüştürmektir. Yani yaşayan Kuran olan Peygamberimiz gibi olmanın yolu budur. Peygamberimizin ahlakının Kuranın ta kendisi olduğunu Hz. Aişe Validemizden öğreniyoruz. Kuran bize neyi emretmişse onu yapmak, neyi yasaklamışsa ondan kaçınmaktır. Dosdoğru olmak, asla yalan söylememek, vefa sahibi olmak, adaletten sapmamak, şefkat ve merhamet sahibi olmak, güzel sözlü, yumuşak huylu olmaktır. Muhtaç olanların yanında olmak, ihtiyaçlarını görmek, yaşlılara hürmet etmek, kötülükleri örtmek, günahları setretmek, çok tövbe etmek, az konuşmak, ya hayır söyleyip ya susmak, kendimiz için arzu ettiğimizi kardeşimiz için de istemek mümin olmanın özelliklerindendir. Hz. Osman (ra) Efendimiz çok Kuran okuduğu için iki Kuran eskittiği rivayet edilmektedir.

Oruç insanı yeniler ve tazeler. Her iman sahibi Oruçla yeniden hayat bulmaya özen göstermelidir. Bir ay boyunca lüzumsuz işlerden, ortamlardan, dedikodulardan, konuşmalardan uzak duran ve yine bir ay boyunca beş vakit namazı kıldığı gibi teravihlerle, evvabin ve teheccütlerle, Kuran tilavetleriyle hayatına anlam katan kişi diğer günlerde de öyle olmak için özen göstermelidir. Ruhen ve bedenen aydınlanmış, iyileşmiş insanın kendisini yıl boyunca böylesi bir güzelliğe doğru yolculuk yapması akıllı insanların işidir. İnsan kendisini kulluğa alıştırmalıdır. Kul olan, beşer olan insan rabbine ibadet ederek ancak yaklaşabilir. Hayırda, sevapta, güzellikte kendi ruhunu ve bedenini geliştiren insanın geleceği de, yılı da böylesine aydınlık olur. Kötülüklerle, günahlarla düşüp kalkan insanın önü uçurum, geleceği karanlık olur. Oruç ayında dirilişi yakalamayan-uzak duran, günah işlemeye devam eden kişinin hali bataklıktır. Bütün senesi günah işlemeye meyyal olarak sürüp gider. Uyanık olmak aklı kullanmaktır. Akıl sahiplerine gönderilmiştir Kuran ve Peygamber. Kuran ve sünnetin ışığıyla aydınlanan insanlar olmamızı istiyor Allah (cc). Allah’ın ve Resulünün razı olduğu işleri yapmak Kurana göre amel etmektir.

On bir ayın Sultanı diye ifade edilen Ramazan-ı Şerif’te Kuran’ın inzal edilmesi, Kadir Gecesinin bu ayda bulunması, bin aydan daha hayırlı olduğu bize bildirilmesi nedeniyle Kuran’ı hayatımızın anlamı ve ölçüsü haline getirmemiz icap ediyor. İftar vakti girince hemen orucun geciktirilmeden açılmasının ve sahurun geciktirilmesinin sünnet olduğu unutulmamalıdır. Peygamber (as)’ın buna çok özen gösterdiklerini kayıtlardan öğreniyoruz. İftarı geciktirmeden açmak ve sahuru ihtiyatla geciktirmek acziyetimizi idrak etmemiz açısından önemlidir. Her şeyin sahibi olan Allah’a (cc) muhtaçlığımızı zerre zerre hissetmektir. İbadetin öğretisi, idrakin açılması ve şuura dönüşmesidir. İbni Mesut (ra) Rasulüllah (sav)’den şu Hadisi Şerifi rivayet ediyor: “Ramazan ayı yaklaştı. Eğer kullar Ramazan ayında neler olduğunu bilselerdi, onun bir yıl olmasını isterlerdi.” Burada şunu ifade etmekte yarar görüyorum. Bu kadar hassasiyetle bizlere bildirilen bu ayda, şu ya da bu nedenle oruç tutmamanın, aleni olarak oruç yemenin, lokantaların açık olmasının (yolculuk, hastalık ve kadınların aybaşı hallerinin dışında) doğru olmadığını ifade edelim.

Şu dört hususa da dikkat etmek icap ediyor: Mutlak surette Sahura kalkılmalıdır. “Buhari” de zikredilen bir Hadisi şerifte “Sahura kalkınız. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır” buyurulmaktadır. Küçük yavrularımızın da bu bereketi alma isteklerine mani olmamak doğru bir öğretidir. İkincisi ise İftarı geciktirmemektir. Yine Buhari’de geçen: “Ümmetim iftarı acele edip, sahuru da geciktirdikleri sürece hayır üzerindedir” Hadisi ölçü olarak bilinmelidir. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızda ezanla birlikte bir hurmayla oruçlarımızı açıp akşam namazını cemaatle öyle kılardık. Orucun açılmasını namazdan sonraya bırakmamak doğru olanıdır. Üçüncüsü ise, İftarda dua etmektir. Duaların reddedilmediği vakitlerden biri de iftarlının iftar vaktinde yaptığı dualardır. Bu hususta Tirmizi’de zikredilen Hadisi Şerif şöyledir: “Üç kimse vardır ki duaları reddedilmez: İftar anında oruçlu olanın, âdil devlet başkanının ve mazlumun duası. Allah (cc) bunu (mazlumun duasını) bulutların üstüne kaldırır, göğün kapılarını ona açar ve “İzzetim hakkı için, bir zaman sonra da olsa öcünü almakta mutlaka sana yardım edeceğim” buyurur. Dördüncüsü ise, Fakirlere İkram etmektir. Yine Tirmizi’de kaydına rastladığımız Zeyd b. Halid el-Cüheni (ra)’den rivayet edilen Hadis’te; “Oruçlu bir kimseyi iftar ettiren, oruçlunun alacağı ecir kadar ecir alır, oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez” buyrulmuştur. Buhari’de geçen bir başka Hadisi şerifle sözlerimizin dua olması temennisiyle hitama erdirelim; “Hz. Peygamber (as) hayır yapmada insanların en cömerdi idi. Ramazan ayında Cebrail (as) ile karşılaştığı zaman ise çok cömert davranırlardı.” “Veren el alan elden üstündür” buyruldu. Allah (cc) cömerttir cömert olanları sever. Her türlü ikramın sahibi olan Allah’tır. Maddi ve manevi bütün her şey onun cömertliğinin bir sonucudur vesselam.

www.recepgarip.com